Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Islak Yastık
İyi akşamlar. #136938897 Eylül ayı öykü etkinliği kapsamında ismini vermek istemeyen bir kullanıcının yazdığı bir öyküyü paylaşıyorum. Kendisinden yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim. --- Uyuyamamak çocukluktan kalma bir alışkanlıktı Ayşen için. Aslında uyuyamamak da denilemezdi buna. Herkes yatağına çekilince O, gecenin perde arkasında içinde yaşadığı hayat ile içindeki yaşamakların çelişkisinin acısını rahatça yaşayabilmek adına gözleri ile bedeni arasında mücadele eder geceyi tüm varlığıyla yaşardı. Zira günün doğmasıyla insan duygularına dair ne mutluluğu ne de acıyı yaşamak bu evde yasaktı. Bu nedenledir ki uyumayan gözlerinden, yastığına akıttığı kısa mesafeli bir yol çizer yastığın emdiği ıslaklıkta sabaha kadar uzun uzun yürürdü kendine. Güneşin doğduğunu fark etiğinde aydınlık bir mezara uyanmak için birkaç saatliğine kapatırdı gözlerini. Şimdi yaşı kırkına gelirken gözlerinden inşa ettiği bu yola artık kendisi akmıyor tam tersine yastık onca yıl emdiklerini ona bir bir kusuyordu. Her gün olduğu gibi gün akşam olduğunda bir kasvet basardı evi. Babalarının işten gelecek olması, ağır bir kütle gibi otururdu yüreklerine ve ölü bir sessizlik çökerdi eve. Bu sessizliği Nalan hanımın rutin söylenmeleri yırtardı. 20 metre karelik odada bir taraftan volta atar bir taraftan da ‘’ akşam oldu bu kız yine nerede kaldı?’’ derdi. Attığı her adımda saatler geçmiş gibi hissediyor olacak ki daha bir sinirlenir evde çıt çıkarmadan oturan üç kızına tek tek bakar ‘’ bıktım hepinizden bıktım Allah canımı alsa da kurtulsam’’ diye olanca kuvvetiyle bağırırdı. Onlar ise neden suçlu olduklarını bilmeden bunu kanıksamış halde oturdukları yerde bir suçlunun içindeki vicdan nasıl büyürse, cüsseleleri de bir o kadar büyümüş ve sanki bütün dünya onların suçlu olduğunu biliyormuşçasına utanç duyarlardı kendilerinden. Ayşen ise içinden gelen çatlama seslerine karşı dişini sıkar sıktıkça taşlaşırdı olduğu yerde. Anlayamazdı bir anne sesinin tınısı nasıl bu kadar korkunç olabilirdi… Kızı kapıyı açıp da içeri girince Nalan hanım ‘’Nerede kaldın yine’’ diye bağırır, ablası da aynı ses tonuyla ‘’ anne ben ilkokula gitmiyorum, ben üniversitede okuyorum daha önce söyledim bazı hocalar geç vakte koyuyorlar dersleri ne yapabilirim’’diye karşılık verir kolundaki çantayı yere fırlatırdı. Nalan hanım bir anda geri adım atar ‘’ haklısın kızım ama anla beni, baban gelir de seni göremezse yine okuldan almaya kalkar diye korkuyorum’’ der kızının da gelmesinin rahatlığıyla divana atardı kendini. Ayşe ise üç dakika önce göz göze gelmekten korktuğu annesine uzun uzun bakar onun bu acizliğini kendi zaferi gibi kutlardı içinde. Sağa çevirdi kafasını ama yastık yine kustukça kusuyordu içindekileri. Şimdi ise hissettiği ıslaklık, liseye kayıd olmadan bir gün öncesiyle boğuyordu. Nalan hanım onu karşısına almış ‘’ liseye kayıd olmayacaksın, bu evde artık huzursuzluk istemiyorum. Ablana verdiğim mücadeleyi sizlere verecek gücüm kalmadı. İllede okuyacağım diyorsan babanı kendin ikna et ve kendin mücadele et’’ diye kestirip atmıştı. Ertesi gün Ayşen ‘’hayır’’ diyen Celal beye direnmiş ve liseye kaydını yaptırmıştı. Bu mutluluğu ise 2 hafta sürmüş, okul açıldığı gün sona ermişti. Babası, ‘’eğer derslerin kötü gelirse, eğer eve vaktinde gelmezsen’’ diye başlayan cümlelerle tehditler savurunca bir anda annesiyle göz göze gelmişti. ‘’ ben sana demiştim’’ diyen nefret ve öfke dolu gözleriyle bakıyordu kızına. Boğazında bir yumru ile iki kelime ‘’Gitmiyorum baba…’’ dedi ve içindeki acıyı dışarı vurursa kopacak olan kıyamete sebep olmamak için mutfağa kaçmıştı. Nalan hanım peşinden gitmiş sakın ağlayıp da huzursuzluğa sebep olayım deme diyerek bir de o tehdit etmişti. Ayşen ise artık tahammülün son sınırına gelmiş bir isyanla ‘’Yalnız bizim okumamız mı sebep oluyor bu evde kopan kıyametlere’’diye haykırmıştı. Daha dün bu evde örtmeyi unuttuğumuz perde için kıyamet kopmadı mı, saksıda kuruyan çiçek için, kırılan bardak için, leğende çürüyen meyve için… biz neden bu kadar suçluyuz anne neden her gün tetikte yaşıyoruz? Siz dedi evlatlarınıza kıyamet koparmada tanrı ile yarışıyorsunuz . cehennem yaratmada boy ölçüşüyorsunuz. ’’ Celal beyin, seslerine gelmesinden korkan annesi mutfaktan tam çıkacakken kızının son cümlesiyle sarsılarak öfke ile döndü ve elini kızının göğsüne olanca kuvveti ile yapıştırmış savrulup düşen kızına bakmadan hızla çıkmıştı mutfaktan . Celal bey ise sesleri duymuş amacına ulaştığı için olsa gerek evde çıkan bir probleme ilk defa ketum kalmıştı. Ayşen tüm bu yaşanmışlıkların acısıyla kıvrana kıvrana sabaha karşı uyuyup kalmıştı. Neyseki bu gün izinliydi dersi yoktu. Sabah uzun uzun çalan telefona uyandı. Arayan annesiydi. ‘’ Bu gün babanın müdürü fuat beyler gelecek. Sen de gelsen de yemek ve çay servisine yardım etsen ‘’diyordu. Baba evine doğru giderken müthiş bir acı duydu. Hayat diğer kız kardeşlerini başka şehirlere savurup onları kurtarmışken O, anne babasına en çok öfke duyan, çatışan olmasına rağmen aynı şehirde kalmaya mahkum olmuştu. Akşam yemek servisi bitmiş çay eşliğinde sohbet ederlerken Fuat bey, celal beye ‘’ senin sadece büyük kızın okumuş öğretmen olmuştu galiba, şimdi nerede görev yapıyor’’ diye sorunca Celal bey ‘’yok fuat bey 2 öğretmen çıkardım ben bu memlekete ‘’dedi gururla. Ayşen babasının gözlerindeki ışıltıya sesindeki gurura bakakalmıştı. Zamandan mekandan uzak, babasına ‘’ neler oluyor baba bir zamanlar varlığı bile suç olan evlatlar bu gün nasıl gurura dönüşüyor, sen nasıl bu kadar genişliyorsun? Ne olur değişme genişleme sen genişledikçe ben daralıyorum sen büyüdükçe ben küçülüyorum , bu defa geçmişte takılıp kalmanın suçluluğuyla başka bir yargılanmanın içine düşüyorum’’ diyordu. Annesinin sesi geldi kulaklarına. Nalan hanım Celal beyin sözü bitmemişken söze atıldı. ‘’Ah Fuat bey kocasından boşanınca iki çocukla otuzundan sonra liseyi dışardan okudu sonra da üniversiteyi kazandı. Şimdi özel bir kurumda çalışıyor ama olsun ben inanıyorum bir gün devlete de girecek benim kızım’’ Fuat bey ‘’maşallah Ayşen kızım eğitimin yaşı yok insan yeter ki istesin’’ diyen cümleler kurarken o, annesinin sesindeki kadifemsi yumuşaklığın karşısında, anne diye bir mezar taşının sessizliğini sevmeyi dilediği ya da şu dünyaya sağır gelmiş olmayı çok istediği günleri daha gece olmadan hatırlamaya başladı. Fuat beye döndü teşekkür ederim Fuat amca ama şu hayatta her şeyin telafisi var. Eğitimin bile bir ucundan yakalayabiliyorsunuz ama geç kalınmış bir hayatın, geç kazanılmış bir vasfın telafisi yok. İnsanoğlu değişmiyor ne ise o kalıyor ama geçen zaman sadece güzelleme sanatını öğretiyor anne babalara dedi ve çayları tazelemek için ayağa kalktı.
··
1.026 görüntüleme
Fama okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık, sonuna kadar hiç sıkılmadan, hikâyede ki duyguyu hissederek okudum.👏❤👏
DERYA okurunun profil resmi
Çok güzel başarılı.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.