Küllerdeki Resimler
Canım annem benim! “Vicdan sahibi olmanın başlıca kuralı adaletli yapıcı ve paylaşımcı olmaktı. İnsan olmanın ilk koşulu ise hoşgörülü merhametli ve adil olmakla başlar” derdi.
O, aç insanlar kadar aç olan bütün canlıları düşünürdü. Sofrada çok zaman ekmek parçacıkları bulundurur, pencere kenarı duvar diplerine ekmek kırıntıları bırakırdı.
Kışlar sert ve soğuk geçerdi bizim oralarda. Oysa sevgili anemin varlığıyla sıcacık olurdu küçük yuvamız.
Şimdi ise küllerdeki resimler, öykülerin saklısında kaldı. Yaşamımı şekillendiren, renklendiren ve izdüşümde kalan mutluluk resimleri…
O ise, içinde bulunduğu şartlara göre haillerini, umutlarını, özlemlerini, düşlerini, kırıklıklarını, hayallerini ve çocuklarının mutlu geleceğini çizerdi küllere. Sonra umudu vaat eden öyküler anlatırdı. Onun küllere çizdiği resimlerle, evimiz bir cümbüş bir şenlik havasına dönüşürdü.
Resimlerin, her mevsimde bir başkaydı rengi. Bir ressamın tablosundan çıkmışçasına manalı bir derinliğe sahipti. İnsanın düş ve hayal gücümüzü genişleten, masalsı düş dünyasının kapılarını aralayan ve ressamları bile kıskandıran, anlatım gücüne sahip olan imzasız resimler…