Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

64 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Dostluğun Tragedyası
Euripides'in bu tragedyası, Herakles'in yeraltı yani Hades'in diyarındaki görevini yapmaya gittiği süreçte başlar. Bu noktada Herakles'i daha yakından tanımak isterseniz şu incelememe bakabilirsiniz: #143057744 Ben doğrudan tragedya doğrultusunda yazıma yön vereceğim. Herakles'ten uzun zamandır bir haber alınamadıktan sonra öldüğü kanaati Thebai halkı üzerinde hakim olur. Yeni kral Lükos, her ne kadar Herakles'ten kurtulduğu için rahatlamış olsa da, onun hayattaki çocuklarının büyüyüp kendisine birer tehdit olarak ortaya çıkmalarından endişe eder. Bundan dolayı, hem onları hem de Herakles'in eşi Megara ile Herakles'in babası Amfitrüon'u öldürmek ister. Bu durum, tarihimizdeki şehzade katline benziyor. Taht için böyle bir eylem sizce makul mu? Herhalde cevabınız kesinlikle "hayır" olacaktır. Peki soruyu "Devletin nizamı, halkın huzuru için böyle bir eylem sizce makul mu?" şeklinde yenileyecek olursam, cevaplarınızda "Evet, çok üzücü, sarsıcı bir olay olsa da, bu amaçlar için yapılabilir," doğrultusunda bir değişim de yaşanabilecektir. Bu noktada o halde, kendi çıkarımızı ön plana alan tavrımız devreye girmiş oluyor; ilk soruda sadece tek bir kişinin ki o da zaten güç sahibi biriydi, o durumda size hemen makul gelmeyen aynı eylem, ikinci seçenekte sizin faydanıza bir dönüşüme uğrayınca ise ya hemen fikriniz değişiyor ya da en azından zihninizde "acaba"lar dolaşmaya başlıyor. Sonra da, kendi çıkarımıza her zaman olduğu gibi devletin nizamı ya da toplumun huzuru gibi şeyleri kılıf olarak kullanıyoruz; çünkü kendi vicdanımızı da teskin etmeliyiz ki, sonrasında kararımız bize acı şeklinde dönüş yapmasın. O halde, tam buradan hareketle Lükos açısından olaya bakalım: Euripides tarafından kendisine, her ne kadar gazapla tahtı ele geçirmiş kötü bir kral olarak rol verilmiş olsa da, aslında o da sizin gibi kendi çıkarını düşünüyor ve yine sizin gibi buna aynı kılıfları kullanıyor. Sonra da dönüp kahraman bir eşi olması ile övünen Megara ve baştanrı Zeus ile ortak bir oğula sahip olması ile övünen Amfitrüon'a dönüp, onların kendi icra etmedikleri olaylar üzerinden kendilerine birer paye çıkarmalarına karşılık olarak, şimdi de aynı övüncün cefasını çekmeleri gerektiğini vurguluyor. Kahramanlara en çok ihtiyaç duyan ve vatan, millet, devlet, din, ideoloji vb gibi unsurlara kendilerini en çok adayan insanlar, hayatında bireysel başarıları en az, buna bağlı olarak bireysel tatminsizlik duygusunu en çok hisseden insanlardır; böylelikle bireysel varlıklarını bir bütünün/kalabalığın içinde eriterek, bu yoksunluklarını gidermeye çalışırlar. Megara ile Amfitrüon, bu tip insanlara birer örnek teşkil ediyor diyebiliriz. Tragedyanın alt konularından bir diğeri ise, insanın hem doğaya hem de tanrılara karşı sürdürdüğü bağımsızlık mücadelesidir. Sayfa 27'de, Herakles ile Lükos'un yüzleşmesi arasına giren Koro'nun 2. Karşı Deyişi'nde Eşsiz cesaretiyle kazandığı bir savaş sonunda Canavarların terörüne son vererek İnsanlara korkusuz bir hayat sağlamıştır. sözleri geçer. Buradaki canavarları, doğa olarak okumalıyız; zira doğa eski insanlar için üzerlerine ansızın fırtınalar, yıldırımlar gönderen ve türlü felaketler yaşatan anlaşılmaz bir kuvvettir. Diğer pek çok toplum gibi antik Yunan insanı da bu kuvveti canavarlarla sembolleştirmiştir. Zaten Herakles'in görevlerinin bize anlatmak istediği de dönemin insanının bilinçaltındaki korkularıdır. Bunlara üç örnek verelim: i)Nemea aslanının getirilmesini doğanın içinde insana büyük tehdit oluşturan büyük yırtıcı canlıların sembolize edilmiş hali şeklinde de okuyabiliriz. iki)Amazon Kraliçesi Hippolyte'in kemerinin getirilmesini ise biraz konudan çıkarak, antik Yunan insanının anaerkillikten korkması olarak okuyabiliriz. iii)Kerberos'un Atina'ya getirilmesini ise doğanın insanı cebren götürdüğü son olan ölümün kontrolünü insanın kendi eline geçirmesi olarak değerlendirebiliriz. Bunlara ek olarak, Herakles Zeus'un oğludur, annesi ise ölümlüdür. Buna karşın Herakles, tanrılara sık sık karşı çıkan bir kahramandır. Zaten doğumundan itibaren başı Zeus'un eşi Hera ile beladadır. Ayrıca o, dönemin birer kutsal metin gibi algılanan anlatılarını da saçma veya uydurma bulduğunu Theseus'a s.51'de söylediği "Bir tanrı, gerçekten tanrı ise onun hiçbir şeye ihtiyacı olmaz. Bunların hepsi yalnızca aşağılık şairlerin uydurmalarıdır," sözlerinden çıkarabiliriz. Bu nedenle, Herakles'i döneminin proto-ateisti gibi de okuyabiliriz, Euripides'in tragedyası açısından bakarak en azından. Ve tragedyanın ana temasına gelelim: Dostluk. Lisede yakın bir arkadaşımın başı bir gün her zaman olduğu üzere biri ile beladaydı. Onunla büyük parkta yüzleşmeye gidecekti, benden de yanında gelmemi istedi; zira bu yüzleşmeler aksi sık sık dile getirilse de asla teke tek gerçektirilmez; bunun birinci nedeni tabii ki destek kuvvete ihtiyaç duyulması, ikincisi ise eğer yüzleşmeden zaferle çıkılacak olunursaz buna tanıklık edecek, sonra da yayacak seyircilerin bulunması arzusudur, zira insan kimsenin tanık olmadığı ya da hiç kimsenin herhangi bir zamanda izlemeyeceğini bildiği anlarda değil kahramanlık yapmak, kılını bile kıpırdatmaz. Neticede parkta beklerken arkadaşım, ne olursa olsun kendisinin yanında olmamı istedi, henüz mevzuyu da doğru düzgün anlatmış değildi, ben ısrarcı olunca sonunda anlattı ve onun haksız olduğuna kanaat getirdim, bunu kendisine de söyledim; o an çok bozuldu ve dostun, dostuna ne olursa olsun destek vermesi gerektiğini söyledi son derece emin bakan gözlerle. O zaman da aklıma yatmayan bu sav hakkında sizin düşünceniz nedir, dost dostuna ne olursa olsun arka mı çıkmalıdır? Yoksa yanlışına yanlış demeli ve gerekirse onu o anda yalnız mı bırakmalıdır? İtiraf ediniz ki, yalnız bırakılınca böyle hallerde son derece bozulup ve belki dostunuzla bir daha eskisi gibi de olamayabilirsiniz; çünkü insan ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın yanında bir omuz görmek istiyor, isterse dünyanın en zalimi olsun, fark etmez ve insan, kendine zalim de demez ya da zulmüne mutlaka bir temellendirme yaratır ki, vicdanınız teskin etsin ve kendisine kahramanlık rolünü vermeye devam edebilsin. İşte kahramanı olduğu bu macerada, yoldaşa ya da yoldaşlara da ihtiyaç duyar. Zaman zaman ve genellikle olayın sıcağında ben de arkadaşım gibi düşünüyor olsam da olayın hemen sonrasında, ya da biraz sakinleşince bana yanlışımı söyleyecek ve gerekirse o yanlışta beni yalnız bırakıp yüzleşmemi sağlayacak insanları dost olarak görüyorum diyebilirim. Öteki türlüsü birbirini daha çok idare etmek oluyor, en azından bana öyle geliyor. Öte taraftan dostun en önemli özelliği, sizi yargılamaması, anlaması ya da en azından anlamaya çalışmasıdır; anlaşılmak sevilmekten evladır çoğu kez. Arkadaşlarınızla bir süre görüşmezseniz hemen aranız soğumaya başlar ve bir noktadan sonra da hiç tanışmamış gibi de olabilirsiniz ancak dostunuzla on sene görüşmeseniz ve bir gün sokakta rastladığınızda, sanki on sene boyunca her gün görüşmüşçesine birbirinize sıcak davranırsınız ve en önemlisi bunu kendiliğinizden, en doğal halinizle yaparsınız. Dostluk sarsılmaz bir bağdır ve bundan dolayı dostlar birbirlerinin kuyularıdır; ona (neredeyse) her şeyinizi anlatabilirsiniz, onu her suçunuza yahut ayıbınıza ortak edebilirsiniz, evet belki kızar ya da sizi o an yüzleşme yapabilmeniz için yalnız da bırakabilir ama sizi asla tamamen yalnızlığın karanlığına terk etmez, farkındalığınızın oluşması için uzaktan üzülerek sizi izler ve artık yıkılıp çöktüğünüzde size elini uzatır, tutamazsanız eğer o sizi kollarıyla omuzlarınızdan tutup ayağa kaldırır, eğer ölecekseniz de son nefesinizde buna tanık olarak sizin son yüzleşmenizde yanınızda durur ve sizi uğurlar bilinmezliğe. İşte Theseus da tragedyaya Herakles, Hera'nın oyunuyla çılgınlık geçirip çocuklarını ve karısını vahşice katlettikten (bu kısım son derece etkileyiciydi, aklıma Shining'te Jack Nicholson'un çıldırmaya giden sürecinin son hallerini anımsattı) yıkılıp çöktüğü anda dahil olur, sonra da onu kendine getirir, bu esnada Herakles utanmış ve umutsuz bir halde onun yüzüne bakamaz, artık onun da kendisinden yüz çevireceğini hatta çevirmesi gerektiğini söyledikten sonra Theseus ona "Seninle birlikte mutsuzluğa uğramaktan çekinmem," (s.46) der kendinden son derece emin bir şekilde. Ve tragedyanın finalinde de Herakles, dostu Theseus'a yönelik s.54'teki şu sözleriyle yapar: Ben, evini utanç verecek biçimde yok eden ben, Yedekte tekne gibi Theseus'un arkasından gideceğim. Asil bir arkadaşın hazine değerindeki sadakatini, Zenginliğe ya da güce tercih etmek yanlış bir düşüncedir. open.spotify.com/track/4jEqUWtXN... Keyifli okumalar
Herakles
HeraklesEuripides · Mitos Boyut Yayınları · 2018423 okunma
··
858 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.