Gönderi

İşin en kötüsü, dini inançların siyasî maksatlarla kötüye kullanılmasından doğacak zararlardır. Dini, kendi siyasî çıkarlarına ve işlerine hizmet edecek en uygun bir vasıta bilen sefil elebaşılara yeteri kadar ciddî şekilde karşı çıkılamıyor. Bu utanmaz, bu edepsiz yalancılar, herkes kendilerini işitsin diye, kalabalığa kendi iman ve itikadlarını haykırarak, havlayarak söylerler. Bunu bu uğurda ölmek için değil, bu sayede yaşamak için yaparlar. Basit bir siyasî menfaat için dinlerini satabilirler. Parlamentoda on koltuk elde edebilmek için bütün dinlerin amansız düşmanı olan marksistlerle bile işbirliği yapabilirler. Bir bakan koltuğu kapmak için işi, en ufak bir fazilet izi taşımayan şeytanla evlenmeye kadar götürebilirler. Savaştan önceki Almanya'da, dinî hayat hoşa gitmeyecek birvaziyette idiyse, buna sebep, hıristiyanlığın “hıristiyan” adını taşıyan bir parti tarafından kötüye kullanılması, hayasız bir şekilde katolik imanı ile bir siyasî partiyi aynı şey olarak gösterme çabası idi. Katolik imanı yerine siyasî partiyi koyma işi çok kötü oldu. Parlamentoda bir sürü değersiz kimseye mevki temin etti ama, kiliseye de çok zararı dokundu. Bu durumun sonuçları bütün ağırlığı ile, bütün milletin omuzlarına yüklendi. Çünkü dini hayatta meydana getirdiği gevşeklik, her şeyin sarsıntı geçirmeye yüz tuttuğu, örf, gelenek ve ahlâkın yıkılma tehlikesiyle tehdit edildiği bir dönemde oldu.
Sayfa 188
··
41 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.