Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

375 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
KALBİ TÜRKMENLER İÇİN ATAN BİR GÖNÜL DOSTUNUN KALEMİNDEN
Türkiye dışında yaşayan Türklerle ilgili kitaplar pek rağbet görmez Türk okurları arasında. Oysaki yurt dışındaki Türklerin tarihi, dili ve edebiyatı, folkloru, yöresel özellikleri, Türkiye’deki soydaşlarıyla ve birbirleriyle benzerlikleri bir hazine gibi saklı durmaktadır. Aslında çok da saklı değildir, akademisyenler tarafından araştırılmakta ve zaman zaman gün yüzüne çıkarılmaktadır. Ne var ki ülkemizdeki okurların bu konulara ilgisi yok denecek kadar azdır. Bu konular ne yazık ki dar bir kitle tarafından merak edilip incelenmektedir. Oysaki keşfedilmeyi bekleyen, keşfedildikçe de derinleşen büyük bir hazine vardır ortada. Önder Saatçi bu hazinenin farkında olanlardan ve hazinenin ortaya çıkarılması için elinden geleni yapanlardan biri. Ucu bucağı olmayan bu hazineye iğneyle kuyu kazarcasına ulaşmaya çabalaması, takdire şayan bir nitelik taşıyor. Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SDÜ) akademisyenlerinden Önder Saatçi genelde Türk dünyasını, özelde ise Irak’ta yaşayan Türkmenleri mesele edinmektedir. O, 200-250 milyonluk Türk dünyasının kaynaşmasından, harmanlanmasından, birbirlerine aşina olmalarından, Türk dünyasının meşhur ismi İsmail Gaspıralı gibi dilde-işte-fikirde birlik sağlamalarından yanadır. Elbette farklılıklar olacaktır, olmalıdır da. Ancak bu farklılıklar birbirimizi anlayamayacak kadar açılmamalıdır. Bunun için de Türk dünyasının ülkeyi yönetenlerden en alttaki vatandaşa kadar bütün bireyleri el ele vermeli ve birbirlerini anlama babında topyekün bir çaba harcamalıdır. Saatçi’nin “Irak Türkmenleri İçin” adıyla yayımlanan kitabında vurguladığı hususlardan biridir bu. SDÜ’de Türk dili dersimize giren Önder Saatçi’nin benim için imzalayıp hediye ettiği “Irak Türkmenleri İçin” kitabı, kendisi de Kerküklü bir Türkmen olan yazarın yayımlanmış makalelerini, bildirilerini ve denemelerini barındırmaktadır. Temmuz 2020’de yayımlanan, İzzettin Kerkük Kültür ve Araştırma Vakfı tarafından basılan ve 375 sayfadan oluşan eser, Irak Türkmenlerinin meselelerine ve özellikle de diline ve edebiyatına ilgi duyan sıradan okur ile bu tür konulara akademik araştırma düzeyinde ciddi anlamda eğilenlerin istifadesine sunulmuştur. Kitapta yazarın daha ziyade “Kardaşlık” dergisindeki yazıları bulunmakta. Bu yazılarda Irak’taki Türkmenlerin yaşadıkları çeşitli sorunlardan tutun da tarihi, söz varlığı ve dil hazinesine kadar her türlü konuyu bulmak mümkün. Ayrıca bu yazılarda Irak Türkmenleriyle ilgili önemli isimler de tanıtılıyor. Ata Terzibaşı, İhsan Sıddık Vasfi bunlardan birkaçı. Suphi Saatçi gibi Kerküklü başka yazarlar da kitapta bolca zikrediliyor. Irak’taki Türkmenleri her yönüyle ele alan yazar, ilk sayfalarda Irak’taki Türkmenlerin tarihine yer vermiş. Göz yaşartıcı bilgilerle dolu bu tarih anlatımı, Irak’taki Türklerin hangi tür musibetlerle, ne tür koşullar içinde, nasıl dikenli arazilerden geçerek, ne biçim baskılar altında bugünlere kadar geldiğini içeriyor. Baskılar zulme, zulümler hapishanelerde türlü işkencelere, işkenceler katliamlara dönüşüp Irak tarihine birer kara leke olarak yapışıyor. Özellikle de Saddam zamanı Türkmenlerin analarından emdikleri süt burunlarından getiriliyor. Baas rejimi Türkmenlere nefes aldırmıyor, özgürlüklerini baskı altında tutuyor. Arap ırkçılığı politikası güden Baas rejimi, Irak’taki Arap ırkının dışındaki ırkları eziyor, türlü zalimlikler sergiliyor. Zalimlikler katliamlara kadar varıyor. Yalnız katliam boyutundaki vahşetler sadece Saddam zamanına özgü değil. Baas Partisi’nin askerî darbeyle yönetimi ele geçirmesinden önce de Türkmenlerin yaşam hakkı gasbedilmiş. Kaçkaç (1920), Levi (1924), Gavurbağı (1946) katliamları bunlardan birkaçı. En son katliam yakın bir geçmişte gerçekleşiyor. Bir zamanlar gündemden düşmeyen, kafa kesme videolarıyla adından sıkça söz ettiren IŞİD, Kerkük kadar Türkmen toprağı olan Telâfer’de 5 Temmuz 2017’de büyük bir katliama imza atıyor. 200 küsur Türkmen'i şehit ediyor. Osmanlı I. Dünya Savaşı’nda mağlup olarak bölgeden ayrılınca başlamış Türkmenler için kâbus dolu dakikalar, saatler, günler, aylar, yıllar. Ne zaman ki ABD 2003’te Saddam’ı devirip Baas rejimine son vermiş, işte o zaman biraz olsun rahat bir nefes almışlar. Yine de her şey diledikleri gibi gitmemiş. İlk önce Kerkük Nüfus Dairesi yağmalanarak yoğun bir Kürt nüfusu Kerkük’e getirilmiş. Devlet eliyle bunlara evler yaptırılarak Kerkük’te Kürt nüfusun artması sağlanmış. Buradaki amaç Kerkük’ü özerk Irak yönetimine bağlayıp Kürtleştirmek. Kerkük’ün asıl sahipleri Türkmenler o günden bu yana bu politikaya karşı mücadele vermekteler. Sadece Kerkük değil, Irak’taki diğer Türkmen bölgeleri de kuzeydeki özerk Kürt idaresinin yoğun baskısı altında. Demem o ki Irak’ta Türkmenlere illallah ettiren Arapların yerini 2003’ten sonra Kürtler almıştır. Türkmenlerin tam istedikleri bir yönetimin henüz Irak’ın semalarında görünmemesi, ırkdaşlarımızı huzursuz eden, onların hep diken üstünde yaşamasına yol açan bir durum olarak ortada durmaktadır. Umalım ki bir an önce her türlü baskıdan uzak bir hayatları olsun. Saatçi’nin özellikle vurguladığı bir durum var. O da Türkmenlerin göz göre göre bu kadar haksızlığa uğramalarına rağmen hiçbir zaman meşru yolların dışına çıkmaya kalkışmamalarıdır. Türkmenler resmî otoriteye karşı silahlı ve örgütlü bir direniş sergilememişler, Irak Kürtleri gibi emperyalistlerle işbirliği yapmamışlardır. Kalemleriyle, hoyratlarıyla, mânileriyle, yürekleriyle dünyaya kendi seslerini duyurma yolunu seçmişler; kendilerine haksızlık yapan zalimin düzenbazlıklarına karşı insanlık ve çağ dışı yollara başvurmamış, şerefli, insancıl ve gayet medeni bir yoldan ilerlemişlerdir. Peki, Irak Türklerine niye Türkmen deniyor? Türkmen sözcüğü nereden geliyor? Önder hocam bu konuya da açıklık getirmiş. Öncelikle Osmanlı’da hazırlanan salnamelerde Irak’ın kuzeyinde ve ortasında yaşayan bu topluluğa Türk dendiğini belirtelim. Türkmen adlandırması Lord Curzon’a dayanmaktadır. Lozan görüşmelerinde Curzon Irak’ta yaşayan Türk soyluların Türkmen olduğunu iddia eder. Amacı Irak Türkleri ile Anadolu Türklerini ayırmaktır. 1958’de cumhuriyete geçen Irak’taki rejim İngilizlerin kullandığı bu taktiği benimseyerek bu topluluğu Türkmen olarak lanse ederler. “Irak Türkleri” ve “Türkçe” terimleri yasaklanarak yerlerine “Irak Türkmenleri” ve “Türkmence” terimlerinin kullanılması zorunlu hâle getirilir. Her şeye rağmen Türkmen adı tarihî ve folklorik bir adlandırma olduğundan dolayıdır ki Irak Türkleri arasında yadırganmamaktadır. Irak’taki Türkmen varlığının tarihi hakkında çok daha fazla ayrıntı var eserde. Yaşananları daha fazla ayrıntılandırmayıp başka bir yazıda ele alsam daha iyi olacak. Türkmen tarihinin dışında söz varlığına da ayrıca değinmek gerekiyor. Çünkü Türkmenlerin söz varlığı ağırlıklı olarak ele alınan konuların başında geliyor. Irak Türkleri alkışlarda ve kargışlarda (dua ve beddualar), hoyratlarda (kesik mâni) ve mânilerde, atasözleri ve deyimlerde büyük bir kültür hazinesi barındırarak Türk dünyasında nevi şahsına münhasır bir konumda bulunuyor. Öyle ki Irak Türkleri ne kadar kazılırsa kazılsın en dibine ulaşılamayan bir hazine gibi saklı duruyor. Daha nice cevher topraktan gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor. Saatçi de sık sık belirtiyor bu gerçeği. Yeni tezler, yeni araştırmalarla Türkmenlerin kültür hazinesinin dibine kadar inilecektir. Önder hocam, Türkmenlerin kalıp sözlerinden, mâni ve hoyratlarından örnekler verirken onların telaffuz ettiği şekilde yazmış Latin harflerini. Söz gelişi “ā” işareti uzun a olarak açıklanırken “ḗ” uzun kapalı e, “ḫ” hırıltılı h olarak açıklanmış. İşaretler bunlarla sınırlı değil. Ben de Türkmenlerin söz varlıklarını okurken kendimi onların yerine koyarak düz değil de onların ağzıyla okumaya gayret ettim. Türkmen kardeşlerimi daha iyi özümsedim böylece. Hatta ben de mâni ve hoyratlar kaleme aldım kendi çapımda. İki tanesini sizlerle buluşturayım. Takdir sizin. Biri şöyle: Kerkük var, Dağlanmış bir Kerkük var. Dilimde “ah”, Kalbimde bir sızı var. Diğeri: Kerküklüyüm, bahtım kara, Çok canım yandı, düştüm dara, Sığındım mâniye, hoyrata, Şiirlerle avunarak kaldım ayakta. Peki, niye Türkmenler şiirlerle avunarak ayakta kaldılar? Çünkü yukarıda birkaçının ismini verdiğim mezalime rağmen silahlı ve örgütlü bir direnişe başvurmadılar. Acılarını, gözyaşlarını, kırgınlıklarını, öfkelerini, isyanlarını mâni ve hoyratlara döktüler. Hani bir insan yakın bir arkadaşına içini döker ya, onlar da öyle döktüler yüreklerindeki yangıları şiirlere. Kan dökmekten medet uman silahlı ve örgütlü bir direnişin tam karşı kutbunda yer alan içsel haykırışlarını, kılıçtan daha keskin olan kalemin gücüne dayanarak ve ölümsüzlüğüne güvenerek bu tür edebî söz varlıklarında yaşattılar. Son söz olarak “Irak Türkmenleri İçin” adlı eserin Türkmenleri yakından tanımak için başvuru kaynağı niteliği taşıdığını belirteyim. Eğer Türkiye dışında kalan Türk dünyasına karşı Irak Türkleri özelinde bir merakınız varsa bu kitapla merakınızı gidermeye başlayabilirsiniz. Yazarın kaynak olarak yararlandığı birtakım kitapları da gözden geçirdiğinizde Türkmenler hakkındaki bilgileriniz derinleşecektir. “Irak Türkmenleri İçin” dimağlardaki boşluğu büyük ölçüde dolduracaktır.
Irak Türkmenleri İçin
Irak Türkmenleri İçinÖnder Saatçi · Kerkük Vakfı · 01 okunma
·
269 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.