Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

195 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Dönemin Ruhunu Güzel Yansıtmış
Tarih 16. yüzyılın ortaları. Savaşta kocasını kaybetmiş, geçimini ebelik yaparak ve başka insanları tedavi etmeye çalışarak kazanan, kedisi Gece ve kargası Grak dışında kimsesi olmayan tek başına dul bir kadın. Dinin, insanların en büyük yönetim aracı olarak kullanıldığı karanlık bir dönem. Bu kadın geceleri, kasabanın üzerinde diğer cadı arkadaşlarıyla uçan ve uçarken tarlaların üstüne işeyerek ürünlerin hasadını kurutan, büyü yaparak insanları yoldan çıkardığına inanılan bir cadı. İnançları, dönemin "doğru bilinen" inançlarıyla örtüşmüyor çünkü. Etraf ise Cadı Avcılarıyla dolu. Yine aynı kadının onlarca hastayı tedavi ettiği, yüzü geçen gebe kadını doğurttuğu dönemde takdir yerine "şifa veren, yıkım da getirir" safsatası daha çok tercih ediliyor. Sırf acı çekmesin diye kendi yaptığı bir ilacı kullanarak bir kadını acı çekmeden doğurttuğu için kilise, kadınların doğum yaparken acı çekmesinin farz olduğunu, çünkü doğumla beraber gelen acının kadınların çekmesi gereken bir ceza olduğunu söylüyor ve burada inançlara ters gittiği için yine ebe kadını suçluyor. Kitabı kadınlara atfetmiş zaten Çamuroğlu. Ortaçağda kadınların çektiği eziyetleri anlatarak sözde "Modern Çağımıza" atıfta bulunuyor. Eziyetin bitmediğini, sadece kılıf değiştirerek farklı biçimlerde kendini göstermeye devam ettiğini güzel bir tarih sahnesinde detaylı anlatımlarla bize aktarıyor. Kitabın benim nezdimde tek olumsuz tarafı diyebileceğim, yazarın hikayeyi anlatmak için karakterlerin gözünden aktarmayı seçmesi. Bu akışı fazla bozmasa bile yazarın aniden karakterleri atlayıp ilahi gözden anlatıma geçmesi, hikayenin akıcılığını biraz bozuyordu bence. Ben pek aldırmasam da yazar tüm hikayeyi tek bir gözden anlatsaymış çok daha güzel olurmuş demeden duramadım. Yine de pişman değilim. Son sayfasına kadar severek okudum. Gerçekten şans verilmesi gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bir kitabı okumaya başlamadan önce genellikle bu sitedeki incelemelere göz atarım. Bu konuda yalnız olmadığımı da biliyorum. Ve bazı kitapların gerçekten fazlaca şişirildiğini düşünüyorum. İnsanlar çok sevilen, sevildiği söylenen bir kitabı okuduğunda ve okuduktan sonra beğenmediğinde ya da kendisini pek sarmadığında şöyle düşünür: "sorun bende mi acaba?" Böylece herkes tarafından beğenilen bir kitabı beğenmediğini söylemeye çekinir. Hayır sorun sende değil, sorun sürü psikolojisinde. Herkesin severek okuduğu bir kitabı senin de sevmen gerekmiyor. Bu yüzden sürü psikolojisinden ayrılıp pek ünlenmemiş, okuyan iki üç kişi arasından da fazla bir puan alamamış kitaplara da şans vermek lazım bazen, en azından ilk elli sayfasına... Ben şahsen öyle yaparım. Kitap ilk elli sayfasına kadar sarmamışsa beni, zaten şansını kaybetmiştir benim için ve ben de çok fazla bir şey kaybetmiş sayılmam böylece. Ama güzel bir yapıtsa kazanan ben olurum yine ve çoğunluğun arasından okuru çok fazla olmayan bir kitabın beğenen çok az kişisinden biri olurum. Bu da beni ayrıcalıklı biri yapmaz mı? Nazar: Pek ünlenememiş, nispeten fazla sevilememiş, satılamamış; değilse bile bu yüzden kitap reyonlarında cüzi bir miktara promosyon olarak satılan bir kitabın kapak ismi. Neden? Reha Çamuroğlu: 1958 yılında İstanbul'da doğdu. Türk tarihçi, yazar, eski milletvekili. Boğaziçi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi tarih bölümünü bitirdi. Büyük Larousse ve AnaBritannica ansiklopedilerinde tarih yazarlığı ve redaktörlük, "Cem" ve "Nefes" dergilerinin ise yazı işleri müdürlüklerini yaptı. Yazar kendi alanında başarılı bir tarihçi. Tarihi kurguları beğenen biri olarak erken Rönesans döneminden kaleme aldığı bu yapıtını beğendim. Dönemin ruhunu, inançlarını, düşünce biçimini bir tarihçi olarak edebiyata oldukça sade ve duru bir dille aktarmış Çamuroğlu. Peki neden hak ettiği değeri tam görmedi, göremiyor? 1- Anlatılış biçimi kurguyu bozuyor, hikayenin sihrini kırıyor? 2- Bir tarihçi olarak fazla tanınmamış bir yazar (?) 3- Tarihi kurguların çok fazla hayranı bulunmuyor? Hangileri doğru? Edebiyat sahnesinde fazlaca dillendirilen eserlere mi daha çok şans veriyoruz? Başkalarının düşünceleriyle mi hareket ediyoruz yani? Tarihi kurguları pek beğenmiyor muyuz gerçekten? Beğenenler olarak azınlıkta mıyız yani? Bence hiçbiri değil. Nedeni de zaman. En büyük gözdağımızdır çünkü zaman. "Bak evladım" der sana tüm ihtişamıyla "12 saattir çalışıyorsun, bir saatlik yoldan sonra yeni eve gelmişsin; yemek mi yiyeceksin, duş mu alacaksın, ülkenin sürekli değişen gündemine mi göz gezdireceksin, en sevdiğin dizinin bir bölümünü mü izleyeceksin yoksa pek okunmamış, kötü eleştirilerde bulunulmuş ve fazla beğenilmemiş bir kitaba mı şans vereceksin? Nasıl harcamak istersin günün sana kalmış bu çok az kısmını? Ben sana zaten yetemiyorum, yetemediğim çok az kalan kısmımı da bu şekilde mi tüketeceksin? Yazık değil mi bana, sana? Biliyorsun, ben yalnızca ileriye akarım, geriye akmam. Bunu okuyacağından emin misin gerçekten?" Ve zaman galip gelir. Bize her şeyden çok zaman lazım. Çokluğu, çoğu zaman yokluğundan bile çok olsa da biz, hep bize zaman lazım deriz. Zaman... Çünkü hiçbir zaman olmaz zamanımız. Zaman olmazdı zaten çünkü zaman yaratılan bir şeydi. Yarattığınız bir zamanda okumanız dileğiyle, keyifli okumalar.
Nazar
NazarReha Çamuroğlu · Everest Yayınları · 2012160 okunma
·
216 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.