Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

120 syf.
10/10 puan verdi
·
2 saatte okudu
Genç Cumhuriyet ve İnkılabın Genç Bekçisi: Şehit Kubilay
Küçücük bir çocuk. Sürekli neşe içinde. Çevresini de neşesiyle, coşkusuyla etkilemektedir. Düşman askeri İzmir'de denize döküldüğünde sevincinden sabahlara kadar uyuyamaz. Karşısına bir bayrak dikip sürekli marşlar söyler. Bir gün arkadaşına "Kaçıp Ankara'ya gitsek..." der. Arkadaşı ise "İyi ama biz orada ne işe yararız ki?" diye sorar. Çocuk Kubilay ise dolu dolu gözleriyle "Ne işe mi yararız, kadınların bile sırtlarında cephane taşıdıkları bir zamanda... Mesela, hiçbir işe yaramasam, elime bayrağı alır, cenge giden askerlerin önüne geçer, onlara en güzel vatan marşları okurum..." diye yanıtlar. Okula gitmek için tutturur, sürekli ısrar eder. Okuyup yazabilmeyi çok ister Küçük Kubilay. Daha çocukluğunda yaşadığı yer olan Aydın'dan İzmir'e gidip orada okumanın hayalini kurar. Annesi ise pek istemez, oğlundan kopmak istemediğinden. "Aç bırakın, fakat okutun beni. Hocam gibi muallim olmak istiyorum" der. Onun bu ısrarına daha fazla dayanamazlar. İzmir'de eğitim alıp Aydın'a geri döner. Aydın'da Gazi Paşa Mektebi'nde kendisi gibi muallim olan Vecide Hanım ile evlenir. Artık çok daha mutludur Kubilay Öğretmen. Kubilay Öğretmen doğaya aşıktır. Yaşıtları, arkadaşları gibi kahvede oturmayı sevmez. Her gittiği yerde kırlarda dolaşır. Menemen'de gündüzleri kırlarda, geceleri ise Atatürk'ümüzün açtığı ve kurduğu Türkocağı'ndadır. Gün: 22 Kanunuevvel 1930 Pazartesi. Yani Kubilay Öğretmen'in son günü. Arkadaşlarıyla gezer, şendir, güler, mutludur fakat aynı zamanda da düşüncelidir. "Henüz yirmi dört yaşındayım. Acaba bir daha evlenmek arzusunu kendimde bulamayacak mıyım?" diye sorar arkadaşına. İlk evliliğinde gerçek mutluluğu bulamayıp boşanmıştır. Ama bu soruyu düşünerek umutlandırır kendini... Kırlarda gezdiği zamanlarda dört beş yaşlarındaki bir çocuğu hep sever, başını okşar. Bir gün yine o civarlarda gezerken çocuğun ona doğru koştuğunu fark eder. O sırada çocuğun ayağı kayar ve çocuk nehre doğru yuvarlanır. Kubilay Öğretmen'in gözleri kararır, çocuğu kurtarmak için kendini nehre atar. Çocuk nehre düşmemiştir fakat Kubilay Öğretmen sırılsıklam olmuştur. Daha sonra şunları söyler: "Elimde değil, sevdiğim bir şey için kendimi unutuyorum. Kendimi ve her şeyi unutuyorum" ekleyerek; "Ya çocuk düşseydi, ya ben orada olmasaydım" diye sık sık sorar ve düşünür. SON GECE Akşam yemeğinden sonra her zamanki gibi arkadaşlarıyla buluşmak için Türkocağı'na gider. Kubilay Öğretmen her zamanki gibi çok şendir, kahkahalarıyla neşeye boğar çevresindekileri. Sohbet ilerledikçe öğretmen arkadaşlarının sıkıntısını ve durgunluğunu görür. Bu vaziyetlerin öğretmenliğe uygun olmadığını belirtir, gençliğe neşenin yakıştığını söyler. Uzun uzun öğretmenlikten ve mesleki kitaplardan bahseder. Çocukluğunda hayalini kurduğu okuma bilincini zaman ilerledikçe yitirmemiş, aksine daha kuvvetlendirmiştir. Kitaplardan bahsederken acı acı okunacak kitapların az olmasından şikayet eder. Okumadığı, okumak istediği kitaplarını masasına koyup baktığını, sayısının az olmasından yakındığını belirtir. "Ne olursa olsun gençliğin kafasını doyurmalıdır, açız açız" diye bağırır. Konu vatanın geleceğine, durumuna gelir. Aşkla düşünür vatanını; umutludur. On on beş sene sonrasını düşleyip; "O günleri biz, bu nesil hazırlıyor... Ve o günlere yetiştirdiğimiz taze nesle daha mesut, daha pek çok mesut bir vatan teslim edeceğiz, bu muhakkak" der. Düşledikçe düşler sonsuz umuduyla. Kendi kendine "Ben neyim?" diye sorar ve yanıtlar: "Zafer Muallimi. Oh ne güzel iki isim" der. (Zafer Mektebi'nin bugünkü ismi Kubilay Mektebi'dir.) Saat ilerledikçe genç inkılap bekçilerinin Türkocağı'ndan ayrılma zamanı yaklaşır. Kışla yolu çok uzundur. Kubilay Öğretmen bu yolda gidip gelirken hep düşünür. Müjdeyi verir arkadaşlarına: "Bu yolda gidip gelirken düşündüklerimi roman olarak yazacağım. Adı da 'Kışla Yolu' olacak" der. SON SABAH: 23 Kanunuevvel 1930 Sabah erkenden uyanır, giyinir Kubilay Öğretmen. Artık hazırdır asker talimine. O sırada Hükûmet Meydanı'nda birkaç serseri olay çıkarmak istemiştir. Kaymakam Bey, Kubilay'a, yanına asker alıp olayı bastırmasını emreder. Kubilay bir anda dışarı fırlar. Arkasındaki yirmi altı askerle kışlanın bayırından yıldırım gibi aşağı iner. Meydana koşar. VAK'A Olay yeri minik bir Anadolu kasabasıdır. Yemyeşildir. Tüm kasabalarda olduğu gibi bunun da küçük bir meydanı var. (Hükûmet Meydanı) Kubilay, yaydan fırlamış bir ok gibi, korkusuzca meydana iner. Karşısında dağlardan inmiş aç kurtlar gibi saldırmaya hazır beş on serseri vardır. Bunlar mescidin kapısının önünde beklemektedir. Sabah namazı sonrasını beklemek elbette ki tesadüf değil: Amaçları cemaati kışkırtmaktır. Grubun elebaşısı, gericiliğin, hırsın, cehaletin besleyip büyüttüğü kendine mehdi süsü veren bir yobazdır. Camiden yeşil bayrak kapmışlar, başlarına da sarık dolamışlardır. Bağırmaya başlarlar: "Bugünden itibaren fes giyilecek, eski harfler kullanılmaya başlanılacak" Kubilay atar kendini meydana: "Ne yapıyorsunuz? Hükûmete isyan mı ediyorsunuz, hadi dağılın bakalım..." Mehdi çektiği esrarın ve saatlerce zikir için sallanan başının etkisiyle kendinden geçer. Bir hamlede Kubilay'ı iter. Kubilay'ın ayağı takılır ve düşer. Artık iş çığırından çıkmıştır. Yobaz tabancasını alıp Kubilay'a ateş eder. Kubilay ise Hükûmet dairesine kaçar ama daire kapalıdır. Kaçmaya devam edecekken üzerine saldırırlar. Heybelerinden çıkardıkları usturayı Kubilay'ın boğazına dayarlar... Beş dakika sonra Kubilay'ın kesik başı saçlarından kanlar aka aka inkılap düşmanlarının elinde meydana getirilir. Yeşil bayrak ortaya dikilmiş, Kubilay'ın kesik başı takılmıştır. Zikrederler, bağırırlar... Olay duyulmuştur. Bekçiler meydana gelirler. Ateş başlar. İnkılabın ikinci şehidi Bekçi Hasan, üçüncü şehidi ise Bekçi Vefkı olur. Ertesi gün Cumhuriyetin ve inkılabın üç şehidi defnedilir. Cenazede dimdik ama dalgın duran bir izci... Kan Demir sorar: "Genç, ne düşünüyorsun?" İzci yanıtlar: "O'na nasıl kıydılar diye düşünüyorum. O'na, bize, Cumhuriyet'e nasıl kıyarlar..." ve ekler; "Yarını düşünüyorum efendim, yarını..." Sahi, nasıl ve neden kıymak isterler genç inkılabın ve Cumhuriyet'in, genç inkılap bekçisine? Nasıl ve neden kıyıyorlar? Durum bu. İzci gibi de sorup, sorgulayıp, düşünmek gerek öyleyse. "Yarın ne olacak?.." Menemen Olayı'ndan sonra tüm ülke irticaya başkaldırır. Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal'e taziye telgrafları yağar. Divanı Harp olayın faili olan yirmi dokuz yobaza, Cumhuriyet düşmanlarına layık olan cezayı verir. Aynı meydanda, aynı sabah alacakaranlığında idam sehpasında yirmi dokuz ceset vardır.  Kubilay vefatıyla tüm memleketi ağlatmış, Cumhuriyet ve inkılap için başını vermiştir. Hâlâ hürmetle anılır. İdealist ve milliyetperver bir Türk'tür. Bir akşam, günbatımını seyrederken şunları söyler arkadaşına Kubilay Öğretmen: "İşte iniyor, mazi şu güneş gibi battı. Yeni doğan inkılap güneşi dünyanın mislini görmediği eşsiz bir güneştir ki nuruna henüz gözlerini alıştırmayanların gözlerini terbiye etmek vazifesi biz muallimlerimizindir. Bence yalnız talebe ile meşgul olmak kâfi değil. Biz bugünün muallimleri memleketteki cehaletle umumi surette mücadele etmeliyiz. Bunu yapmadıkça vazifemizi tamamıyla yapmış sayılmayız. Yarınki nesle ayağı takılmadan yürüyebileceği yol ancak böyle hazırlanabilir!" Evet, öğretmenlik, öğretmenin vasfı tam olarak budur. Atatürk'ün gerçekleştirdiği inkılaplar gibi, bu inkılaplardan aldığın ışıkların da bekçisiyim Kubilay Öğretmenim... "...Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyet'in mefkûreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey temiz kanı ile Cumhuriyet'in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır." Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal
Şehit Kubilay
Şehit KubilayKan Demir · İleri Yayınları · 20059 okunma
··1 alıntı·
2.768 görüntüleme
İsmail okurunun profil resmi
Mutlaka bir şekilde temin edip okuyacağım ve okunmalı. Kendi incelememi de paylaşacağım. Böyle bir kitabı bizlere tanıttığınız için çok çok teşekkür ederim kendi adıma.
duygu okurunun profil resmi
ne demek, rica ederim. asıl ilginiz için ben teşekkür ederim. evet, okunmalı ve okuduğunuzda göreceksiniz ki ben her şeyi yazmadım buraya. eklemediğim birçok kısım vardı. iyi okumalar diliyorum. yazınızı da bekliyorum.
İsmail okurunun profil resmi
Lütfen sözlerimi yanlış anlamayın. Bunu sadece yapıcı bir eleştiri olarak algılayın. Kitap çok hassas bir konuya parmak basıyor. Kubilay olayı tarihimizin kara lekelerinden biri ve çok hassas bir konu. Üzerine çok yazılması ve düşünülmesi gereken bir konu. Asıl söylemek istediğim şey ise kitap incelemesi ile ilgili. Kitap incelemesi yapılırken belirli kıstasları göz önüne almamız gerekiyor. Yanlış anlamayın bu konuda uzmanda değilim, kalemim döndüğünce düşüncelerimi paylaşıyorum ve kendimi geliştirmeye çalışıyorum, her zaman eleştiriye açık bir kişi oldum. Kitap incelemesi asla kitap özeti olmamalı. Kitap ile ilgili önce kahramanın ya da karekterin kısada olsa hayatından bahsetmek gerekir diye düşünüyorum. Daha sonra ise kitap ile ilgili sayfa sayısı, içerdiği bölümler,yayınevi, olayların kronolojisi vb. bilgiler verilmelidir. Bir sonraki kısımda ise kitabın konusu ile ilgili bilgi verilmelidir. Okuyucunun bu kitapta neleri bulabileceği nakledilir, neleri bulamayacağı hakkında düşünceleriniz yazılır . İncelenen kitabın hangi çalışmalara yön vereceği hakkında bilgi verilebilir. Kitap incelenmiş, bilgiler aktarılmış, artık eserin varsa eksik yönleri belirtilmeli .Sonunda ise kitap incelemesi tamamlandıktan sonra kitap ile ilgili eleştirilerinizi olumlu ya da olumsuz yazmalısınız. Bunlar tabii ki benim naçizane önerilerim, dikkate alırsınız veya almazsınız bu size kalmış, yanlış anlama olmasın. Benimki sadece ufak bir tavsiye. Yoksa yazdıklarınızda bir emek ürünü çokta duygu yüklü. Yapıcı bir eleştiri olarak düşünün bu yazdıklarımı, amacım asla sizi kırmak değil.
duygu okurunun profil resmi
neden yanlış anlayayım ki? :) sorun değil. siz eleştirdikçe ben geliştiririm yazılarımı. ayrıca incelemeyi yazarken ben de bunları düşündüm, kararsız kaldım, "acaba paylaşmalı mıyım?" diye. ama burası bir nevi benim için özel olan kitaplar hakkında da düşündüklerimin arşivi olduğu için yazıyı ekledim. bu kitabın satışı ve basımı mevcut değil. pdf dosyası şeklinde de yok. bu nedenle kitaba herkesin ulaşamayacağını düşündüm. bunun için böyle detaylı bir şekilde, inceleme değil de, özet şeklinde yazdım. incelemenin çok duygusal olduğunun da farkındayım elbette. ama kitabı bir şekilde temin edip okuyabildiğinizde siz de göreceksiniz ki kitap daha duygusal ve etkileyici. benim yazdıklarımın duygusallığı, kitabın yanında hiçbir şey. gözlerim dolu dolu okuduğum kitaba daha farklı bir inceleme yazmak da elimden gelmedi maalesef... düşünceleriniz için çok teşekkür ederim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.