Euripides, Herakles’e atfedilen ve yaygın olarak kabul edilen efsanenin, tersine giden bir akışla, yani önce 12 farklı görevde gösterdiği kahramanlıkları ile tüm Hellen halkına birer hediye vermiş ve mağripten maşrıka namını duyurmuş birinin, böylesi bir üne kavuşmanın hemen ardından, bir ölümlünün başına gelebilecek belki de en büyük dramı yaşamasının trajedisini konu ediyor, Herakles’te.
Kanonik olarak, ailesini katletmekten doğan suçtan arınma uğruna yapılan tüm zorlu görevler, tragedyada, Herakles’in önce zirveye ulaştığı basamaklar haline gelirken, sıra çocuklarına ve eşine sonradan geliyor. Hera olacak kahnem ölümsüzün elçisi İris’in tüm o kraldan çok kralcı anlayışıyla ikna ediciliğini kullanarak zorladığı Lyssa’nın gönülsüz ama etkili dokunuşu Herakles’i tertemiz bir çılgınlık haline getirirken, bu hamle ne yazıktır ki deliliğe övgü denemeyecek bir trajediyi de beraberinde getiriyor.
İnsanın artık katlanamadığı, tüm gücünü tüketen utanç verici dertlerden kurtulmak için kendi canına kıyma pahasına intihar etmesinin mi yoksa, bu utanç duygusuyla her an çekeceği ebedi acıya karşı göstereceği metanetin mi daha doğru olduğu düşüncesi de, eserde altı çizilen konulardan.