Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

446 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
·
188 görüntüleme
saime okurunun profil resmi
Sonunda, filozofun insan hakkında söylediği her şey aslında, sınırlı bir zaman diliminin — belki daha da sınırlı bir [zaman] [uzam] yeryüzü-köşesinin insanı hakkında bir tanıklıktan öteye gitmez. Tarihsel duyu eksikliği şimdiye dek tüm filozofların baş yanılgısı olmuştur; bu ­gün bile Avrupa insanının belirli siyasi ve iktisadi olayların etkisi ve baskısıyla oluşmuş bulunan ve oluşan en yeni biçimlenişini çıkış noktası olarak alınması gereken sabit biçim olarak kabul ederler birdenbire — insan gelişimindeki özsel her şey kadim zamanlarda, bizim yaklaşık olarak bildiğimiz o dört bin yıldan çok önce olup bitmiştir; bu yıllarda insan özsel olarak çok fazla değişmemiş olabilir. Filozof tam tersi bir yargıda bulunur: günümüz insanındaki “içgüdüler”i algılar ve içgüdüsel olan her şeyin insanın değişmez gerçeklerinden olduğunu ve bu bakımdan genel olarak varoluşun anlaşılması için bir anahtar oluşturması gerektiğini kabul eder; tüm teleoloji son dört bin yılın insanı hakkında, dünyadaki tüm olayların doğal yönlerinin ona doğru olduğu bengi bir insan hakkında konuşur gibi konuşmuştur. Oysa her şey bir oluşum ürünüdür; bengi gerçekler yoktur: dolayısıyla bengi hakikatler de yoktur. — Bu yüzden, tarih gereklidir şu andan itibaren filozofa ve tarihle birlikte tarihçinin erdemi: alçakgönüllülük de. (Sf.395, Colli-Montinari Eleştirel Edisyon Notları)
saime okurunun profil resmi
B i l m e d ü r t ü s ü n ü n yanında sadece bir de eğitimle alınmış din dürtüsüne sahip olan bilginler gibi, sazına sadece iki tel takmış olan biri, daha fazla telden çalabilen insanları anlayamaz. Çok telli kültürün özünde alçak kültür tarafından hep yanlış yorumlanmak vardır; örneğin sanat dinin kılık değiştirmiş bir biçimi olarak kabul edildiğinde gerçekleşir bu. Sadece dindar olan insanlar, bilimi bile dinsel duygunun aranması olarak anlarlar, tıpkı sağır ve dilsizlerin, gözle görülebilir bir devinim yoksa müziğin ne olduğunu bilmeyişleri gibi...(İnsanca Pek İnsanca 1; Özgür Tinliler İçin Bir Kitap, Çeviren: Mustafa Tüzel)
saime okurunun profil resmi
— Kültürün dehası, Cellini’nin Perseus’un boy heykelini dökerken çalıştığı gibi çalışır: sıvı kütle, yetişmeyecek gibiydi, ama yetişmesi gerekiyordu: bu yüzden tabak, çanak ne geçtiyse eline attı kalıbın içine. Bunun gibi, kültür dehası da yanılgıları, kötü huyları, umutları, sanrıları ve iyi ve soylu metalden ne varsa atar kalıbın içine, çünkü insanlığın boy heykelinin ortaya çıkması ve tamamlanması gerekir; ara sıra daha değersiz malzemenin kullanılmış olmasının ne önemi var? (İnsanca Pek İnsanca 1; Özgür Tinliler İçin Bir Kitap, Çeviren: Mustafa Tüzel)
saime okurunun profil resmi
Yaşadığın her şey: denemelerin, yanılgıların, hataların, aldanışların, tutkuların, aşkın ve umudun istisnasız senin hedefine açıldıkları için ulaşacaksın ona. Bu hedef, bizzat zorunlu bir kültür halkaları zinciri olmak ve bu zorunluluktan, genel kültürün gidişindeki zorunluluğa bağlanmaktır. Özünün ve bilgilerinin karanlık kuyusunun dibini görecek kadar güçlendiyse bakışın, o yüzeyde gelecekteki kültürlerin uzak yıldızları da görünecek belki sana. (İnsanca Pek İnsanca 1; Özgür Tinliler İçin Bir Kitap, Çeviren: Mustafa Tüzel)
saime okurunun profil resmi
Bir insanla çok yakın yaşıyorsak, sanki iyi bir bakır gravüre hep çıplak elle dokunuyor gibiyizdir: günün birinde kötü kirli kağıttan başka bir şey kalmaz elimizde. Bir insanın ruhu da sürekli dokunmayla tükenir sonunda; en azından bize sonunda tükenmiş g ö r ü n ü r. — Başlangıçtaki resmini ve güzelliğini bir daha asla göremeyiz. Kişi, kadınlarla ve dostlarla çok samimi ilişki yüzünden hep yitirir; bazen yaşamının incisini yitirir...(Sf.284)
saime okurunun profil resmi
İnsanın kendi eylemleri ve varlığı karşısında tamam en sorumsuz oluşu, bilen kişinin yutması gereken en acı damladır; oysa ilkin adeta bunun tam tersine inanmak istenir. Böylelikle tüm değer vermelerimiz, ödüllendirmelerimiz, antipatilerimiz değersizleşmiş ve yanlış çıkmış olur; bir çilekeşe, bir kahramana duyduğumuz en derin duygu, bir yanılgı sayılmıştır; artık övemeyiz, kınayamayız, doğayı övemediğimiz kınayamadığımız gibi. Nasıl ki iyi bir sanat eserini seviyor [ve sevmiyor] ama kendi başına hiçbir şey yapamayacağı için övmüyorsak, insanların ve kendi kendimizin eylemleri karşısında, bir bitkinin karşısında nasıl duruyorsak öyle durmalıyız. Onlardaki enerjiye güzelliğe berekete [vb.] hayranlık duyabiliriz, ama bunda bir yararlılık bulamayız. (Sf.405, Colli-Montinari Eleştirel Edisyon Notları)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.