Bizim en büyük çaresizliğimiz değişimleri kabullenmemektir. Hayat bir şekilde akıyor, büyüyoruz, yaşlanıyoruz, aklanıyor saçlarımız, kırışıyor cildimiz, yani biyolojik olarak bile değişiyoruz ama değiştiğimizi, insanların da değiştiğini ve de değişebileceğini kabullenmek istemiyoruz. Zannediyoruz ki her şey ilk anda ki gibi kalacak. Retro kokacak ilişkiler ve de aklimiz nostalji yaşayacak hep. Halbuki zaman algısı bir saatten ibaret değil sadece, zaman içindekilerle birlikte, çevresel faktörlerin de etkisiyle, en tanıdıklarınızı yabancı, kendimizi de riyakar yapabilir.
Zaman, pusuda bekleyen eli kanlı katil gibidir. Senin yanlışa sürüklendiğini görürse arkandan gelir. Zaten o bir seri katil, bir cinayet eksik veya fazla ona kaybettirmez. Ama sen, geçmişe takılıp kalırsan, değişimleri fark etmeyip gardını almazsan, fazladan güvenirsen insanlara, kaybedersin. Eğer bu hayatın bir yerinde kaybedersen zaten, geri dönüş yolunu bir daha zor bulursun. Bu yüzden işe, önce aklimizi bu evrene ayak uydurmakla başlamalıyız. Değişim içerden olmalı. Yani kabullenmek için gerçekleri, değişmeli ve bu değişimleri önce içerden değiştirmeye başlamalıyız. Yukarda yazdıklarının bazılarını fazla yapmaz gerek bazılarını az örnek kitap okumak beyini geliştirir kendini daha çok ifade edersin siyaset fazla girmem genellikle kimse tam anlamı ile bilmez