Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

376 syf.
10/10 puan verdi
İdil Bulgarları
"Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir." Hiç şüphe yok ki Türklerin Müslümanlığı, Türk tarihinin en önemli olayıdır. Hatta Batı merkezli tarih tasnifi böylesine benimsenmemiş olsa; Türklerin İslam’la tanışması dünya tarihi açısından nazarımızda çağ açıp çağ kapayan bir hadisedir. Bu yüzden Türklerin Müslümanlığı hikayesinin başrol oyuncuları hem Türk hem de dünya tarihi açısından önemli bir mevkie yükselir. Fakat Türk tarihinde kurulan devlet sayısı parmak hesabıyla sayılacak kadar az değildir. Bu nedenle tarih boyunca geniş coğrafyalara yayılmış 3 kıta yedi denizde onlarca devlet kurmuş bir kavim için önemli tarihi olgular beraberinde bazı kafa kurcalayıcı soruları getirir. Misal; Müslümanlığı benimseyen ilk Türk devleti kimdi? Yıllarca yukarıdaki soruya cevap ihtiyacına binaen Karahanlılar ilk Müslüman Türk devleti kabul edildi. Fakat Karahanlıların kuzeyinde yerleşen İdil Bulgarlarının Müslümanlığı daha önce benimsediği, son zamanlarda yapılan çalışmalarla ortaya çıktı. İdil ve Kama nehirleri çevresinde büyük bir devlet kurarak bölgelerine hâkim olan, Türk ve dünya tarihinin seyrine etki eden İdil Bulgarları uzun yıllar bilim dünyamızda yeterince önemsenmedi. Türk tarihi üzerinde dirsek çürüten ve Bulgarların Müslümanlığı gerçeğiyle karşılaşan her araştırmacı, konu üzerindeki çalışmaların eksikliğini hissetti. Fakat Akademisyen Dinçer Koç, İdil Bulgarları hakkında yaptığı emsalsiz çalışmasıyla Türk tarihindeki çok büyük bir boşluğu doldurdu. Eserin yazarı Dinçer Koç tarih eğitimi almasını müteakip İdil Bulgarlarının kurulduğu coğrafyada bulunan Kazan’da öğretim elamanı olarak göreve başlamıştır. Bölgede uzun yıllar yaptığı çalışmaların nüvesi bu şekilde oluşmuştur. Yazarın ilim dünyasına sağlam bir şekilde ayağını attığı Doktora tezi de İdil Bulgarları üzerinedir. Zaten bahsedilen kitap da mezkûr tezin kitap şeklinde ilim dünyasına sunulmasıdır. Bu açıdan İdil Bulgarlarını milletimize tanıtmak amacını güden yazarın, çabasına diyecek yoktur. Yazarın eserini oluştururken İdil Bulgarlarının kurulduğu coğrafyada bulunması onun için çeşitli avantajlar sağlamıştır. Öncelikle bölgeye ilişkin Rus kaynaklarına kolay bir şekilde erişen yazar, ikinci olarak bölgeye dair arkeolojik verilere direkt ulaşma olanağını sağlamıştır. Zaten eser kaba taslak incelenecek olursa; Rus kaynaklarının ve arkeolojik verilerin sayfalar arasında sıkça göze battığı görülür. Eserin ilmi kalibresini arttıran Rus kaynakları yıllıklar şeklinde düzenlenmiş olup İdil Bulgarlarıyla ilgili siyasi, sosyal, iktisadi birçok veriyi içermektedir. Yazar kaynakların eleştirisine de yer vermektedir. Özellikle İdil Bulgarlarının Ruslarla olan inişli çıkışlı ilişkisi düşünüldüğünde yazarın bu tavrı daha iyi anlaşılır. Rus kaynaklarının sağlaması ise; döneme ilişkin zengin bir tablo sunan diğer kaynaklar vasıtasıyla sağlanır. Şayet Rus kaynaklarıyla dönemin diğer kaynakları uyumlu ise; yazar fikrini güçlü yorumuyla serdederek ilmi doğruya ulaşır. Yazarın bu yaklaşımı kaynak kritiği açısından ders niteliğindedir. Eserin gücünü arttıran etmenlerden birisi de arkeolojik kaynaklara olan hakimiyeti noktasında ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde tarih ilmi kurduğumuz devletler üzerinden yapılandırılırken, arkeolojik veriler ihmal edilir. Buna bağlı olarak kanıt açısından kısıtlı bir sunum gerçekleşir. Bu nedenle yayımlanan her eserden sonra tartışmaların ardı arkası kesilmez. Aslında arkeolojik veriler, tarihi gerçeklere ulaştıran en önemli argümanlardır. İspatı açık olan bu önemli argümanların sunumu tartışmaları keser. Yazarın eserinde resimlerle de sunduğu arkeolojik veriler bu nedenle tarihe ideolojik olarak yön vermek isteyenlerin önünü keser. Misal “Bulgarlar Slav’dır, Müslüman olmamışlardır, dünya tarihine etkileri yoktur” gibi basit söylemleri öne sürmek, kitabın içindeki kanıtlar düşünüldüğünde mümkün değildir. Zaten bir eserin ortaya koyduğu ilmi performans içerdiği tez ve araladığı yeni kapıların çokluğuyla ölçülür. İdil Bulgarları hakkında yazar tarafından ortaya konulan ilmi gerçeklerin birçok tartışmayı ortadan kaldıracağı malumdur. Yazar yaptığı çok yönlü tahlillerle okuru doğrunun merkezine çekmektedir. Savunulan tezin kaynak ve yorum bağlamında gevşek bir zeminde olması bir süre sonra geçerliliğini yitirmesine neden olur. Fakat bu öngörümüz bahsettiğimiz eser için söz konusu değildir. Eserde sunulan tezler ilk aşamada dönemin birinci el kaynaklarıyla desteklenir. İkinci aşamada arkeolojik veriler sıralanır. Son olarak günümüz bilim dünyasındaki akisler ilmi bir realiteyi doğuracak tarzda servis edilir. Misal, Ogur-Hun-Bulgar ilişkileri, Bulgarların göç yolları ve yerleşimleri, ticari ilişkileri, siyasi ve askeri mücadeleleri öylesine iyi bir şekilde ortaya koyulmuştur ki, yukarda bahsedilen üç bilimsel araştırma safhası geçildikten sonra İdil Bulgarları adeta dokümanter sunumu olan bir sinema filmi gibi aşikâr kılınır. İdil Bulgarlarının tarih sahnesine çıktıkları alan, 5. yüzyılda Hunların Kavimler Göçü’nü tetikledikleri coğrafyadır. Etnik açından fazlasıyla karışık olan bu coğrafya göç faaliyetlerinin yüzyıllar boyu devam etmesine müteakip daha da karışık bir hal almış, etnik yapı çözülmeyen düğümlerin olduğu bir safhaya ulaşmıştır. Üstelik Türklerin karışık boy yapılanması da her şeyin üstüne tuz biber olmuştur. Yazar göç yollarını aşikâr kılarak, kaynaklarla ve arkeolojik verilerle etnik yapıların izini takip ederek, tarih boyunca çözülmesi güç düğümleri çözmüştür. Eserin ilk bölümü bu düğümlerin çözülmesine ayrılmıştır. Eserin ikinci bölümü İdil Bulgarlarının siyasi ilişkilerine ayrılmıştır. Bu bölüm vasıtasıyla Orta çağ diplomasisinin girift noktalarını öğrenmek mümkündür. Özellikle Bizans, Hazar ve Ruslar arasında kalmış bir kavmin diplomatik girişimlerinin geniş zamana yayılan etkileri tarih ilmi için fazlasıyla önemlidir. Burada önemli olan nokta bugüne kadar Türklerin kurduğu onlarca devletten biri olarak addedilen İdil Bulgarların günümüzde dahi görülmeyen bir siyasi ilişkiler yumağının içinde oluşudur. Bunun en önemli sebebi ortaya konulan tarihi bilginin yoğunluğudur. Zira malzemesiz tarih inşa edilmediği gibi, az malzemeyle inşa edilenin de derme çatma olduğu gerçeğidir. Eserin bu bölümü araştırma konusuna bakılmaksızın azimle güçlü metinlerin inşa edilebileceğini kanıtlar niteliktedir. Eserin üçüncü bölümüne damgasını vuran Moğol İstilası; Türklerin Müslümanlığı kadar önemli etkileri olan bir olaydır. Moğolların Avrupa yönlü genişlemesi ise; İdil Bulgarlarının yaşadığı bölgeyi hedef almaktadır. Aslında Moğol İstilası’nın her Orta Çağ devletine hatırı sayılır bir etkisi vardır. Yazar bunun farkında olmalıdır ki; kitabının üçüncü kısmını Moğol İstilası’nın etkilerine ayırır. İdil Bulgarlarının yıkılmasına sebep olan Moğol İstilası zincir şeklinde birbirine bağlı olan tarihi olayların reaksiyonunu gayet iyi göstermektedir. Zira İdil Bulgarları yıkılıp yok olmaktan ziyade etkileriyle geleceğe damgasını vurur. Bu yazar tarafından iyi bir şekilde özümsetilerek ortaya konur. Eserin dördüncü bölümü ise İdil Bulgarlarının idari, sosyo-ekonomik ve kültürel hayatına ayrılmıştır. Şayet bir devlet tekamülünden söz edilecekse; sadece siyasi ve askeri mücadelesinden bahsedilmesi, ilmi açıdan büyük bir handikaptır. Satırlarca anlatılan hikâyeyi masala dönüştüren kültürün ve sosyal yapının dışlanmasıdır. İdil Bulgarları hakkında mezkûr bölüm vasıtasıyla verilen bilgilerin yoğunluğu etkileyicidir. Kitabın diğer bölümleri de ayrı tutulmamakla beraber, bahsedilen bölüm ayrı bir kitap şeklinde tecessüm edecek bilgi yoğunluğuna sahiptir. Tarihi ihya eden insan faktörüne dikkat çeken yazar, devletin, milletin ve yaşamın insan elinde nasıl şekil kazandığını ispatlayacak şekilde bilgisini sunar. Eserin yapılacak diğer ilmi çalışmalara fevkalade destek sağlayacağını tahmin etmek güç değildir. Alan ve literatürüne böylesine katkı sağlayan kitapların günümüzde daha az yazıldığını söylemek mümkündür. Hele çok iyi bilinmesi gereken Türk tarihinin köşe taşı hükmündeki devletler hakkında bile üretme sorununu yaşadığımız bu zaman diliminde eserin önemi daha iyi anlaşılır. Özellikle işlenen konunun iyi ele alınması soru işaretlerinin önünü tıkarken, kafa kurcalayan sorulara yetkin cevaplar satırlar arasında nükseder. Bu açıdan eserin pragmatik ve didaktik yönüne binaen yeni bilgilerle okuru buluşturma istidadı ifade edilecek olursa kelimeler kifayetsiz kalır. Eserin biçim olarak anlaşılır ve yalın diliyle okuyanı kendine çektiğini belirtmek gerekir. Fakat bölge coğrafyası, tarihi ve kültürü ile ilgili çevre okumalarının kari için yeter düzeyde olması esere adaptasyonu arttırır. Zaten ilim merakını kamçılayacak bilgiler kitap vasıtasıyla okura yeni kapıları açar. Çünkü kitapla yeni kitapları, coğrafyaları, kavimleri keşfetmek mümkündür. Sonuçta; Türk tarihi birçok bilinmezi bünyesinde barındırır. Fakat bilinmezin sınırlarının iyi çizilmesi gerekir. Asırlara ve coğrafyaya damgasını vurmuş, bir Türk devletini yeterince tanımıyorsak; bu büyük bir sorundur. Günümüz milletleri devlet teşkilatı bakımından Türkler kadar zengin bir tablo ortaya koymaz. Bu nedenle kurulan küçük devletçikler bile üst düzey araştırma yaklaşımıyla ele alınır. Yüzlerce makale kitap neşredilir. Türklerin çok devlet kurması şanssızlığımız değil, lehimize çevirmemiz gereken bir avantajımızdır. Bu nedenle bahsedilen eser gibi kitaplar raflarımızda daha çok yer almalıdır. Ancak bu sayede tarihe olan borcumuzu ödeyebiliriz.
İdil Bulgarları
İdil BulgarlarıDinçer Koç · Selenge Yayınları · 20212 okunma
·
126 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.