Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

"Squid Game - Kalamar Oyunu" Dizisi İncelemesi / Metin ÖZDEMİR
"Squid Game - Kalamar Oyunu" Dizisi İncelemesi / Metin ÖZDEMİR #squidgame - #kalamaroyunu #netflix #dizi #yorum #inceleme #türkiye #oyun #2021 #ekim / Metin ÖZDEMİR Evet değerli dostlar, sevgili öğrenciler, değerli öğretmen arkadaşlar ve anne babalar ! Son günlerde gündemimize giren bir dizi neden bu kadar yankı buldu? Aileler neden tedirgin? Şimdiye kadar olan bu kadar ahlaksızlığa neden bu kadar ses çıkarılmadı ? Bunları incelemeye çalışacağım. Squid Game, dünya genelinde 142 milyon hane diziyi ilk dört haftasında izlenmiş ve dizinin 94 ülkede Netflix'in 1 numaralı programı olduğunu hatırlatarak dizi hakkında incelememe başlayayım. İncelemem daha çok eğitim ve ahlak açısından olacak. Önce bunu söyleyeyim. Şiddetin yanında cinsellik, livata gibi ahlaksız ilişkilerden dolayı kesinlikle çocuklar izlememeli. Ruh dünyaları erken yaşta hasar alır. Çocuklar buna hazır değil. Müslüman toplumlarda da maalesef bu hastalık var belki de yaygın. Ne kadar engelleseniz de bu diziden önce yüzlerce şiddet içeren birçok oyunu maalesef oynuyorlar, seyrediyorlar. Bunun için bir devlet politikası da yok maalesef. Bu kadar şiddet ve ahlaksızlık ortamında çocukları fanusta korumaya mecburuz. Eskiden sokaklarda oynayabilirken çocuklar şimdi sanal alemde sanal ( dizideki gibi maskeli) insanlarla irtibat halindeler. Anne, baba, öğretmen bu çocuklardan çoğu zaman habersiz. Artık çizgi filmlerin bile masum olmadığını unutmamız gerekiyor. Okunan masal kitaplarının, hikaye kitaplarının, TV programlarının, çevremizde irtibat halinde bulunduğumuz her şeyin. Çocuklar o kadar kötü örnekler içerisinde yaşıyor ki onlardan bu kadar kötü örnekler arasında iyi birileri olmalarını bekliyoruz. Yetişkinler bile bozulmuşken kaç çocuk bunu başarabilir ? Önce toplumun bu kalitesizliğini de konuşmak lazım. Kumaşı bilelim ki ona göre elbise ortaya çıksın. Bir şeyi eleştirirken çuvaldızı önce kendimize batıralım. Türkiye'de Tv programları bu diziden daha ahlaksız değil mi? Bir şeyin ahlaksız olması için illa şiddet mi olması lazım. Şiddet olmadan da ahlaksızlık bu ülkede pompalanmıyor mu? Bilinç altına yerleştirilmiyor mu? Her gün ahlaksızlık ve nimete şükürsüzlük şeklinde yemek programları gösterilmiyor mu? Adada aç kalmamak için insanlar bir ödül uğruna birbirlerinin kalplerini darmadağın etmiyor mu? Gündüz kuşaklarında müslüman dediğimiz bu toplumun çarpık ilişkilerini ele almıyor mu? Çizgi filmlerinden tutun filmlerine kadar bir denetimden geçmeyen bu yapımları bir denetleyfn var mı yok mu? RTÜK kendisi incelenmeye muhtaç mı değil mi? Liyakat olmayan yerde liyakatsizler vardır. Televizyonlar, sosyal medya, yazılı ve görsel basın toplumun ahlaksızlaşmasında rol alıyor mu almıyor mu? Bence artık haber programlarına da +18 yaş sınırı getirilmeli. Sabah akşam şiddet ve ahlaksızlık haberleri ile uyanan bir gençlikten nasıl bir toplum bekliyorsunuz? Ve onların bu kadar kötü örnek arasında nasıl iyi örnekler çıkmasını bekleme hakkınız var. Önce siz temsil edin. Günümüzde bile en basit sekilde çok doğal olarak aşıyı savunan ve aşı olmayı istemeyen karşıtı iki grup var. İkisi de bana göre haklı. Ama her iki grup da aynı şekilde ülkemdeki zulme,haksızlığa bu kadar ses çıkartabiliyor mu? Gelecek endişesinden, rızık kaygısından üç maymunu oynamaya devam ediyor mu etmiyor mu? Dünyanın her yeri kanarken sırf kendine dokunmadı diye "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın " diyerek hayatına devam etmiyor mu? Bugün toplumdaki bu kadar ahlaksızlığa tek kelime etmeyen veya edemeyen birçok bilim adamı, akademisyen,eğitimci, hukuk yemin etmiş hukuk mezunu var mı yok mu? Bugün hukuğun üstünlüğü yerine, üstünlerin hukuğunu savunan insanlar nerede? Ülkemde eğitim olmayacaksa eğitim fakültelerine, hukuk olmayacaksa hukuk fakültelerine ne gerek var. Hepsi bir beton bir yapıdan ibaret olur maalesef. Dizinin konusu, Güney Kore'de ekonomik olarak ciddi zorluklar çeken insanların katıldıkları yarışmada hayatta kalan son kişi olarak 45.6 milyar Güney Kore Won’luk para ödülünü (yaklaşık 342 milyon Türk lirası) kazanacaktır. Dizi 456 gerçek insan ile çekilmiş. Diziye adını da veren Squid Game (Kalamar Oyunu) bir Güney Kore çocuk oyunu. Büyük para ödülünü kazanmak için insanlar mecazi anlamda birbirini sırtından hançerlemek zorunda. Diziyi izlerken ilk dikkatimi çeken şey "Kişisel Verilerin Güvenliği" oldu. O insanların borç durumları nasıl biliniyor? Devlet zaafiyeti, güvenlik zaafı veya yönetimin kötü niyetli insanlara bırakıldığı bir toplum düşünün. Borçlu olan insanların demokratik kuralları olan basit oyunlar adı altında birbirlerini öldürme yarışına girmeleri kötü kişilerin aslında içinde var olan duygular. Bu iyi insanları bile açlık ve para ödülü karşısında karakterlerini olumsuz etkileyecek, daha da hırçınlaştıracak şeyler. Allah(cc) kimseyi açlıkla ve para ile imtihan etmesin. Herkes önce kendisine bir çuvaldızı batırsın. Bu şartlar oluştuğunda acaba son ana kadar iyi bir insan olmayı başarabilecek miyiz? Bunun birkaç oyunla ortaya çıkmasını sağlayan bir senaryo. Ama bu gerçek hayatta uygulansa senaryo olmasına gerek kalmadığını çok rahatlıkla görebilirsiniz. Allah(cc) göstermesin. Gerçek hayatta da oyun çok basit. Bize bir dünya arenası bırakılmış. İyi bir insan olarak doğuyoruz. İyi bir insan olarak ölmemiz bekleniyor. İrademizin ve seçimlerimizin sonucunda cennet ödülü ve cehennem cezası var. İrfan sahipleri "Ölmeden önce ölünüz" diye insanlığa tavsiyede bulunarak "İlâhî mîzanda hesaba çekilmeden evvel, bugün kendimizi hesaba çekmemiz" gerektiğini söylemek istemişler bir nevi. Dizide yaşlı adamın iyi biri olduğunu düşünürken en başta niyet olarak bu oyunu kurgulaması ve öldükten sonra da bu oyunlara sebep olması bile ahlaksızlık örneği. Sırf çocukluğunu yaşayabilmek için böyle bir oyun tezgahlaması, dizinin sonuna kadar yaşlı adama karşı beslediğim tüm olumlu duyguları bir anda götürdü. Tekrar anlıyoruz ki "Hiçbir şey göründüğü gibi değildir." Oyun oynarken ilk önce kadınların karşı çıkması hatta bir kadının daha bebeğine isim bile koyamadan kendini oyunda bulması ve oyunu reddetmesi takdir alırken tekrar oyuna parasızlık yüzünden geri dönmesi de aynı derecede ahlxk zayıflığının işareti. Dedim ya Allah(cc) kimseyi açlık ve para ile imtihan etmesin. Sonuçta kadın bebeği için girdiği bu oyunda canından da oluyor ve bebeğini annesiz bırakıyor. Oyun kurucular her ne kadar demokratik basit kurallar koysa da bazen insanların ölmesine de sessip kalıp öldüren insanı korumaları da oyunun demokratik olmadığının bir göstergesi. Yaşlı adam aynı zaman da ana karaktere tek mi çift mi bilye oyununda yardımcı olarak -o zamana kadar ondan gördüğü iyiliklere karşılık- oyunu kazanması için bir köprü vazifesi görüyor. Yani hile yapılıyor. Yarışmacılar yeşil renkli takımlar giyiyor. Bu renk; Kore'deki liseli gençlerin okullarında giydiği takımları tasvir ediyormuş. Yönetmen Hwang, özellikle seçtiği bu rengin karşısında da yeşile karşı kolayca dikkat çekmesi için koyu pembeyi kullanmak istemiş. * Daire ‘o’ harfidir, üçgen ‘j’ harfinin bir parçasıdır ve kare ‘m’dir, yani yan yana, Korece kalamar oyununun baş harfleri olan ‘OJ M’ okur. Oj ingeo Gei m (오징어게임) olarak okunmasıymış. PlayStation simgelerini kullanarak oyuna bir atıf yapıldığını düşünenlerin sayısı da az değil. Yönetmen Hwang bu sisteme, Karınca kolonilerini inceledikten sonra karar vermiş. Karıncalarda da dışarıdan bakıldığında pek fark görülmez, tıpkı dizideki gibi görünüş olarak aynıdırlar. Fakat aralarında mükemmel bir rütbe sistemi var. Kare, Daire ve Üçgen gibi olmasa da karıncalarda da belirli iz ve kokular var. Bunlar sadece kolonideki diğer karıncalar tarafından görülebilir. Dizideki maskelerin şekli de karınca ağzını temsil ediyormuş. Dikkatli baktığımızda maskenin üzeri tek parça, aşağıda ise ortayı bir çizgi ayırıyor ve 2 büyük diş gibi 2 yan kısım belirginleşiyor. Psikologlar, eğitimciler ve bu işe gönül veren insanların aklına sanırım Stanford Hapishane Deneyi gözlerinde canlanmıştır. Orada da mahkumlar ve gardiyanlar küçük bir para karşılığında denek olarak kullanılmış gardiyanların ve mahkumların giydiği elbiseler ve görevleri yine Squid Game oyunundaki gibi tarif edilmiş, mahkumlara numaralar verilmiştir. Gözlüklü olan gardiyanlar mahkumlara sertliğini gitgide arttırınca deney durmak zorunda kalmıştır. Bu dizide de gözlük yerine maskeler kullanılmış. Herkese numaralar verilmiş. Oyunu seyreden zengin takımı, yoksul insanların birbirini nasıl öldürdüklerini zevkle seyrederken onları da tanınmamak için çeşitli tavşan kafalı maskeler taktığını görürsünüz. Onlar belki de bizim gerçek hayatta bize maskesizken bize iyi görünen patronlarımız, yöneticilerimiz. Maskeli iken sömüren,emeği hiçe sayan,paraya tapan insanlar. Dizide oyun kurucu maskeli insanların hiçbir ahlaki davranış için hesap vermiyor oluşu, bu kadar ahlaksız bir oyunu kurguladıklarındaki rahat davranışları, kimseye hesap vermemeleri. O yüzden tüm ülkelerde tüm insanlar denetlenebilecek, hesap verebilecek bir sistem geliştirilmeli. Zırvasından zirvesine. Hesap ahirete kalmadan. Maskeli insanlar maskelerinden dolayı tanınmadıkları için insanlıktan saparak daha acımasız olabiliyor. Bunun da gerçek bir tarafı olduğunu unutmayalım. Maskeli insanlar da hesap verebilmeli... Bir toplumda liyakatsiz insanları oyun kurucu yapın bakalım. Toplum nasıl alt üst oluyor. Bir anda o ahlaklı denilen toplumlar nasıl yerle bir oluyor. Bütün kazanımları nasıl çok kısa bir sürede yerle bir olduğunu görürsünüz. Acaba biz de bir oyunun parçası mıyız? Bunu düşündüm seyrederken. Sosyal medya kurucuları tarafından belki de ileride böyle açlık oyunlarına toplumları hazırlıyorlar. Çok değil 30-40 sonra dünyanın dengesini bozduğumuz için su ve gıda savaşları başlayacak. İnsanların daha rahat yaşaması için nüfus azaltılacak. Eğer illa bir oyun kurgulanacaksa bu oyunun kurucuları biz olmalıyız. Bizcesi olmalı. Kendi ülkendeki şiddete, zulümlere ses çıkarmayıp dizilerdeki zulümlere ses çıkarmak kadar da münafıkça bir davranış yok. Küreselciler bizi mahvedecekler diye ağlamanın da sızlanmanın tek getirisi takipçi kasıp ticaret yaparsınız sadece. Söyledikleriniz o kadar topluma faydalı olacaksa bir sponsor bulup kitaplarınızı çok cüzi miktarda satabilirsiniz. Burada bile yüksek fiyatlara satıp takipçi kasmaya çalışmak, paylaşımlarımızı siliyorlar, kahrolası federaller demek ne kadar acınası bir durum. Üç doğru bilginin yanında bir de yalan bilgiler paylaşmak ayrı bir ahlaksızlık, sorgulamayan bir kitle üzerinden zengin olmak da ayrı bir ahlaksızlık. Önce bir maskeleri indirelim sonra bu diziyi konuşalım. Ne demek istediğimi anlayan bir kitle var. Onlara seslendim diyelim.Toplumda satın alınabilen insan çok. Haksızlığa karşı duruyoruz diyen insanlar kitaplarını pahalı pahalı satıyor. Dertleri vatan değil. Sadece kendi kazançları... Çok üzüldüğüm bir konu daha var. Kitap satış siteleri, parti düzenleyen kurumlar hemen dizinin ilgisinden dolayı kendi kazançlarına para ekleyip ticaret yapmak istediler. Bunu da ayrı bir ahlaksızlık olarak ekleyeyim. Çok yakında bu dizinin giyimi, bardağı, tabağı çıkmayacağını söylemek de aptallık olur. Her şey kapitalizme hizmet eder hale geldi. Hakk'a(cc) kulluk yerine kula kulluk yapanlar çoğaldı. Herkes ayakta kalmak için ahlaksız olmak zorunda mı? Bu kötü sistemin elden geçmesi gerekiyor. Ahlaksızlar kazanıyor, iyiler kaybediyor. Halbuki helal iki lira haram milyon dolarlardan daha değerli. Bugün kul hakkı yenilerek işçilerin sırtından haksız yere kazanç sağlayan patronlar(!), bizzat devletin vergi almak için düzenlenen milli piyango, şans oyunları,at yarışları vb. alanlara kayan umut bekleyen ahlaksız insanlar ve bunları sömürenler. Önce bir kendimiz ahlaklı olalım. Tepkimizi bile onların platformlarından dile getiriyoruz. Yarın sosyal medyanın fişini Türkiye'de çekseler onlardan satın aldığımız telefonlar ile ortada kalakalırız. Bir şey üretmediğimiz gibi birbirimizi tüketiriz. Yaşamak için öldürmek yerine yaşatmak için ölebilmeliyiz ki hayatta bunun bir anlamı olsun. Onurluca kaybetmeyi onursuzca bir kazanca kaç kişi tercih edebiliyor bu toplumda ? Üç kuruşa, üç beş liraya, üç beş milyona,milyara insanların neler yapabileceğini bilmiyor muyuz? Bırak vatanı, babasını bile satar. Allah(cc) dinini kıyamete kadar koruyacaktır. Rızk da Allah'ın(cc) taahhüdü altında. Ama dizideki gibi aç kalma duygusu insanlıktan çıkarmaya yetiyor da artıyor bile. "Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz." Rad Süresi, 11 Hiç maske kullanmamaya ve maskeleri düşürmeye var mısınız? Evet diyebiliyorsak toplumda olumlu bir değişim başlar. Diyemiyorsak birbirimizin kalbini kırmaya devam ederiz. Çok yakın zamanda dizi yapımcıları bu tarz oyun filmlerini bıktırana kadar çekecek. Çünkü herkes parasına bakıyor. Sabah akşam ahlaksızlık pompalanan bir toplumda neyin değişmesini bekliyoruz ? Niyet edelim iyi insan olmaya ! Sabah akşam ahlaksızlık pompalayan medya bu diziden çocukları uzak tutun diyorlar. Ne kadar münafıksınız. Maalesef günümüz ahlâk anlayışı kendi çıkarını en ön plana alma, bireyselleşme, ben ben deme, kendi refahı için toplumda olan biteni görmemek de ana sorunlarımızdan biri. Bana necilik! Bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık! Oysa uğrunda en çok uğraşacağımız amacımız güzel ahlâk olmalı. Paradan, makamdan, dünyevi isteklerden daha değerli değil mi bu? Öldüğünüzde kimse size isminizle, makamınızla hitap etmeyecek. Cenazeyi getirin, meftayı nasıl bilirdiniz? Cenazeyi gömelim diyecekler. Belki üç gün sonra da unutulacaksınız. Dünyaya güzel bir iz bırakmadığınızda… Belki de öldükten sonra hep akla geleceksiniz. Bu gök kubbede hoş bir seda bırakmışsınızdır. Allah bilir… Ahmet Ümit’in “Aşkımız Eski Bir Roman” kitabında “Lüks yaşama bayılıyorlardı, çile çekmeden para kazanmayı seviyorlardı, toplumun büyük kesimi gibi kısa yoldan köşeyi dönmeyi istiyorlardı. Ahlâk, erdem, onur gibi değerler onları hiç alakadar etmiyordu. Amaçlarına ulaşmak için genç ve güzel bedenlerini kullanmaktan çekinmiyorlardı.” alıntısı aslında tam bir toplumsal eleştiri. Bir ülkede bir yerlerde sorun varsa o makamlarda oturanların eğitiminde ve kişilerin ahlakında sorun vardır. Eğer bir toplumda ahlaklı davrananlar öne çıkarılıyor, idol durumuna getiriliyor, ahlaksızlar cezalandırılıyor ise o toplumda ahlaklı davranış çoğalıyor demektir. Tersi geçerli ise, yani bir toplumda ahlaksızlar öne çıkarılıyor, idol haline getiriliyor, ahlak sahibi insanlara hayat zehir ediliyorsa orada yaşayan bireylerin ekseriyetinde ahlaklı davranışlar görmek zorlaşır. Mafya liderleri, sokak kavgaları, ahlâksızlıklar dizilerde boy boy yer buluyorsa, eğitim, kültür programları yok denecek kadar azsa o ülkelerde medya görevini yapmıyor, eğitim, kültür ve bilim kurumları kendini eğitim ve iyi örnekler ile gösteremiyor demektir. Pop, top, kop(magazin) üçgeninde debelenip duruyoruz. Okul dışında eline bir kitap almadan ömrünü geçirmiş milyonlarca insanımız var… Bir ülkenin geleceği göreceği eğitime bağlıdır. (Albert Einstein) Artık ahlak ve vicdan eğitimden daha önce geliyor. Eğitim ahlaksızlaşırsa ne olur? Hiç düşündünüz mü? -Çok donanımlı bir hastanede iyi eğitim görmüş bir doktor, hastalarını ölüme terkedebilir. -Bir müteahhit cüzdanı vicdanına tercih edip milyonlarca insanı çürük, hatalı binalarda yaşatabilir. -Bir öğretmen sınıfını sevgi alanı yerine notlarını silah olarak kullanıp sınıfı savaş alanına çevirebilir, öğrencilerin ruh dünyasında onarılmaz yaralara yol açabilir. Eğitim seviyesini düşürüp toplumun geleceğine dinamit koyabilir. Bizim asıl sorunumuz öğretmen önlüklerinin nasıl olacağı, tatil günlerinin uzunluğu kısalığı düzenlemesi değildir. Eğitimin ta kendisidir. Kenarından köşesinden değil eğitimin kalbine, sorunlu olan bölgeye neşter vurulmalıdır. Artık çocuklarımız için günü kurtarma dönemi bitmiştir. Eğitim sorunları sümen altına atıldıkça toplumun geleceği olan çocuklara cevap verilemeyecektir. Çocuklara yaşanabilir bir toplum bırakılmalıdır. Yks,lgs sonuçlarına bakmak yeterlidir. Bu çocuklar güzel ülkemin çocukları. Ezberleyen değil sorgulayan çocuklar yetiştirmeliyiz. Nice ezber yapamayan vicdanlı, merhametli, tertemiz çocuklar bir yerlere sınav ve ezber sisteminden dolayı bir yerlere gelemiyorlar. Çoğu belki farklı yerlere savrulup gidiyorlar. Bu çocuklar bu ülkenin cevheri. 16 yıl eğitim verip değerlendirememek bu çocuklara, vatana yapılan bir saygısızlıktır. Okuduğunu anlamayan bir nesil var. Hangi eğitimden bahsediyoruz. Eğitimde üste çıkan çocuklar kadar altta kalan çocuklarımız da topluma kazandırılmalıdır. Eğitim yoksa eğitim fakültelerine, hukuk yoksa hukuk fakültelerine ihtiyaç kalmayacaktır. – Bir hakim, düşen eğitim seviyesi sonucu artan şiddet ve cinsel istismarlara hak eden ceza vermeyebilir, kadına kıza cinsel tacizde bulunanlara mahkeme kararıyla salabilir, iğrençlik ve ahlaksızlığın toplumda artabilir. Bir insanı belki suçsuz yere ömür boyu sevdiklerinden ayrı bırakabilir. Hayatına kast edebilir. İnsanlar adalet diye çığlıklar atar hale gelir. – Bir polis mesleğini kazanç kapısı haline getirebilir. – Bir erkek cahil, eğitimsiz olması sonucu eşine, çocuklarına, toplumdaki kadınlara şiddeti çok rahat savunabilir. Hayvanlara şiddet uygulayabilir. – Bu örnekler toplumun her kademesi için arttırılabilir. Dediğim gibi her şeyin kökeninde eğitimin ahlaksızlaşması yatıyor. Ölüme mahkûm edilen filozof Socrates, son konuşmasında, “Çocuklarım büyüdüklerinde, erdemden çok zenginliğe düşkünlük gösterecek olurlarsa, ben sizinle nasıl uğraştıysam, siz de onlarla uğraşın” demişti. İpe gönderen mi ahlaklı, giden mi? Sahipsiz çocuklar, çeteler tarafından daha sistemli bir biçimde suça itiliyor, mafyatik ve sokak dizileri örnek alınıyor. Çocuklar argo ve çene ishaline maruz tutuluyor. Ailesini geçindirmek için bedenini satmak zorunda kalan kadınların, süslü vitrinlerin büyüsüne kapılıp yoldan çıkan küçük kızların sayısı çığ gibi büyüyor. Terör, namus ve töre cinayetleri acımasızca can alıyor. Geçmişteki komşuluk, aile ilişkileri hızla bozulup çürüyor. Görülmemiş savrulmalar, kimlik kayıpları yaşanıyor. Gençlerimiz bir de artan işsizlik karşısında umutsuzluğa kapılıp ülkemizi terkediyor. Toplum maalesef çok kirlendi, toplumsal değerlerimizin en sağlam olanları bile savunmasız kaldı. En son ne zaman seri şekilde yanlış yapan insanların yüzüm kızardı dediğini duydunuz? Başkaları adına utanmaktan yorulmadık mı? Bugün bu insanlar eğitimsiz bırakıldıysa, kişiliksiz yetiştiyse tek suç onların mı? Eğer illa birileri ahlaksız olacaksa ve olmaya kararlıysa ahlâksızlığı başkalarına bırakın, dünya bir şekilde dengeli dönmek zorunda… Siz ahlaklı olun. Ahlak tarafını seçin. İyi insan aramayın, siz iyi olun. Güzellikleri, doğruluğu en öne çıkarın. İnsanlar yanlış örnek görmekten yoruldu. Çocukken sürekli sokaklardan çıkmayan, sokaklarda oynayan bizler, bugün çocuklarımızı rahat sokaklara çıkaramıyorsak bir yerlerde yanlış giden bir şey var. Cehalet güzel ülkemi kötü huylu bir kanser hücresi gibi kemiriyor. Çaresi yok mu var? Eğitim,vicdan,merhamet ve güzel ahlâk. Asıl değerlerimizi bıraktığınızda beri cahil nesiller oluşturalım diye yarışta kurumlar, medya, eğitimli(!) dediğimiz eğitimsiz kişiler. Neden niçin üç maymunu oynuyoruz? Tek kurtuluşumuz eğitimli, vicdanlı ve güzel ahlaklı bireyler yetiştirmek… Ahlaklı olduğunuzda bu oyunun bir deneği olmayacaksınız. Onurluca kaybetmeyi onursuzca kazanmaya tercih ediyorsanız, uğrunda ölseniz bile hem dünyada hem ahirette kazanmışız demektir. Hadi artık herkes maskelerini indirsin , iyi bir insan olmaya niyet etsin. Ölmeden önce yaşatmak için ölsün. Oyunun kuralı çok basit. "İyi bir insan olarak doğdun, iyi bir insan olarak öl." Oyun kurucular uzaydan gelmedi, içimizdeki insanlar. Toplumlar nasılsa yöneticileri de o şekilde olur. Bir dahaki oyunu siz kurun. Denek olmayın. "Güzel Ahlak" oyunu... Kuramadığınızda ahlar vahlar yıllarca devam edecek... Hem de oyun daha da sertleşerek... Keyifli okumalar! Metin ÖZDEMİR
·
1.856 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.