Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

267 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
29 saatte okudu
Nikolay Vasilyeviç Gogol, Rus edebiyatının en tuhaf yazarı ve babası. Rus edebiyatının temsilcisi sayılmasına karşın azılı bir Ukraynalı. 1809'da, Rusya'nın kaderini belirleyen savaşlardan biri olan Poltava Savaşı'nın olduğu yerde, Poltava'da, Mirgorod şehrinin Soroçinski köyünde dünyaya gelmiştir. Ondan önceki iki kardeşinin düşük olması, Gogol'ün şımarık yetişmesine sebep olmuştur. Hep tuhaf, farklı davranışları olmuştur; hangi çocuk 11 yaşında devlet memurluğu hedefler mesela? Hangi çocuk kendine ırkçı bir söylemi soyadı kabul eder?* (Gogol soyadı Rusça değildir, eski zamanlarda Karadeniz'e yerleşen Türklerin -tahminen Kıpçaklar- bu kelimeyi "Gögöl" olarak kullandıkları, Slavların da "ö" harfini kullanmadıklarından ötürü "o" harfiyle kullandıkları tahmin edilir. Gögöl, gök mavisi demektir; Gogol soyunun armasında da mavi renk vardır, yani iddiayı doğrular nitelikte. Ayrıca Gogol, Ukraynalılara atfedilen ırkçı bir söylemdir, karmakarışık demektir.) Gogol genç yaşta edebiyat dünyasına atılmayı denemişse de yazdığı şiirlere ve minik hikayelere hevesi kursakta bırakan, insana kendini aşağılık hisseden hakaretler ve tepkiler gelince kitaplarını toplatır, hepsini yakar ve edebiyata veda eder. 19 yaşında Petersburg'a gittiğinde annesiyle sık sık mektuplaşmaya başlar, soğuk Rus diyarında sıcacık Ukrayna'nın özlemiyle tutuşur ve bunu annesinden başka kimse gideremez. Gogol edebiyata veda etmiş olsa da yazdığı mektuplar da edebi değere bürünmeye başlar. Gogol kendini yine yazarken bulmuştur, özgüvensizliğiyle mücadele ederken bir yandan da bir kitap yazmaktadır: Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları. Ancak bu kitap da tıpkı Puşkin'in "Rusya olmayan yerleri anlatmak" felsefesindedir. Gogol, baskıcı Petersburg'un dört bir yanında sıkıştığı için çareyi Ukrayna'nın fikrine sarılmakta bulmuştur. Gogol'ün 19 yaşında Petersburg'a yolculuğu, onun şehrin güzelliğini görme fırsatı vermişse de devlet memurluğu yapıyor olması, ona bürokrasinin ne kadar...* (Bürokrasi hakkında konuşmak isterdim ancak sansür kurulunun kararı, bürokrasi hakkında yalnızca "Bir Delinin Anı Defteri" ve "Müfettiş" kitaplarında konuşmamıza izin veriyor. "Ölü Canlar"da ise Çarlık düşmanlığı yapmamak konusunda kesin bir talimat aldık. Dikanka'da bürokrasi olmadığından halkı galeyana getirirmişiz. Mecburen o incelemeleri bekleyeceksiniz.) -- Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları hakkında okumadan önce bilseniz iyi olur diyeceğim şeyleri sıralamak gerekirse: • Dikanka, Mirgorod, Soroçinets ve Gadyaç kentleri Poltava'dadır. Gogol'ün mektup aldığı yer olması tesadüf değil zaten. • İvan Kupalo, geleneksel bir Slav festivalidir. Hristiyanlık öncesinden kalma bir gündönümü kutlamasıdır. Bizim Hıdırellez'e benzer olarak ateşten atlama vardır. O gün eğrelti otunun açtığı çiçeği bulup koparabilenin yeraltının tüm hazinelerini görebileceğine inanılır. Baş kahramanımızın çiçek koparma çabası bundandır. Ancak o şans yerine lanet bulur. • Gogol öncesi Rus edebiyatında ya Yunan mitolojisi kullanılır, ya da Rus tarihi. Rus Paganist kültürünü Rus edebiyatına alıştıran Gogol'dür. Paganist inançlar aracılığıyla dünyanın kötü bir yer olduğu, yaşam karşısındaki karamsarlık aşılanır. -- Önsözde Gogol'ün üslubu kadar tuhaf insanlar tanıyoruz: Zangoç Foma G., Arıcı Sarı Panko ve giydirip kuşatsan yargıç gibi görünecek adam. Aslına bakacak olursak Zangoç da Yargıç gibi olan adam da köylü, alt tabaka ancak öyle giyiniyor ve takılıyorlar ki olduklarından farklı görünme çabası seziliyor. Şekilli şukullu cübbeler, enfiye kutuları, aynı önsözdeki hikayenin Latince soytarısı çocuk gibi. Ancak hikayede kafaya tırmık çarpınca çocuğun Rusçayı hatırlaması gibi, kadının getirdiği börekler de zangoç ve yargıcımsı adama kim olduğunu hatırlatıyor: Onlar Rus'lar. Tıpkı Lermontov gibi Gogol de sosyeteyi alenen yerden yere vuruyor. Akşam toplantılarının gerek samimiyet gerek sahicilikle balolardan üstün olduğunu kanıtlamak mı dersin, "elleriniz arkanızda gururlu gururlu yürümeyin, düşersiniz" gibi göndermeler (ki elleri arkada yürümek egoistliğin, gereksiz özgüvenin simgesidir, burada köylülerin alçakgönüllülüğüne dem vurmuş) mi dersin? Ha bir de güldüğüm yerlerden biri köylülerin ikide bir yemek muhabbeti yapması, bizim sülale full köylü olduğundan ötürü aklımıza ilk gelen şey yemektir. Bir başkasını doyurmak, yedirdikçe yedirmeyi severiz. İlkel bir davranış ama bunu okumak sevindirdi. -- Zeytinli poğaçadaki zeytin miktarı kadar fantastik öğeler olan hikayelerin ardında gizli anlamlar olduğunu düşünmediğimden ötürü önce hikayeleri hatırat olması için notlarımı paylaşacak ve özetleyeceğim. Soroçinets Panayırı: Gogol'ün kitaba aktarılan ilk hikayesi olmasına karşın "Bu ne betimleme yeteneğidir arkadaş!" dedirtti. Çok canlıydı, o ortamı dibine kadar yaşadım resmen. Köy yolundaki canlılığını; panayırdaki karamsarlığı, yalnızlığı... • Eserde Kotlyarevski'nin Ukrayna'yı iğneleyerek anlattığı eserden bir pasaj var. Gogol de aynı konuyu ele almış, babanın alkol içen delikanlıyı yaman bellemesiyle dalga geçmiş (Alkol almakla erkekliğin alakasını merak ettim, sonraki hikayelerde kadının sözünü dinlemenin erkekliği götürdüğünü falan iddia ediyorlar :D) • Hikayede hep bir "Yahudi", "Yahudi Lokantası" ifadesi göreceksiniz. Neden Yahudi peki? Tarihi bir olaydan dolayı çünkü: Ruslar, Polonya'dan savaş zoruyla toprak aldığında bu topraklar arasında Ukrayna da vardı. Rusya'nın "Yerleşme Mıntıkası" politikasından dolayı da Yahudiler yalnızca ele geçirilmiş topraklarda yaşayabiliyordu. Ukrayna'da Yahudi çokluğu bundan ötürüydü. Soroçinets'te panayır vardır. Yarınlar yokmuşçasına at arabasıyla yollara yığılan halkın tasviriyle hikaye başlar. Esas kızımız Paraska 18 yaşındadır ve annesinin aileyi anaerkil bir diktatörlüğe çevirmesinden dolayı hayatında ilk kez bir panayıra gider. Köprüden geçerken Gritsko adında bir delikanlı kıza methiyeler, annesine de sövgüler düzünce kızın kalbini, annesinin nefretini kazanır. Nefret kazanmanın karşılığı olarak da kadının kıyafetine bir avuç çamuru yapıştırır, gülmekten yarılır. Panayıra vardıklarında hikayedeki şeytan teması yer almaya başlar, tam olarak ne olduğunu öğrenemesek de bizim Paraska'nın babası ve köylüler ticaret yapamadıklarından hayıflanırlar. O sırada Palaska ve Gritsko da birbirlerine kur yaparlar, babayı da buna ikna ederler ve yemek yerler. Kızın babası durumu annesine anlatınca kadının tepesi atar, panayıra alkolik, it serseri bir erkek bulmaya gelmediklerini bildirir ki haklıdır. Bundan sonra baba geri vites yapar, delikanlı da buna sinirlenir. Çingene arkadaşlarıyla bir anlaşmaya varır, eğer kızı onla evlendirirlerse öküzleri ucuza satacaktır. Bu esnada Hivra da kocasını bir papazın oğluyla aldatmaktadır ancak kocası ve arkadaşları eve gelince neredeyse yakalanır. Sohbet konusu şeytandır, onun cehennemden kovulması, kaftanı çalındıktan sonra kimin omzuna geçerse ona musallat olduğu vs. Ne anlattılarsa başlarına bir bir gelir. Ertesi gün kısrak satmaya giden baba, çingeneler tarafından kendi kendinin malını çalmakla suçlanır, sonra delikanlı Gritsko onu serbest bırakır (zaten olay hepten bunların işi). İyiliğe iyilik prensibiyle Gritsko, Paraska ile evlenir. İvan Kupalo Gecesi: Rus edebiyatında öykücülüğün "üçüncü kişilerin yaşadıkları olaylar" silsilesinden ziyade "üçüncü kişilerin yaşadıklarını ikinci kişiye anlatma" tarzına vardığı bir öykü oldu. Gogol'ün mektup yazma üslubunu terk edemediğini görüyoruz, çünkü bu hikaye ilkine göre daha meddah tarzı olmuş, Heredot Cevdet'in kahvehane sohbeti gibi. • Başlarda aydın kesime laf sokulmuş. Elyazısını bile okuyabiliyorlar ama geleneksiz, dinsiz olduklarından Eski Slavca kilise kitaplarını okuyamazlar diye. İyi de hocam, hiçbir rus o alfabeyi okuyamaz zaten. Gogol'ün yaşadığı dönemde diktatörlük olduğundan ve sosyalist, ateist-nihilist örgütler çıkmaya başladığı için böyle bir söylem var. Gogol dindar değil ama köylü karakterler öyle. • Basavryuk sözde şeytan ama bence buradaki şeytanlık mevzusu pagan-hristiyan çatışması. Hristiyanlar, Hristiyan olmayan Paganlara büyücü diyordu ama büyü falan yapmıyorlardı. • Günümüzde ruhunu şeytana satma olayının temeli bu herhalde. Amaca ulaşmak için her yolu mübah görmek, ahlak ve erdem kavramlarını yok saymak olduğundan bir nevi ihtiyatsızlıktır da. • Petro için Raskolnikov'un prototipi diyebiliriz. Raskolnikov başta çok idealist hareket ederken, para amaçlarken sonrasında tüm cesaretini yitirir ve ahlaki bir iç savaşa girer. Petro da başta anlaşır eder ve hedefine yaklaşır ancak sonrasında çocuğu öldürmekte kararsız kalması ile ahlaki bir iç savaşa girer. Zangoç Foma'nın (bkz. Önsöz) hikayesi. Dedesinin anlattığına göre bilinmedik, haydutların çok olduğu bir köyde Basavryuk diye bir şeytanın halasının meyhanesinde takılır, insanlara hediyeler dağıtırmış. Ancak bu hediyeler sahibine musallat olan cinstenmiş, yüzük desen parmağı koparır, kolye desen boynu koparır. Papazın yapabileceği şey en fazla bu şeytanı Katolik ilan etmek ve kiliseye düşman saymak. Baba oğul gibi olan Korja ve Petro'yu ve Korja'nın kızı Pidorka'yı tanırız. Pidorka ile Petro birbirlerini sevseler de Korja, kızını Petro'ya vermeye razı olmaz, 6 yaşındaki oğlu İvas'ın hatrına yalnızca kovmakla yetinir. İvas'ı haberci olarak kullanan ablası, zorla evlendirileceğini söyler, bunu duyan Petro da üzgünlüğünü dile getirir. Petro meyhanedeyken Basavryuk ile karşılaşır, kızı "satın alma" fikrine tav olur ve anlaşırlar. İvan Kupalo'nun meydan okuması olan çiçek koparma ritüelini tamamlamaya tam yakınlaşırken şeytanın oyununa gelir. Bir cadıyla kurdukları komplonun şartı ise 6 yaşındaki İvas'ı öldürmek ve karşılığında altınları almaktır. Çok düşünür ama sonunda kabul eder ve zengin olur. Lanetlendiğini fark eder, 2 gün 2 gece uyuyakalır. Kalktığında etrafına göz gezdirir, altınları görür, ama neden kazandığını hatırlayamaz. O sıralarda Pidorka ile  evlenirler ama hayrını göremezler. Petro hep nasıl zengin olduğunu hatırlamaya çalışır, bunalır, Pidorka da bunu çözmek için elinden geleni yapar. Kocakarının birini çağırır Pidorka, o kadın da İvas'ı öldürten cadıdır. Petro çok sevinir hatırladığına ve kocakarıyı öldürmeye çalışır. Daha sonrasında ise bu lanet herkese yayılır. Bir Mayıs Gecesi ya da Suda Boğulmuş Kız: Bu hikaye için bir incelemem yok, bildiğin fantastik öykü, ekstra bir detayı yoktu. İncelemeden anladığım herkesin anlamadığını ortaya çıkarmaktır çünkü. Ganna ve Levko'nun masumane aşklarını yaşamasıyla başlar hikaye (Böyle tatlı bir kız isterdim ama ne Ukrayna'dayız ne de 17. yüzyıldayız). Levko, yüzbaşı ve onun kızının hikayesini anlatır.  Yüzbaşı, kızın annesi öldükten sonra yine evlenir ve bu anne bir büyücüdür. Kızına kedi kılığına girip musallat olmaya çalışır ancak kızı kılıç darbesi ile onu def eder. Sonrasında bu olaydan bağımsız olarak kız evden kovulur ve bunun öfkesiyle gölette kendini boğar. Cadı karısının kim olduğunu bulmaya çalışır zira o genç bir kız kılığına girmiştir. Bu hikayeyi dinledikten sonra Ganna kendini kötü hisseder ve hep birilerinin onu öptüğünü hisseder. Hikaye orta yaşlı bir Kazak'ın evini bulmaya çalışması ile devam eder. Bu Kazak, başkanı kötülemeye başlar. Başkan tipik bir despottur ve bunu Gogol'ün bürokrasi eleştirisi olarak da düşünebiliriz. Levko arkadaşlarından ayrılıp sevgilisini görmeye gelirken babasının onun sevgilisini tavlamaya çalıştığını görür, deliye döner, arkadaşlarını kışkırtarak onun aleyhinde hareket etmeye başlar. Orta yaşlı Kazak, başkanın evine girer, sanki kendi eviymişçisine takılır, Başkan da sarhoş olduğu için ses çıkarmaz ki zaten Kazak bunu sık sık yapıyordur. Başkanın evine birisi taş atar, bu tahminen Levko'dur. Sonrasında kimin taş attığını araya araya bir hal olurlar zaten. Hikaye Levko'ya dönüyor. Suda Boğulmuş Kız'ı rüyasında görüyor ve Ganna ile evliliği karşılığında cadı karısını bulması isteniyor. Anlaşma sağlanıyor ve iki tarafın da istediği oluyor, mutlu sonla bitiyor. Kaybolan Yazı: Saçma sapan bir öyküydü, bu kitapta yer almasını hoş karşılamadım. Zangoç Foma'nın öyküsü. Okuma yazma bilen dedesinin dedesi, Çariçe'ye Komutanlık adına yazdığı mektubu götürürken 2 Kazak'la dost oluyor. Birine şeytan musallat olmuş falan, sabah kalktılar mı at yok kalpak yok, Hancı'ya sormuşlar, o da cadıların olduğu bir yere yönlendirmiş, kart oyunu oynamışlar, dedenin dedesi kazanmış, falan filan. -- İkinci Önsöz (HİKAYE DEĞİL!): Gogol'ün mektup üslubundan hala çıkamadığını görüyoruz, kitabın en sempatik yerleri önsözler bence, hiç böyle bir hitap okumamıştım. •"Sevgili okurlarım, şu memur takımı kadar kötüsü yoktur." diye başlayan yerde artık Gogol'ün gerçek halini görüyoruz. Artık "Palto" "Müfettiş" "Ölü Canlar" eserlerindeki Gogol'ü görmeye başlıyoruz demek ki. Bence olması gereken de bu, Gogol çok iyi bir yazar ama bence bir şeyleri eleştirmesi lazım, büyü yapması değil. •"Bilmez miyim sizleri: Alaya alacaksınız bu ihtiyarı!" cümlesinde de aslında Gogol'ün Puşkin tarafından desteklenmediği dönemde ne kadar özgüvensiz olduğunu, takma adla bile olsa "kendi" yazılarını eklemeye korktuğunu görüyoruz. Sonra bunlar hep değişecek. -- Noel Gecesi: Aslında burada yalnızca bir hikaye okumuyoruz. Eskiden lüks ve makamın çok nadir olduğunu, şimdiyse her önüne gelen bürokratın lüks içinde olduğuna dem vuruluyor. Kaftanlar, mallar mülkler, makam odaları... uzakta aramayın canım, dünya artık doymak bilmeyen zenginlerle dolu! • Demirci Vakula da tıpkı "Zamanımızın Bir Kahramanı"ndaki Gruşnitski gibi bir kıza kafayı takmış ve yalaka bir tip, en azından biraz daha zeki. Oksana ise tam prenses sendromu, sevgilisine kapris yapa yapa aşık edeceğine inanıyor, toksik bir ilişki.  Spastik bir durum, nazikçe davransan zaten dibinden ayrılmaz. • Bu Rus edebiyatında tek başına bacanaklık sendromu bitmeyecek sanırım. Lermontov edebiyatında da bir kıza aşık olan iki kardeş vardı, Gogol "var mı arttıran" sözünü ciddiye almış olacak ki 3+1 (3 erkek 1 şeytan) yapmış. Edebiyatta kadın haremi Dostoyevski'ye kadar böyle gidecek demek ki. Soroçin köyünde cadılar, şeytanlar yıldız avına çıkmışçasına göklerde takılıyorlar. Demirci Vakula'nın çizdiği resmin intikamını almak isteyen şeytan ise Ay'ı çalar. Papazın evine davet gelir; Başkan, Çub, Çub'un arkadaşı yola çıkarlar ancak kış olduğundan zar zor yoka devam ederler. Hikaye bu sırada evde yalnız kalan Oksana ve onun sevgilisi Vakula'ya döner. Demirci için sinirli bir gecedir. Oksana ikide bir onla makara yapar ve aşk denen illet olmasa çekip gidecek. Kalyadka'cılar gelir, şarkı söylenir falan. Hikaye bu sefer cadı karısı Soloha'ya döner. Köyde kadın yokmuşçasına herkesin kovaladığı Soloha. Başkan ve Çub, papazın evine gidemediklerinden; papaz, kimsenin onun evine gelmediğinden Soloha'nın evine girerler. Kadın da maşallah cariyeleri gibi toplanan erkekleri saklamaya yer bulamaz, çuvala tıkar hepsini. Vakula da kömür çuvalı diye bunları taşımaya başlar. Yolun yarısında şarkıcı çocukların yanına toplaşır, Oksana son bir alay edince iyice delirir, intihar edeceğini herkese söyler ve çuvalları bırakıp koşarak gider. Bunun için de mistik asker Patsyuk'a gitmeye karar verir. Şeytana ulaşmaya çalıştığını söyler ama şeytan zaten omzundadır Vakula'nın. Farkına varınca şeytanla anlaşma bahanesiyle elinde ekmek arası haç şeytana ayarı verir. Bu kadar kudretli bir herifin amacı hala Oksana'dır, yani inanmıyorum. Şeytanı sırf Çariçe'nin ayakkabılarını almak için kullanıyor. Petersburg'a şeytanın üstünde uçarak varır. Hemşeri Kazakların yanına gider, onları Çariçe'nin yanına gitmeye ikna eder. Tabii tüm bunlar olurken köydeki kızlar ve Çub'un arkadaşı da Vakula'nın çuvallarını yüklenip yemek bulacağını sanarken insan bulurlar. Saçma olaylar silsilesiyle son bulur. Vakula da ayakkabıları almayı becermiş, geri dönmüştür. Çub'dan kızı istemiş ve evlilik olmuştur. Korkunç İntikam: Gogol'ün en "Taras Bulba"vari hikayesi. Kazaklar, savaş, intikam, bundan "Taras Bulba" incelemesinde bahsedebilirim. Kazak Gorobets'in düğünü. Düğüne bir büyücü dadanıyor ancak kovuşturuyorlar, buna rağmen Danilo'nun karısı Katerina korkuyor. Buna karşılık Danilo, büyücüyü soyup soğana çevirmeyi planlıyor dik kafalıca, ama yola çıkarken mezarlıkta mistik olaylara rastlayınca geri çekiliyorlar. Ertesi gün babası, Katerina'nın niye geç kaldığının hesabını soruyor, Danilo sorumluluğu üstüne aldıysa da olay it dalaşına varır, düelloya başlarlar (Rusların aksine Kazaklarda anlaşma yok, direkt). Kılıç ve ardından silah düellosunu Danilo kaybeder. Katerina hatrına barışırlar, yemeğe otururlar. Katerina'nın babası, "Hristiyan" yemekleri olan Galuşka, domuz eti, votka ve şarabı reddetmesiyle dikkatleri üstüne çeker. Danilo anlar ki büyücü bu adamdır. Şüphelendikleri için de onu takibe başlarlar, şatoya gittiğini görürler. Şatoyu yakarlar, büyücüyü de zindana tıkarlar. Büyücü, Katerina'yı oyuna getirerek kendisini serbest bıraktırır ve kaçar. Kaçması herkese pahalıya patlayacaktır, zira Lehleri Kazakların üstüne salan odur, Lehler yenilince bu sefer Danilo'yu kendisi öldürür. Katerina ve diğer Kazaklarda bu travma yaratır ve Kiev'e çekilirler. Büyücü tekrar tekrar Katerina'yı onla evlenmeye zorlar, oğluyla tehdit eder, ret cevabının ardından oğlunu da keserek öldürür. Katerina iyice kendini kaybeder ve babasını öldürmeye çıkar. Bu günlerde bir Kazak, kendini Danilo'nun arkadaşı olarak tanıtır ve Katerina'nın onla evlenmesi gerektiğini söyleyince kızımız durumu anlar ancak o hançerleyemeden kendisi ölür. Büyücü birçok katliamın ardından kendini kaybeder, Kırım diye Transilvanya'ya gittiğini görürüz ve bir bahadırın hızlıca onu öldürdüğünü öğreniriz. Glukhova'da (Herhalde Hlukhiv, Kazak Hetmanlığı'nın başkenti) bir şenlik ortamı vardır. Papazın biri İvan ve Petro'nun öyküsünü anlatır. Her şeyi eşit paylaşmaya karar veren iki dostturlar ve bunu başarırlar. Bir gün Transilvanya'da Türklere karşı savaş patlak verir, Yeniçeri paşasını İvan öldürür ve kazandıkları mal mülkü bölüşseler de tüm şöhret İvan'a aittir, yani bölüşemezler. Petro bunun kıskancıyla İvan'ı uçurumdan atarak öldürür ve her şeye konar. İvan ise intikamını Tanrı katında alacaktır. Yani anlıyoruz ki Petro aslında o büyücüydü, öldüren ise İvan'dı. İvan Fyodoroviç Şponka: Küçük önsözden anlaşılacağı üzere hikayenin yarım kalışı bir tesadüf değil. Puşkin'in ölümünden dolayı tamamlayamadığı "Mısır Geceleri" gibi bir durum değil  bu. Niye yarım bıraktığını da bilmiyorum. İyi huylu, nazik bir çocuktur İvan Fyodoroviç. Okuldaki hocaların ilgisini çeken, nöbetçilik görevi yapmış ancak bir börek uğruna ceza çekmiş, özgüvenini yitirmiştir. Annesinin ölümü ve çiftliğin yeni yöneticisi teyzesinin yaşlanması üzerine askerliği bırakmış ve gerisingeri Gadyaç'a yola çıkar. Gadyaç yakınlarında bir handa kaldıklarında hemşerisi Grigori G. ile tanışırlar, o da Hortışçelidir. Bir günü beraber geçirdikten sonra Grigori gider, 3 gün sonra da İvan çiftliğe varır. Hizmetçi takımı ve teyzesi onu karşılarlar. İvan F., hızlı öğrenen bir insandır, işleri iyi hallediyordur. Teyzesi bir konuşmalarında Stepan Kuzmiç'in İvan'a büyük bir alan bıraktığı, ancak Grigori G.'nin ona çöktüğünü anlatır. Bunun üzerine İvan F., ihtiyatsızca Grigori G.'nin evine dayanır bunun cevabını almak için, ama geçiştirirler ve takılırlar. Teyzesi eve geldiğinde ona belgeyi sorar ama "yoktur". Ertesi gün teyzesiyle birlikte Storçenko ailesine giderler. Teyzesinin amacı hem annesiyle takılmak, hem de kızlarını İvan'a almaktır. (Ben buradaki amacı o alanı elde etmek olarak görüyorum, yoksa kim ne yapsın evliliği?) İncelemeyi yarım bırakıyorum, zira hikaye de yarım. Büyülü Yer: "Kapitalizm yüzünden kendini kaybetmek" temasına uygun bir hikaye, heyecanlı olsa da diğerlerinin yanında fıs kalan bir hikaye oldu. Son olarak yine Zangoç Foma'nın hikayesi. Küçükken dedesinin bostanında Çumaklarla olan sohbetleri, dedesinin kürek sapladığı yerin onu büyülü bir yere götürdüğü, dedenin bir kaç yolculuk sonrasında hazineyle döndüğü ancak bunların hiç değerli şeyler olmadığına dair bir hikaye.
mm
mm
ceren güneş
ceren güneş
Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları
Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam ToplantılarıNikolay Gogol · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2018708 okunma
·
1.674 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.