Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

208 syf.
·
Puan vermedi
0 Kelvin – Mutlak Cansızlık ve “Bir zihnin uyanışı”
“Neden distopya türü klasikler sürekli olarak geleceği tahmin edebilme yetisine sahiptir?” diye birçoğumuz bu konu üzerinde kafa yormuşuzdur. Bana kalırsa bu olaya zemin hazırlayan iki klişe metot var aslında. Bunlardan ilki, totaliter rejim tarafından baskı ile toplumun sindirilmeye zorlanmış olması bir diğeri de ilkine nazaran daha masum görünen ama en az ilki kadar kurnazca olan; “ayakta uyutma yöntemi” dir. Bu yöntem, düşünmemeyi her daim erdem gibi gösteren fakat bunu asla dayatarak değil de razı ederek aşılayan bir işleyiştir. Her iki fiiliyatta da rejim için avuç ovdurulacak, sonuçlar meyvesini verecektir. Neden mi? Çok basit… Birinci metotta odak, itaat üzerinde oldukça önemli paya sahip olan korku duygusuna çevrilir ve tabii ki hepimizin de tahmin edeceği üzere bu girişim başarıyla sonuçlanır. İkinci ve bana kalırsa ilkine nazaran daha şeytanice olan yöntemde ise; halk üzerinde kurulması planlanan tahakküm, asla bir dayatma unsuru olmayacak şekilde planlanıp kişilere kendi öz benliğinin tercihi olarak lanse edilir. İlkine nazaran hayata geçirilmesi daha uzun bir yolculuğu gerektiren bu metotta, alınacak sonuç skalası da lineer olarak artış gösterecektir. Analiz için ele aldığımız kitabımızda hangi yöntem tercih edilmiş derseniz tabii ki ikinci metot derim neden mi? “Cehalet, mutluluktur!” “Şiir, kitap ve diğer edebi eserler, sizleri gözyaşına boğuyorsa neden okuyasınız?” İkinci metot ürkütücü olduğu kadar ironiktir de… Hadi bu konuya biraz mercek tutalım: Görünür ya da görünmez toplumsal kast sistemini ele alalım… Bu sistemde sürekli olarak üstlerce “gerçekten bizim işimiz çok zor, çekilecek dert değil, altta olduğunuz için dua etmelisiniz” telkini verilmektedir. Amma velakin, altlarca “madem bu denli zor ne diye kendinizi bu kadar paralıyorsunuz, basın istifayı!” önerilerine aynı duyarlılıkta yanaşamıyorlar. Peki sahiden neden? Bence sebebi ayan beyan ortada… -bu kısmı sizin hayal dünyanıza bırakıyorum- Eveeeet! Bazı temel terimleri ifade ettiysek, analize başlayabiliriz ((: Kurgudan vs. bahsetmeyi düşünmüyorum. Kitabı okuyan herkes buna ziyadesiyle hakimdir diye düşünüyorum ((: Eser, yazarın 1953 yılında, saatine 20 sent vererek üniversite kütüphanesinde kiraladığı daktilo ile 49 saatte (9$ 80 sent) tamamlanmıştır. Bu serüven 9 günlük bir zaman dilimini konu almaktadır. Yazarın “Yaya” öyküsünün devamı olarak nitelediği Fahrenheit 451’de, yazıldığı dönemin -Amerikan/Rus soğuk savaşı- etkisi kapitalizm eleştirileriyle anlaşılmaktadır. Eleştirel tavır yalnızca Kapitalizm için değildir tabii ki… Bu eleştiri yağmurundan, kitap okuma alışkanlığını körelten baş unsur medya da nasibini almıştır. Bradbury’nin, “Beni keşfeden, kendim” -Youtube: Ray Bradbury: Day at Night Söyleşisi (1974), 15:55- olarak ifade ettiği baş karakter Montag iki noktada kitabın seyrine farklı bir perspektif kazandırmaktadır. Hangi sahnelerdir bunlar? 1) Komşu kızı Clarisse ile iş dönüşü sokakta yaptığı sohbet sonrasında kendisine yöneltilen “Gerçekten mutlu musunuz?” sorusu, -İthaki Yayınları 29. Sayfa- 2) “Bir kadının yanan bir evde kalmasına yol açtıklarına göre, kitaplarda bir şeyler olmalı…” sahnesi -İthaki Yayınları 72. Sayfa- Bu, her iki sahne de Montag’ın kendini keşfedebilmesi için fitillediği ilk kıvılcımlar olmaya ziyadesiyle yetiyor… Aile kavramının bittiğini ve hatta romantizmin sıfırlara indiğini Montag ve eşi Mildred arasındaki şu diyalogtan anlıyoruz: “Garip, ne garip, insanın kocasıyla veya karısıyla nerede ve ne zaman tanıştığını hatırlamaması.” - İthaki Yayınları 63. Sayfa- Tıpkı 1984’te ki telekranın bir türevi olan duvar televizyonlarında yapılan telkinler ile suni sosyallik ortamı hazırlanmış ve kişiler bu şekilde şartlandırılmıştır. Gördüğünüz üzere distopik eserlerin genelinde cerayan eden atmosfer bu eserde de farklı metot ve perspektifler baz alınarak kalem kalem işlenmiştir. Muadillerine kıyasla okurken en çarpıcı bulduğum sahnesi ise; Montag ve Faber isminde saklıdır. Montag, ismini kağıt üreten bir fabrikadan alıyorken Faber ise birçoğumuzun bildiği üzere kalem üreten bir firmanın adıdır! Zihni doldurulmaya müsait olan Montag bir kağıda benzetilirken, bu yolda ona akıl hocalığı görevi üstlenen Faber ise kalem misyonunu ziyadesiyle karşılamaktadır. Henüz nöronlarınız sağken okuyun, okutturun efenim. ((: Saygılarımla.
Fahrenheit 451
Fahrenheit 451Ray Bradbury · İthaki Yayınları · 202289,1bin okunma
··
1.868 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.