Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

140 syf.
·
Puan vermedi
Sade bir anlatıma ne kadar düşünce yüklenebilirse o kadar yüklenmiş. Günlük konuşmalar arasındaki aşk, öfke, değer.... “Çiçeği sevişi çiçekten güzel.” “Uyanık oldu mu insandan daha şeytanı yok. “ İnsana dair nasıl farklı ve zıt tasvirler var şu hayatta. Yazarın da dediği gibi İnsanım ve insana dair her şeye inanırım. Bir yanımız bahar bahçe, bir yanımız alabildiğine karanlık, kırmızıdır çünkü. Bir tür var, yeni çıkmış; balon balığı. Demiri kemirir, insana neler etmez ki. İçimizde kapitalizmin yansımalarını üzerinde hissetmeyen var mı? Denizin suyu bulandı, konusu bozuldu. Kim bu suyun, ormanın celladı? Ormanlar, denizler sahiplenilmiş, parsel parsel satılmış. Ormanın ve denizin sahibi mi olur? Atalardan öğrenmedik ki böyle bir şeyi. Madenler için siyanür kullanılacakmış. Kim bu siyanürden zarar gören, kar eden? Termik santrallerin önü açılmış. Kim bu yetkileri pervasızca dağıtan. Kıyılar betonlaşmış. Kim bu betona tapan? ... Senin benim değil, dünyanın insanı dünyaya sığamamış. Ortadoğu’da din olsa da olmasa da insana insanlık yok. Çıkarların oynadığı yerde insana bahane çok. Bir kesim var ki; yoksul, kadın, erkek, çocuk... Ya açlıktan ölüyor, ya savaştan, ya da kadın olmaktan, ya da savunmasızlıktan. Savaş söz konusu oldu mu... Hiçbir masraftan ve zahmetten kaçmayan büyük sanal rakam severler var. Hiçbir sakınca önemli değildir onlar için; ister hukuk, ister din, isterse barış çiğnenesin. İnsanlık batsın, umurlarında olmaz. Ah, şu para ve büyüme hırsı. Jim Carrey’in bir sözü en çok şu doymak bilmeyenlere ithaf edilsin. “Tanrım, bir gün bütün insanlara istedikleri kadar para ver ki, asıl ihtiyaçlarının o olmadığını anlayabilsinler.” Ama şu da var; doyma noktalarını bilmiyorlar ki. Hep daha fazla, daha fazla, daha fazladan başka bir planları yok. Peki ya bu dünyada yaşama hakkı dedikleri şey nedir? Bir insan anne rahminden itibaren bir şey değil midir? Kim bu hakkı basite alan. Kim bu can almayı oyun sanan? Can alanın kendini aklamasına bile gerek olmadığı zamanlardan geçiyoruz. Özgür diye kendini tanımlayan insanların aklı bilinen kişiler tarafından gasp edilmiş. Aklıyorlar aklanılacakaları. Adalet neden var olmalısın tanımını da anımsamak lazım. Köle ticaretinin yoğun olduğu ve köle denilince akla siyahi insanların (ama daha da küçültülmek için “zenci” diye anılan insanların) olduğu bir zaman olan 1900’lü yıllarda gerçekleşmiş bir mücadeleyi anlatan Belle vardı. O hiçbir şeyden habersiz bir gayrimeşru çocuk olarak anılsa da önemli bir nokta var oluyordu. Dengeleri altüst eden bir nokta da. Babası bir aristokrattı. Annesinin tenini babasının kanını almış bir ne üst ne alt diyebilecekleri bir çocuk. Sofraya davet edilmesinin yanlış olduğu bir çocuk. Köle tenli çocuk. Belle büyüyünce Fransız ve İngilizler arasındaki köle ticaretinde tıkış tıkış halde ihraç malı olarak görülen siyahi insanların ölümünü ticari çıkar için aklamaya çalışan tüccarların davasından haberdar olur. “Hak her zaman yerini bulmalı. Gökler başınıza yıkılsa dahi.” diyecek bir hakimin uyanışına kadar uzanan bir insan yaşam hakkını konu alan gerçek bir mücadeleydi bu. Empoze edilen her düşünceye karşı çıkan bir mücadele. Bir uyandığın tüm uyanıkları uyandırması gibi. İşte böyle bir mücadele ile her şey bir gün değişecek şu dünyada. Düzen düzenli olacak. Çünkü umut hep var. Deniz ve mülteciler, denizde cesetler ve yaşam savaşında adaletin olmayışı hatırlattı bu filmi. Söz hakkının olmadığı, sadece yaşamak isteyen insanları. Belle’nin öğretisi “Her insanın yaşamaya hakkı vardır. Adalet kötülerden bizi koruyan değil, bizi bizden koruyan bir mekanizma olmalıdır. Çünkü sınırsız hakların insan sağduyu ve vicdanına bırakılması kadar tehlikeli bir şey yoktur. Adalet herkes için var olmalıdır ve bunu herkes dert etmelidir. İşte bu anımsamalar da eklenince İki önemli denizcilik öğretisi okuma boyunca bana eşlik etti. Pasideon ve kaloma dengesi. Pasideon: Yunan mitolojisinde yer alan denizler ve depremler tanrısı. Kötü huylu, karamsar ve açgözlü tanrılardan biridir. Kendisine hakaret edildiğinde intikam alması asla durmazdı. Koloma dengesi:Demir atmış bir geminin çapa zincirinin su içinde kalan bölümü. Yani denge. Bütün bu deniz altı ve üstü, sahili, limanı, insanına dair ne büyük anlamlar. İlk başta dediğim gibi kitap akıcı ve sıkmadan ilerliyor yani anlamlar sonradan çöküyor insanın üzerine. Tüm bu denize ve denize dair her şeye çok kıymet veriyor ekmeğini denizden çıkaran herkes. Hani şu kendi tuttukları balıkları yeme hakkı olmayanlar. Lokantada balık yemeyi aklına dahi getirmekten uzak olanlar. Kitabın daha başında bir tasvir var. Ada insanı, esnaf insan, turistin hizmeti için her daim olan insan bedeninden tanınır. Onların kasları spor salonunda değil, ekmek parası derdine kürekle, oltayla, ağla oluşur. Manikür bilmez; ağaç gibi kalın, ve girintili elleri vardır. Şehir insanı gibi yuvarlak hatlı, göbekli ve yumuşak elli değildirler. İnsanın bedeni insanın şahididir. Tüm bunlar çekirdek bir ailenin etrafından anlatılır. Mustafa ve Musude’nin Deniz’inden denizden çıkan her şeye ithafen yazılmış bir eser. Acılı bir anne baba. Evlat kaybedeni tasvir edecek bir sözcük yok, olmayacakta. Öyle bir evin iç yangınına değinerek başlıyor hikaye. Ege kıyılarında yaşanan mübadeleden günümüzde kıyılara vuran mültecilere. Ülkelerin insan hakları ihlaline. Aylan bebekten, Samir ve Deniz’e... Zilha ve Mesude’nin gözlerinden tüm dünya kadınlarının göz göze gelişine... her soruna değinen bir eser. Bir de bir özelliği var ki bu eserin, Livaneli’yi tanıyan herkes bu eserde onu aramıştır. Hemigway’ın İhtiyar balıkçısı. Livaneli’nin ezbere bildiği, uğruna balıkçılık yaptığı, empatiyi aradığı, çorabı olduğu yazar. Beklenen oluyor. Bir gönderme hatta esere cevap verip eseri ona benzemeden ondan beslenerek anlatmak gibi bir meziyeti de oluyor yazarın. Bu kitabın ilk kısmını uzun yıllar önce yazdığını hatta gazetede yayınlandığını ama şu an elimde başka kitaplar ve projeler varken zamanın bu eseri çağırdığını söyler. Haklı. Deniz bize Sait Faik’in eserlerinden çıkacak bir yosun kokusuydu. Şimdi müsilaj oldu, cesetlerle dolu bir mezarlık oldu. Sanatçı toplumu yansıtandır. İşte Livaneli bunun en güzel örneklerindendir. O, toplumun cılız sesinin sesi olup kendinizi hafifle almayın diyen bir yazar. Yaşar Kemal’in yolunu izleyen izci. Afganistan , Suriye, Pakistan... değil, insan. Yaşamak isteyen ve yaşam hakkını arayan insan. Onlar mülteci olarak anılsa da büyük projelerin yemleri hayatın garipleridirler. Gazetelerden okuduklarımıza bir de böyle bakın. Keyifli okumalar.
Balıkçı ve Oğlu
Balıkçı ve OğluZülfü Livaneli · İnkılap Kitabevi · 202126,6bin okunma
·
382 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.