Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Deneme Denemesi: Bir Sürprizim Var
Günün sürprizi 'Sürpriz' kelimesi oldu benim için. Türkçesini merak edip hemen sözlüğe baktım. Birinci sözlükte bulamadım, ikincisinde 'şaşırtı' diye bir şey çıktı karşıma. Sürpriz kelimesinin anlamı ise kısaca, beklenmedik olay demekmiş. Tedavüle ne zaman girdiğini öğrenmek için bu kez etimoloji sözlüğüne baktığımda 1924 yılında Türkçe'ye girmiş olduğunu öğrendim. Yani 1924'e kadar hayatımızda sürpriz yokmuş. Şaşırtı bahsinde dönecek olursak; şaşırtı ve sürpriz kelimelerinin bir birinin yerini tutmadığını söyleriz. Zira tutuyorsa etimolojinin Öztürkçe dediği şaşı(rtı)'nın yerine, Fransızca'dan Öztürkçe hareketi adı altında kelime ithal edilmesini izah edecek bir mantığın peyda olmayacağını bilmenizi isterim. Yargıyı bırakıp iddiamıza örnekler verelim: Sana bir şaşırtım var, bil bakalım ne? Bana şaşırtı yapmışlar. Şaşırrrrrtııııı! İyi ki doğdun... 'Vay canına! Çok şaşırtıcı!' demek yerine 'Vay' canına! Çok sürpriz ettirici' de diyemiyor oluşumuz iddiamızı pekiştiriyor. Türkçe'ye yapılan tırpanlamalardan evvel sürpriz yerine kullanılan bir kelime var mıydı bilmiyorum. İki ihtimal var, ya var ya yok. Var idiyse bu kelimenin katline gerekçe ve yerine Fransızca'dan kelime ithal edilişini izah edebilecek bir zekanın akılla işlediğinden şüphe duyarım. Diğer ihtimal ise sürprize mukabil bir kelimenin eski hayatımızda peyda olmayışıdır. Olmadığını kabul ettiğimizde "niçin olmadı?" sorusu zihnimizi kuşatıyor. Biz insanlar ilginçliği, ilgi ve alâkayı; zahmetli, hünerli, muhteşem yani kudretimizin kat be kat üstünde olan sanatlarda tüketiyoruz. Oysa lisan da bir sanattır hem de tarihe ayna tutan bir sanat. Ve zor bir sanattır. Hatta zor olduğunu idrak bile zordur. Kelimenin tarihinden yola çıkarak mezkûr eşyanın tarihi hakkında yorum yapsak belki eşyanın hikmetine, hakikatine vakıf olacak bir ilim bize ikram edilecek. Fakat bunun içinde eşya ile lisanın arasında akla uygun bir bağ olmalıdır. Çünkü lisan olmasaydı düşünemezdik. Düşünmediğimiz için üretemezdik. Üretilen şeye verilen ismin üremesine vesile olan düşünceyle irtibatı olmalı. Dil de bir sanattır dedikten sonra insan şu soruyu sormaktan kurtulamıyor: Bu çağda turizme ve ticarete teşvik etmeyen şeyler sanat değeri görüyor mu? Dil sanatında bir kelimenin peyda oluşu ve asırlardır bozulmadan ayakta kalmasının Mısır piramitlerinden eksik bir yanı yok benim için. Mısır piramitleri kiliseye oğul tanrı üretilmeden 27 asır evvel dikilmiş. Tarihi mesafenin uzaması sanatı güçlendiriyor değil mi? Hatta bazen ona imtiyazlar verip üstüne servetler biçiliyor. Peki ya aşk? O insan yaratılmazdan evvel yok muydu? Bir kelimede sanat görmek için onda kendimize göre bir müşkülat bulmamız gerekiyor. Bir bebeğin yarım seslerle anne demesi bin çocuğun anne demesinden daha ilginç geliyor bize. Oradaki müşkülat anne lâfzını sanatının zirvesine çıkarıyor. Kelimeler, dile kolaylaştıkça sanatsal yanı gaib oluyor. Bu kadar yürüdükten sonra soruyu tekrar sorabiliriz. "Niçin olmadı?" Evvela şunu bilmeliyiz, kelimelerin dildeki mevcudiyeti hayata paraleldir. Aylar evvel rahmetli Lütfi ağabeyin bir kitabında 'yal' bahsiyle karşılaştım. Yal'ı görünce itiraf etmeliyim ki eski bir dostum ya da eşyamla yıllar sonra -en az on yıl- kitaplar âleminde karşılaşmış olmanın hayretini yaşadım. Yal derken kapağı yıllardır açılmamış bir kitap gibi tozlar kalktı dilimden. İşte paralellik! Biz ne vakit at, inek bakmayı bıraktık, yal kelimesi bir daha bizim evimize, cümlelerimize uğramaz oldu. Soruyu tekrar soruyorum "niçin olmadı?" Şunu da fark etsek fena olmaz. Kelimelerin dildeki mevcudiyeti gerçek hayata paraleldir fakat bu, ortada bir dil kaldıysa mümkün olur. Yani bir dilin kaideleri erezyona uğrarsa o dil ile gerçek hayat arasında irtibat kurmak zorlaşır hatta kopar. Diller ki böyle böyle ölmemiş midir? Ne kadar acıdır şu virüs çağında yerli aşıya Türkovac deyişimiz. 'En azından Turcovac demiyoruz bre adam!' diyecek olmanız yargımı hafifletmez. Türkler Belgrat önlerinde hezimete uğradıktan sonra Mozart'ın bestesine verdiği Alla Turco ile yerli aşıya verdiğimiz Türkovac arasında bir farklılık göremiyorum. Alla Turca'ya 1875'te Türkçe libası giydirilmiş, alaturka olmuş. Olmuş mu? Acaba harmandaki fındıkları karıştırmak için kullandığımız 'tırmık' Türkçe’nin bugünkü şartları altında üretilmiş olsaydı adı yine tırmık olur muydu? Yoksa harrow, rake ya da drag'tan birini çevirme mi yapardık? Meselâ şöyle drag demezdik ama "dırak" derdik. O kadar da milliyetçiliğimiz var! Gerçek şu ki Türkçe’nin hayatla irtibatı bir şekilde kopuyor. Felsefeyle, tıpla, mühendislikle irtibatı zaten yok gibi. Hukukla bir irtibatı var (A.F. Başgil'e rahmet olsun) fakat onu anlayacak Türkçe'yi bizde bırakmadılar. Bu yüzden değil midir üretilen bir eşya ya da kavrama Türkçe bir isim bulamayışımız?. En azından bu fark edişin dilin bir sanat olduğu hakikatini idrak etmemize yardım edeceğini umuyorum. Resim malzemelerin olmadığı bir diyarda ne resim sanatı gelişir ne de sanatkârı olur. Yani bir lisanın kaideleri yoksa o lisan nasıl sanatını sürdürebilir? Eskiden yazı yazmak bile sanat imiş. Ne vakit soruyu tekrar sorsam cevap vermek yerine sükût edip metafizik yürüyüşlere başlıyorum. Ve bu soru üzerinden iki gün geçti ki beni sürpriz kelimesine sürükleyen kitapta şöyle bir cümleyle karşılaştım: "Bu kubbenin altında tesâdüf yoktur; tesâdüf demek, Allah'a bühtan etmektir." Cevap aradığım sorunun nihai varış yeri bu cümlede değil elbette. Sadece soluklanma vakti. Bu soluklanma faslı benim için yazıyı bitirme yeriydi. Fakat mezkûr kitap Yaşayan Ölü bu kez soluğuma soluk ekledi: "Hadiselerin esrârını çözemeyenler şaşarlar; o esrârı bilenler ise bekler ve susarlar." Artık kesin bir sükût alemine dalarken soruyu son kez sormak istiyorum: Sürpriz kelimesine mukabil bir kelime bizim hayatımızda var idiyse neydi? Yok idiyse niçin olmadı?
··
1.264 görüntüleme
Elif okurunun profil resmi
Yazıyı okuyunca bi' düşündüm benim için sürpriz ne idi : mutlu olmak, şaşırmak, belki de üzülmekti biraz da dedim. Ee sonra bu saydıklarımı sürpriz kelimesini kullanmadan nasıl ifade ederdim diye de düşündüm : çok hoş bir tesadüf, seni şaşırtmak istedim, mutlu ol istedim gibi... Belki tam olarak sürpriz kelimesiyle aynı anlamı ifade etmez ama bence derdimizi anlatır gibi :))) ve sanırım böyle uzun cümleler kurmakta zorlandığımız için ve hayatımızdaki çoğu şeyi basitleştirmek bize daha cazip geldiği için sürpriz kelimesini kullanmış olabiliriz. Kurmaya üşendiğimiz çoğu cümlenin tek kelimelik toplamı mı acaba dedim. Bilemiyorum bunları düşündürdü yazın emeğine sağlık. :)
Oldi okurunun profil resmi
Düşündürücü olması memnun etti. Ama kelime tembelliği ile muhakkak ilgisi var. Ama burada daha başka bir şey var. Sürprizin hayatımıza soktuğu yeniliklere odaklanmak gerekir. Hayat görüşümüze romantik ve ekonomik bir hayalcilik katıyor. Hatta mucizelerin yerini de işgal ediyor sürpriz. Bir çok şeyi işgal ediyor. Meselâ şans, tesadüf gibi kelimelerin sürpriz ile ilişkisi var. Şans oyunları, borsacılık gibi şeyler de Türk hayatına sürprizle beraber girdi. Tabi bunlar sürpriz değil hesaptı.
ayşegül okurunun profil resmi
Müjde veyahut büşra da biraz sürpriz anlamına gelmiyor mu ağabey?
Oldi okurunun profil resmi
Bana kalırsa müjde olmaz kardeşim. Müjde müspet haberlere denir. Üstelik beklenen bir şey. Sanırım Büşra da aynı doğrultuda. Ama sürpriz öyle değil ki. Beklenmemiş olmalı. Haber olma şartı da yok.. Ama soruya bir cevap gibi oldu benim için. Eyvallah ☘️
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.