Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

154 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 saatte okudu
"Lermontov uzun yaşasaydı, bizler halk gerçeğini kabullenmiş ve belki halkın haklı acıları için ağıtlar yakan, halkın gerçek savunucusu büyük bir ozana sahip olurduk." –Fyodor Dostoyevski Lermontov, 1814 yılında, tam da Napolyon Savaşlarının bitimine denk gelecek bir dönemde hayata Moskova'da gözlerini açmıştır. Doğduğunda ailesine "bu çocuğun eceliyle ölmeyeceğini" bildirmişler. Her çocuk gibi çocukluğunu yaşamak istemiş, ancak 3 yaşında anneciğini kaybettikten sonra üstüne babası da evi terk edince babaannesi hariç hiç kimsesi kalmayan küçük Lermontov, aradığı sevgiyi ve iletişimi doğada bulmuştur: Dağlar kardan taçlar giyiyor, rüzgarlar okşuyor ve şarkı söylüyor, nehirler kıvrıla kıvrıla geziyor... Ancak bu da uzun sürmedi. Lermontov'la birlikte Rusya'nın belası da büyüyor, olgunlaşıyordu. Napolyon, yenilmeden önce dünyadaki her milletin kafasına monarşinin ne illet bir şey olduğu fikrini koymayı becermişti ve Fransız kültürü altındaki Rusya da nasibini alacaktı. Gün geçtikçe liberalizm ve anayasa koyma fikirleri yaygınlaşıyordu. Tik, tak, 1825. 1. Nikolay'ın gerici zihniyetini doğmadan öldürmek için sokaklara dökülen Ruslar, Dekabrizm fikri altında birleşirken tabiricaizse çil yavrusu gibi dağılır hale getirildiler, uzunca bir süre de Nikolay'a kimse karşı çıkamadı. Lermontov böylece daha 11 yaşındayken kendi dertlerinin yanı sıra Rus halkının dertlerini de sırtlanmıştı. İçindeki dinmek bilmez nefret, şiir yazmaya başladıktan 11 yıl sonrasına kadar onu fitilleyebilmişti. "Lermontov'un şiirinde ağır bir baskı ortamında bunalan insanın çıkışsızlığı, vaktinden önce olgunlaşmış olmanın acıları, toplum dışına atılış, geçmişin boşluğu ve gelecekte de bir kurtuluş umudu görememe, en çok işlenen temalardır." –Ataol Behramoğlu -- Lermontov'u Lermontov yapan ilk şey kederidir, ikincisi ise Aleksandr Puşkin'den başkası değildir. O, yüzyıllardır süregelen, halk tarafından anlaşılmaz bir Rusça ile yazılan, sosyeteye hitap eden şiir akımlarına rest çekmiş ve halka yönelmiştir. Lermontov da Puşkin'in emanetini sürdürmek için çabalamıştır ve bazen de ona öykünmüştür. Gelin birlikte ne kadar benzer iki adam olduklarına bakalım: • İkisi de Moskova'da doğmuştur. • İkisi de kent yerine köyü seçer. Puşkin, Yevgeni Onegin'de sosyeteyi eşi benzeri görülmemiş bir şekilde taşlarken Lermontov da "Anayurt" şiirinde vatanını Kafkasya olarak bellemiştir.  • İkisi de ağır iktidar karşıtıdır, ancak Puşkin "Dahinin resmine kendi resmini çiziktiren barbar" gibi anlaşılması zor şeyler derken Lermontov "aşağılık iktidar" diye avazı çıktığı kadar bağırır. • İkisi de Nijegorod Alayına katılmıştır. (Nijegorod Alayı, Kafkasya ve Doğu Anadolu'da faaliyet gösteren bir ordudur.) Puşkin 1829 yılında Erzurum'a giderken, Lermontov ise 1837 yılında sürgüne gönderildiğinde katılmıştır. •Puşkin 1833-1837 yılları arasında tam üretken, Lermontov ise 1837-1841 yılları arasında ünlü, ikisi de dört yıl zirve yaşamış. •İkisi de düello ile ölüyor ve ikisi de göğsünden vurularak ölüyor. Ayrıca ikisi de eserlerinde düello sahnesi barındırmış. Daha da eğlenmek ister misiniz? Tüm karakterler göğsünden yaralanıyor. •Lermontov askeri okuldayken bacağından yaralanır, onu tedavi eden doktor ise Nikolay Arendt olmuştur. Bu doktor aynı zamanda Puşkin'in düello sonrası ölmesini engellemeye çalışan doktordur. -- Lermontov'un 1837'deki Kafkasya sürgünüyle ve oradaki dört yılıyla alakalı bilgileri "Zamanımızın Bir Kahramanı" kitabında anlatacağım, bize şimdilik bu kadarı yeter. Şimdi analiz vakti: Bir Türk'ün Yakınmaları: 15 yaşında bir çocuğa ait olduğuna inanamadığım bu şiir, gerek kurnazlık ve kaygısızlığın hüküm sürüşüyle, gerek iyiliğin değerini yitirmesi ve çabucak bitmesiyle, gerek bir insanı güldürerek, teselli ederek bir sorunu çözmek yerine boş boş azarlayarak bir şey becerdiğini sanmakla, dört duvar altında esir yaşamakla apaçık bir göğün arasında bulunmanın hiçbir farkı olmayışıyla günümüz dünyasını ve "benim yurdumu" sonuna kadar hissettirdi. Gerçekten de 1829 yılından bu yana hiçbir şey değişmemiş... -- Bir Şiir Defteri İçin: İkinci bölümdeki "Mırıldanarak: "Haklıymış, gerçekten" dizesi ve şiirin genel teması bana Puşkin'in Yevgeni Onegin'de "Övgü beklemeden yazıyorum ama keşke biricik ses beni candan bir dost gibi görse." tarzı cümlelerini andırdı. -- Sana Peygamberce Bir Tasayla: Şiir, başta bir dostla dertleşme ile başlıyor ancak hem bizlerin dostlarımızı dinlerken ruhlarımızn bunalacağından, onları sessiz bir ölüme yollayacak oluşumuzdan, hem de dostlarımızın yaşadıkları sıkıntıları bir kez daha dile getirerek aynı acıyla bir kez daha ölüp dirileceklerinden bahsediyor. Lermontov'un anlattığı her şeyi bizzat yaşadığını söylemiştim, "modern" yaşantıda boğulmuşluğun ilk yazarlarından biridir de aynı zamanda. -- L. İçin: Bu şiiri Lermontov'un aşkı Varvara Lopuhina'ya yazdığını düşünüyorum. Daha 17 yaşında yazdığı bu şiirde Kafkasya'ya sürüleceğini ve yalnız kalacağını öngörmesi beni hayli şaşırttı. -- Hayır, Byron Değil Başka Biriyim Ben: Lermontov'un 18 yaşına girmesiyle kendine bir kişilik oturtmaya çalıştığını görüyorum: adı duyulmamış, gezgin, toplumdan dışlanmış, Rus kimliğine sarılmış bir adam. Ancak "erken başlayıp erken bitireceğim" dizesi sanki erkenden şiir yazmaya başlayıp (15 yaş) erkenden hayatını bitirmek istercesine (27 yaş) yazılmış gibi hissettirdi. Zaten bir sürü düello provoke etmiş ama çoğu engellenmişti. "Haşin okyanusun gizlerine ulaşmak" dizesi de sanki Puşkin'e ulaşmak gibiydi, zira kendisi Puşkin'in hayranıdır, ayrıca Puşkin'in yelkenliyle denizlere, okyanuslara açıldığı çokça şiiri vardı (bkz. Seviyordum Sizi). -- Yelkenli: Az önce bahsettiğim yelkenliyle denizlere açılma muhabbeti buydu. Lermontov da tıpkı Puşkin gibi Rus milliyetçisi olsa da gerekirse bulunduğu yeri terk edip gidebilecek bir adam. Tabii son dizelerde bir isyancının fırtına aradığını görüyoruz; bu fırtına bulunduğu şartlardan uzaklaşmak, o şartları yok etmek, isyancı lehine bir aksiyon, başkasının acı çekmesi, devrilmesi ve daha nicesidir. Ama bu isyancı, fırtına esnasında bunları düşlerken olan ona da olabilir,  kendisinin başının belada olduğu bir fırtına ona ne kadar huzur verebilir ki? -- Şairin Ölümü: Okuduktan sonra "Keşke kitabın adı 'Hançer' değil de 'Şairin Ölümü' olsaydı, şuna bak ya!" dedim. Bu cesaretin yarısı günümüz insanında yoktur. Bu şaheser Puşkin'in öldürülmesine ithafen yazıldı. Çar'ın ve Fransız subay d'Anthes'in Puşkin'in karısı Natalya Gonçarova'ya kur yapmasının utancına dayanamayan Puşkin, Fransız subaya düello teklif eder, ancak kimse durdurmaz. Çünkü iktidara göre onlara muhalif birinin ölmesi onların elini güçlendirecektir. Ancak bu el güçlenmesi hayalini silip atacak kişi -aynı zamanda Puşkin'in ölmesine resmi olarak ilk tepkiyi verip savaşı başlatacak kişi- 23 yaşında, adı sanı yalnızca soyadından dolayı bilinen Mihail Yuryeviç olacaktır. Ancak bu öyle içten, öyle candan bir nefrettir ki, Çarlığa "Tahtın yanındaki açgözlü yığın, rüşvetçiler!" diyecek kadar; halka "Hiçbir şey yapamadınız, şimdi anca ağlıyorsunuz, onun iyiliğini övüyorsunuz, ne fayda?" diyecek kadar; sosyeteye "Eğlence olsun diye adama o kadar acı çektirdiniz, dayanamadı öldü!" diyecek kadar; Fransız subaya "Sen kimsin de bizim geleneğimizi hor görüp şanımızla alay ediyorsun?" diyecek kadar ileri giden eleştiriler, hakaretler yazmıştır. İyi yine dört yıl yaşayabilmiş bu şiirden sonra... -- Şair: Alegorik bir eser olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki, hançer elden ele dolaşıyor, birçok göğüste yara açıyor ancak sonunda bir kenara atılmış, öylece paslanıp gidiyor. Şair de böyledir işte! Yazdıkları halkın dilinden düşmüyor, iktidara ve düşmanlara sayısız yara açıyorlar ama ya komployla öldürülüyorlar, ya da unutulup gidiyorlar. Hatırlarsınız ki Puşkin, 1829 Erzurum Yolculuğunda kendisinin "Kafkas Tutsağı" şiirinin bir kopyasını bulmuştu ama kopya harap bitap haldeydi, gördüğü değer o kadardı işte. "Ey alay edilmiş peygamber, yeniden uyanmayacak mısın?" dizesi de Puşkin'e atıfmış gibi geldi. Şiir o öldürüldükten bir yıl sonra yazılıyor ve Puşkin'in de şairi peygamber olarak gördüğü "Peygamber" diye bir şiiri var. "Altın kınlardan çıkarmayacak mısın / Kılıcını, hakaret pasıyla kaplanan?" dizeleri de kılıcın kınının güç ve şöhret mümessili olduğunu, şairin karşılık vermekten korkup korkmadığını, ancak ne kadar cesurca davransa ve savaşı kazansa bile o kılıcın paslı kalacağını, o ezilmişlik ve aşağılanmışlık hissinin baki kalacağını anlatıyor. -- Çok Kez Karmakarışık Bir Kalabalıkla Çevrili: Lermontov, günümüzde "Maladaptive Daydreaming" olarak tanımlanan bir rahatsızlıktan muzdarip. Depresif ve sıkıcı bir hayatta mutlu kalmaya çalışmak için sahte bir hayal dünyasında her şeyin güzel gittiği senaryolar kuruyor ve teselli oluyor, gerçek-hayal farkını anlayabiliyor ancak. Kendisi bu tabiri bilmese de ben de kendi hissettiklerimden yola çıkarak buldum. -- Bulutlar: Lermontov'un son Kafkasya sürgününden bahsediyor. Kuzey'den(Petersburg) Güney'e(Pyatigorsk) gidiyor. "Yurdunuz yok sizin, sürgününüz de..." derken de bulutların da tıpkı kendisi gibi vatansız oluşundan, bir yere ait olmadıklarından bahsediyor. Tıpkı Prometheus'un taş taşıyıp başa dönmesi gibi onlar da bir yerden bir yere gidiyorlar ve elbet bir gün geri dönüyorlar. Sonsuz döngü. -- Elveda Kirli Rusya: Puşkin'in yaptığı hatayı Lermontov da yapıyor maalesef ki. Başta Çar düşmanı ve ağır toplumcu olan Puşkin, sonunda Rus ve Kafkas halklarına hakaret ederek edebiyatına malzeme olan her şeye ihanet etmiş oldu. Lermontov da aynı şekilde bu şiirde halka "Çarlık ve askerlerin kölesisiniz!" diyerek namluyu çeviriyor ve asıl ilginç şey bu şiirden sonra bir daha asla toplumcu bir eser yazmıyor! -- İblis (Ataol Behramoğlu): Bu manzumeyi "Özgürlüğün Son Oğlu"nda tekrar inceleyeceğim. Ayrıca biliyorum her şeye Puşkin'i sokmam can sıkıcı bir hal almıştır ancak bu manzumede de "Seviyordum Sizi" ve "Poemalar" kitabından izler var. "Ne yeni bir duygu, ne yeni bir heves/ Ve gördüğü her şeye o/ Ya horgörüyle ya nefretle bakıyordu." dizeleri Puşkin'in "İblis" şiirinin sonundaki "Güzellik ve esini hor görüyor ve hiçbir şeyi kutsamak istemiyordu." cümlelerine tıpatıp benziyor. İblisin bir kıza (Tamara) aşık olması, Puşkin'in "Gavriliada" poemasında İblisin Meryem'e aşık olmasına benziyordu. İkisi de baştan çıkarmak içindi. Ayrıca Ruslan ve Lyudmila'daki "Sahtesine karşı gerçek aşkın kazanacağı" fikrine sadık kalınmış. Masal tadında yazılmış bir şiir olduğundan zaten bir şekilde şeytanın yenilmesini bekliyordum. -- Mtsıri: Bu manzumeyi "Özgürlüğün Son Oğlu"nda tekrar inceleyeceğim. Gürcücede "yoldan çıkmış papaz" anlamına gelen bu kelime, papaz olmaya zorlanmış ve üç günlüğüne de olsa özgürlüğün tadını çıkarmış, 6 yaşındaki bir çocuğun hayatını anlatıyor. Lermontov'un meşhur isyancı karakterlerinden biridir ve Rus egemenliğine girmeyi reddeder (esir alındığı günden beri yemek ve içecek teklifini reddeder) ve rahip onu himayesine alsa da despotluğu görünce kaçmaya kalkmıştır. Aslında yine otobiyografik dizelerle güçlendirilmiş bir eser: "Her zaman somurtuk ve yalnız/ Fırtınanın kopardığı yaprakçık (Lermontov'un "Yaprakçık şiirine bir atıf olabilir: Yaprakçık fırtınayla Karadeniz'e kadar uçuşuyor ve reddediliyordu.)/ Yetiştim kasvetli duvarlar ardında/ Ruhumla çocuk, yazgımla keşiş/ Kimseye o kutsal "baba" ve "anne"/ Sözcüklerini diyemeden. (Annesi o 3 yaşındayken ölüyor, babası da bakamadığı için evi terk ediyor.) ...
ceren güneş
ceren güneş
Cemre Ceylin
Cemre Ceylin
Armağan
Armağan
La Perduta Gente
La Perduta Gente
Hançer
HançerMihail Yuryeviç Lermontov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2019389 okunma
·1 alıntı·
769 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.