Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Doğum günün kutlu olsun Sylvia!
Ölmüş birine doğum günü metni yazmanın zorluğu daha en başta kendini gösteriyor. Hele bu kişi Sylvia iken benim için daha zor. Bu yüzden hiçbir zaman yazmadım ama bu sene yazmak istiyorum. Sylvia çoğunluk tarafından ne yazarlığı ne şairliğiyle, sadece intiharı ile tanınıyor. Sanırım onun hakkında en çok içerlediğim nokta bu. Burada özellikle Lady Lazarus’u açıklamak istiyorum. Lazarus kısaca İncil’de Hz. İsa’nın öldükten sonra dirilttiği kişinin ismi. Kitabın John bölümünde bu olay ile ilgili bir hikaye var. Detayını merak eden okuyabilir. Kavram kendisine edebiyatta olduğu gibi tıp literatüründe de yer bulmuş. Beyin ölümü henüz gerçekleşmiş kişilerde kolların bir şeye sarılır gibi kavuşturmasına ‘Lazarus Refleksi’ adı veriliyor. İki intihar girişiminden sonra yaşamaya devam eden Sylvia’da kendi ve intiharları hakkında yazdığı şiirine Lady Lazarus başlığını koyuyor. Şimdi konumuza dönebiliriz. “İlk ölümünün mitolojisinde tanrımız Yeniden dirilen sendin bizzat. Yeniden doğmuş kendindin. Kutsal kişi.” (Ted Hughes – Yakılması Gibi Bir Dulun) Genç yaşında intihar etmiş pek çok edebiyatçı biliyoruz. Yazdıklarını okudukça o melankolik hava üzerimize siniyor. Tehlike çanlarının çoktan çaldığını, intiharının haberini çoktan verdiğini görüyoruz. Sylvia ise bunu sadece yazdıkları ile göstermedi, tam üç kere intihara kalkıştı. Sonuncusunda başardı. “Ölmek, Her şey gibi bir sanattır, Bu konuda yoktur üstüme. Öyle ustaca yaparım ki cehennem gibi gelir. Öyle ustaca yaparım ki gerçekmiş gibi gelir. Buna istekli olduğumu bile söyleyebilirsiniz.” (Sylvia Plath – Lady Lazarus) Onun intihar etmesinin sebebi çoğu zaman kocası Ted Hughes’un onu aldatması kabul ediliyor. Ancak bu yanlış, çok yanlış. Henüz 8 yaşındayken babasını kaybediyor, kendinden daha yaşlı biriyle evlenip dolaylı olarak babasının erkenden göçüp gitmesine sebep olduğu için annesini suçluyor. Bununla beraber manik depresif ruh hali onun üzerine kene gibi yapışıyor ve ölene kadar da terk etmiyor. İlk intihar girişimini ise 10 yaşında gerçekleştiriyor. “İlk kez olduğunda on yaşındaydım ben. Kazaydı.” (Sylvia Plath – Lady Lazarus) İkinci intiharında ise gerçekten gitmeye kararlı bir Sylvia var. Ancak yazılacak onlarca şiir ve romanı varken kader onun gitmesine izin vermiyor, iyi ki de vermiyor. “İkincisinde, işi bitirmeye Ve bir daha dönmemeye öyle kararlıydım ki. Kapatmıştım kendimi.” (Lady Lazarus) Son girişiminde ise bunu başarıyor… Peki Sylvia nasıl biri? Günlükler’i okuyan birisi kolaylıkla Sylvia’nın daima daha iyi olmak için çabaladığını ve pes etme niyetlisi olmadığını söyleyebilir. Özellikle yine Lady Lazarus isimli şiirindeki şu dizeler onun hayattan hâlâ vazgeçmeye niyetinin olmadığını gösteriyor. “Bir kadın olacağım yine, yüzümde gülümseme. Otuzundayım daha. Kedi gibi dokuz canım var hem de.” “Ben diriliyorum, kalkıyorum işte Küllerin arasından kızıl saçlarımla Ve insan yiyorum, hava solurcasına.” (Sylvia Plath – Lady Lazarus) Sürekli olarak daha iyi yazmak, daha çok çalışmak, yeni dil öğrenmek gibi konularda çabalayacağını söylüyor kendine. Ancak bunun önündeki en büyük engel daima manik depresifliği oluyor. Bir roman yazmak onun en çok istediği ve çabaladığı konulardan biri. Özellikle kocasının başarıları onu çok daha iyi işler başarmak konusunda kışkırtıyor. Ted’in başarılarını kıskanmaktan ziyade daha çok yaptıklarıyla onun gözüne girmek istiyor. Çünkü gerçekten ona âşık olmasının yanı sıra şairliğini oldukça beğeniyor ve bu büyük şairden takdir almak onu büyülüyor. Kabul edilmeyen şiirler, yazılamayan roman, annesi ile yaşadığı gelgitli ilişki, sürekli taşınmalar, edebiyat çevresinde yeterince ses getirememiş olmak epey canını sıkıyor. Bir çocuk yapmanın yaratıcılığına katkısının olacağını düşünse de bir çocuğun verimli çalışma yönünden engel teşkil edeceğini düşünerek erteliyor. Ayrıca çocuk sahibi olmanın kocasıyla arasındaki bağı daha da güçlendireceğini umuyor. Ancak işler umulduğu gibi gitmiyor. Bu kadar âşık olduğu bir insan tarafından, üstelik iki çocuğu varken aldatılmış olmak onun ruh halini daha da çıkmaza sokuyor ve bir Şubat günü canına kıyıyor. Geride bir roman, öyküler, şiirler, çocuk hikayeleri, iki çocuk ve yarım kalmış hayat hikayesi ile bir kadın kalıyor. Sylvia’nın ölümü onun adını silmeye yetmiyor. Özellikle feminist çevreler Ted Hughes’a yüklenmeye başlıyor. Ted yıllarca Sylvia, Asia ve Asia’dan olma çocuğunun ölümüne sebep olmakla suçlanıyor (Asia, Ted’in Sylvia’yı aldattığı kadının ismi. Asia, kızı ile birlikte tıpkı Sylvia’nınki gibi bir yöntemle canına kıyıyor). Günlükler’in son kısmını yakmış olmak, şiirlerini ortadan kaldırmak ve en önemlisi psikolojisi zaten bozuk olan bir kadını dolaylı yoldan öldürmüş olmakla suçlanıyor. Ted yıllarca sessiz kalıyor. Ancak bir gün, Sylvia’nın ölümünden yıllar sonra neredeyse hepsi Sylvia ve beraber geçirdikleri günler ile alakalı onlarca şiir içeren Doğumgünü Mektupları isimli bir şiir kitabı yayınlıyor. İlk tanıştıkları yer, Sylvia’dan aldığı eşarbı, sık sık saçlarını kestirmesi, en sevdiği renk, evlendikleri gün, birlikte nergis toplamaları, ruh çağırmaları… Hayatında Sylvia ile geçirdiği pek çok anın şiirleştirilmesi… Ted Hughes gerçekten kalemi kuvvetli şairlerden. Zaten kendisi bir Devlet Şairi (1984’ten ölümüne kadar İngiltere’nin Devlet Şairi unvanı ile şiirler yazdı). Bu kitaptan en kıymete değer bulduğum birkaç dizeyi paylaşmak istiyorum. Ben de ölümünden sonra Ted’in onu andığı gibi anacağım. “Gece yarısı bahçede durdum Karanlık bir pencereye toprak parçaları atarak. Arkadaşım sarhoştu ve emindi pencerenin seninki olduğuna. Ben de, onun yarısı kadar sarhoş, bilmiyordum yanıldığını. Ne de biliyordum senin sarsıntılı oyununda Ne sen biliyordun orada olduğumu, ne de tanıyordum seni. (…) Ölümünden on yıl sonra Güncenin bir sayfasında, daha önce hiç görmediğim kadar güçlü Bir şekilde karşıma çıkıyor bir şok gibi içine dolan sevinç Bunlar kulağına geldiğinde. Sonra şoku Dualarının. Ve onların da altında, duyduğun panik Ya dua etmek mucizenin gerçekleşmesini sağlamazsa diye. Sonra da, paniğin altında o karabasan Seni ezip yok etmek için üstüne gelen, Mucize gerçekleşmezse sana kalacak seçenek: Düşünmeye dayanamadığın eski umutsuzlukla yeni bir büyük acının Birleşip bildiğin cehennemi oluşturması. Birdenbire okuyorum bütün bunları – Senin kendi sözcüklerini, yükselip Boğazınla dilinden sayfalara geçen – Tıpkı yıllar önce kızının Sessiz evde Yalnız başıma çalıştığım odaya Havada yürürcesine girip yüzüme bakarak Şaşkınlık içinde, 'Baba, annem nerede?' diye sorması gibi. Donan toprağı bahçenin Kazıyan tırnaklarımın altında. (…) O donmuş toprağın içinde Var olmaya çalışması geleceğimizin. Başımı kaldırıyorum - yüz yüze gelmek istercesine sesinle, Bütün canlı, kıpırdayan geleceğiyle İçime dolan. Sonra dönüyorum Basılı sözcüklerine kitabın. On yıl oluyor sen öleli. Yalnızca bir hikâye bu. Senin hikâyen. Benim hikâyem.” (Ted Hughes – Ziyaret) Yazılan şiirler arasında açık ara en duygu dolu olan ve benim gözlerimi dolduran şiir bu. Sylvia’nın Günlükler’ini okuyanlar bu pencereye taş atma olayını gayet iyi hatırlayacaklardır. Ted ise bu olayın Sylvia üzerindeki etkisini yıllar sonra öğreniyor. Bu “eski güzel günler” temalı girişin ardından kızları Frieda’nın anne sorgulaması ise Ted’in Sylvia’nın yokluğunu aşsa bile üstesinden gelemeyeceği bir sorgulama. Bir annenin yokluğu ve ilerleyen kısımda ise eşinin yokluğu iliklerimize kadar işleniyor. Buyurunuz birkaç yok edici dize daha. “Kafam sis gibi bulanık, farkına varmadım Vurulmuş olduğumun bile, Ne de gördüm beni delip geçtiğini – Ve sonunda saplandığını tanrının yüreğine. Benim yerime becerikli bir büyücü olsaydı, Seni elleriyle havada yakalayıp Bir elinden ötekine aktara aktara soğutabilir Ve tanrısız, mutlu, sakin kılabilirdi sonunda. Bense Bir tutam saçını, yüzüğünü, saatini, geceliğini kurtarabildim kurtara kurtara.” (Ted Hughes – Mermi) “Sana seslendim, Kadere rüşvet verdim getirmesi için seni.” (Ted Hughes – Rugby Sokağı, No. 18) “İlk evimiz unutmuş bizi. Arabayla önünden geçtiğimde gördüm Hayatlarımızın ne kadar cılız olmaları gerektiğini Böylesine az iz bırakabilmek için. İlk taşındığımızda oraya Gelecekle ilgili büyülü işaretler aramıştım. (…) El ele ilerliyorduk bata çıka. Benim için o ev İlk kurduğumuz kamptı, ilk kışımızdı, Gözlerimi bir muma dikip bakmaktan memnun olduğum. Senin içinse rahatlığıydı bir iglonun. Isıtıyordu Sırça Fanus'unun her köşesini Uyuşturucu bir gaz sobası” (Ted Hughes – Eltisley Caddesi, No.55) Günlükler’i okuyanlar bu ilk evlerini de hatırlayacaktır. Orada Sylvia’nın bu ev ile ilgili anlattığı şeyleri burada Ted’in ağzından şiir biçiminde okuyoruz. “Ölümden sonra hayat hakkında Bilmediğin ne var ki söyleyebileceğim sana? Oğlunun gözleri, Slav, Asyalı, Uzun kirpikli göz kapaklarıyla bizi şaşırtan Ama sonra tam senin Gözlerine dönüşen o gözler, Islak birer mücevher oldular, Yüksek bebek iskemlesinde yemek verirken ona ben En sert maddesi oldular en saf acının. Büyük keder elleri sıktılar, sıktılar Islak bir beze dönüşmüş yüzünü. Sıkıp damlattılar gözyaşlarını. Ağzı ihanet etti ama sana - açılıp kabul etti Sensizlikten artakalan canımla Gövdesiz elimin uzattığı kaşığı. Göremediği ve dokunamadığı ve hissedemediği Yaranın etkisiyle günden güne kızın Solgunlaştı, her gün yarasını Mavi Breton ceketiyle sararken ben.” (Ted Hughes – Ölümden Sonra Hayat) “O günlerde Anlamamıştım Nasıl kafanın içinde Oradan oraya savrulan ölümün bir yere konması gerektiğini, Sonra da başka bir yere ve hareket halinde tutulması gerektiğini Ve dinlendirilmesi gerektiğini Geçici olarak bir yerde.” (Elli Dokuzuncu Ayı) “Daha o zaman senin görünümüne Bürünen ölümden, gördüm, Tanınmamak için maske gibi takmıştı seni yüzüne.” (Af) Ben buna yorum yapamam… Biraz da Sylvia’nın hayatındaki eksik “baba” figürünün Ted üzerindeki etkilerine bakalım. Sylvia babasını kaybetmiş olmasına rağmen bunun etkilerini üzerinden hiç atamamıştır. Dolayısıyla bunu Ted’e yansıtmaması olanaksızdı. Ted de bu yüzden istemsizce kendi varlığı ile babasının yokluğunu hafifletmeye çalışmış gibi. “Arıcılık yapmak istediğini söylediğinde hiç aklıma gelmemişti Babanın kuyudan çıkmaya başladığı anlamına geldiği bunun.” (Ted Hughes – Arıların Tanrısı) “İsa'yı örnek almak istemiyordun. Baban Tanrın olsa da ve başka tanrı olmasa da, istemiyordun İsa'yı örnek almak. Yürüsen de Babanın sevgisiyle dolu. Gözlerini dikip baksan da Annen olacak yabancıya. Ne işi vardı hayatında Aklını çelip seni babandan uzaklaştırmaktan başka?” (Ted Hughes – İsa’yı Örnek Almak) “Hayaletinin ayrılmaz olacağını gölgemden Kızının sözcükleri bir mumu titretecek güce sahip oldukça. Sonunda ayıramaz olmuştu bizi birbirimizden. Oğlumun portresi sanki buradaki portren. Anlıyorum - kızını salıvermen olanaksızdı. Koca bir mit vardı aramızda, yerini alamazdım senin. Yeraltındaki bu öbür dünya, dostum, yuvası kızının yüreğinin. Birlikte kalmak zorundayız burada seninle.” (Ted Hughes – Otto’nun Bir Resmi) Ted, ölümünden sonra Sylvia’yı işte bu dizelerle andı. Ben de bu doğum gününde ölümünden sonra Ted’in onu andığı gibi anmak istedim. Sylvia sevenler Ted’e kızgındır, hakkı da vardır. Ancak bu dizeleri okudukça onun için de duygulanmadan edemiyorum. İki çocuğu ile bir başına kalmış, ne yapacağını bilemeyen bir baba en nihayetinde… Yazarken beni epey duygulandıran bir yazı oldu. Umarım okurken sizde de bir şeyler uyandırabilmişimdir. Bu dünyadan bir Sylvia geçti, ben de elimden geldiğince onu andım. İyi ki var olmuşsun Sylvia. 💕
Sylvia Plath
Sylvia Plath
··
1.905 görüntüleme
Leman Altıner okurunun profil resmi
Teşekkür ediyorum böyle güzel ve bilgilendirici bir iletiyi kaleme aldığınız için. Sırç Fanus'dan sonra şu an Günlükler'i okuyorum iletiniz çok güzel denk geldi, yazılabilecek her şeyi yazmışsınız kesinlikle.. intiharından çok eserlerinin güzelliğiyle anılmalı... İyi ki bu dünyadan bir Sylvia Plath geçmiş... Sevgiyle ve kitaplarla kalın... 💐
Lady Lazarus okurunun profil resmi
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim 🙏🏻 Sylvia okuma yolculuğunda size keyifli okumalar diliyorum🌺
1 sonraki yanıtı göster
Bahri Doğukan Şahin okurunun profil resmi
Sylvia'yı çok seven birinden müthiş bir anlatım olmuş bu. Ellerine, emeğine sağlık ve teşekkürler!
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.