Süleyman Çelebi Hazretlerinin dedesinin Füsusu'l-Hikem şârihlerinden olduğu söyleniyor. Muhyiddin İbn-i Arabi'nin varlık anlayışını kategorilendirdiği "hazarât-ı hamse" diye bilinen beş varlık mertebesinden birincisi zât, ikincisi hakikat-ı muhammediye (a.s ) hazretidir. Cenâb-ı Hak, önce onun hakikatını yaratmıştır. Diğer mertebeler o hazretin dalgalanması suretiyle yaratılmıştır. Buna sanırım "vesileci sudûr" deniyor.
Süleyman Çelebî bu beyitte işte bu hakikat-ı muhammediye mertebesinin mahlukata mebde olmasını bize bildirmiş oluyor. Açık ve gizli ne varsa o hazretten vücuda gelmiştir. Yine arşta, ferşte, yerde ve gökte ne varsa ondandır. 'andan oldu' diyor, 'yoktan oldu' demiyor, izaha hacet var mı?
İkinci mesele, ki bunu Kemikli de kitabında fazlasıyla vurgulamış, Süleyman Çelebî 'andan oldu' buyurmakla Hazret-i Peygamber'in hakikatını varlığın merkezine yerleştirme, varlığı ona bakarak izah etme maksadındadır. Böylece demiş oluyor ki: "eşya, o varsa vardır, o yoksa yoktur." Mevlidi bu iki meseleyi göz önünde bulundurarak okursak, nâtık-ı muhterem'in maksadı bizim üzerimizde hasıl olacaktır. Bir kaç yüzyıldır hasıl olmuyor, bu metin mağdur bir metin, bu metnin hakkını verelim.