Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

291 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
KUZEY KAFKASYADAN GELENLER
Anadolu ve Kafkasya coğrafyası milletlerin çok fazla bir araya gelip, bir arada yaşadığı coğrafya olmuştur. Çok uzun zamandır vuku bulan bu durumlardan dolayı iki coğrafyada da çok çeşitli milletlere denk gelebiliyoruz. Yaşadığımız bu coğrafyaya 1800’lü yıllarda yoğun bir şekilde gelmeye başlayan Kuzey Kafkasya milletleri ise bu eserin ana konusunu oluşturmaktadır. Peki kimdi bu Kuzey Kafkasyalılar? Dünya’da genelde Çerkesler olarak genellenmiş olsa da, Çerkes sözü ancak orta kimlik statüsünde olabilir. Şapsuğlar, Abhazlar, Ubıhlar gibi daha birçok alt alt kimliği vardır. Çerkesler; Ermeniler, Yahudiler veya İrlandalılar gibi diaspora oluşturmuş halklardan olup, günümüzde yaklaşık 40 ülkeye dağılmış olmakla birlikte, en büyük kısmı da Türkiye’de yaşamaktadır. Bu Çerkesler işte, Kuzey Kafkasya’nın batısına yerleşmiş grubu temsil ediyordu, bunlar dışında Çeçenler, Dağlılar gibi başka gruplarda vardır. Söylediğim gibi çok fazla millet barındırıyorlar ve Kafkas bölgesinin büyük çoğunluğunu da İslam dinine inanların oluşturduğunu bu eser anlatmış. Devlet dini olarak bunların istisnası ise, Gürcistan ve Ermenistandır. Eser, 1920-1971 dönemini anlatmış olsa da, mantığı daha iyi anlaşılsın diye daha önceki olaylar hakkında da bilgiler vermektedir. Bu coğrafyadaki insanların buradan gelenlere karşı bakışı biraz gariptir. Olayı şuradan almak daha iyi olacak; XIX. Yüzyılın ikinci yarısından sonra ilk olarak 1859-1866 yıllarında Büyük Göç hareketliliği yaşanıyor. Bu sürgün, İstanbul’a yapılıyor. İkincisi, iç göç zamanına denk gelir, 93 harbi yıllarında yani 1878-1879 yıllarında Balkanlardan, Anadolu, Suriye, Ürdün’e taşınan grup. Üçüncü ve son kitlesel göç ise 1919-1928 döneminde Rusya’da yaşanan karışıklıklardan dolayı gelenler. Bu grupların ilk iki kısmı entegre olurken ve halk tarafından benimsenirken, son gelenler burayı geçici yurt olarak görüp, kendi memleketlerine dönme düşüncesi içindeydiler. Bu durum doğal olarak entegrasyonu zorlaştırmıştır. Çerkesler, Anadolu haricinde gittikleri yerlerde kültürlerini muhafıza etmiş olsalar da, bu coğrafya da muhafaza olunması güç olmuştur. Çerkes köylerinde yaşayanlar kapalı yaşamaya çalışsa da, şehre gitmeye başlandıktan sonra kültür muhafaza edilememiştir. Özellikle evlilikler yoluyla farklı kültürlerle karışım sonucunda kimliğin değişimi söz konusu olmuştur. İlk gelen gruptakiler, devlet içerisinde yüksek mertebelere yükselmişler ve özellikle istihbarat içinde güçlenmişlerdir. Teşkilat-ı Mahsusa’da ismi geçen Kuşçubaşı Eşref ve daha niceleri Çerkes kökenlidir. İttihat ve Terakki içinde de güçlü bağları vardır. Atatürk’ün çevresinde de Ali Fuat Cebesoy, Bekir Sami, Kazım Karabekir, Rauf Orbay gibi isimlerinde Kuzey Kafkasya ile ilişkileri vardır. Hatta Ali Fuat Cebesoy ve Rauf Orbay Abhaz kökenlidir. Son kitlesel göç edenler, kendi topraklarında bağımsız bir şekilde yaşamak için, menfaatleri gereği, Kurtuluş Savaşı döneminde hem İstanbul hem de Ankara hükümetleriyle bağlantı halindeydiler. Çerkes Ethem’in Yunanlılara katılmasına kadar, Çerkeslerle ilgili olumsuz düşünceler pek yaygın olmasa da, coğrafya da milliyetçiliğin yükselmesiyle bu sesler yükselmeye başlamıştır. Hatta Rıza Nur, Çerkes kökenli bir arkadaşıyla evlerini ayırırken, ev arkadaşı kendi eşyasını alırken olayı ‘’Çerkes değil mi bunlar hep hırsızdır’’ noktasına kadar getirmiştir. Bir tarafta Çerkes kökenli olan Ömer Seyfettin gibi Türkçülük ideolojisine kapılıp ‘’Türkçe konuşan tüm Müslümanlar Türk’tür’’ demek ne kadar garipse bu da o kadar gariptir. Atsız’ı da çıkıp ‘’Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’’ diye bir şey söylemiştir. Türk tarihi hakkında bilgisi olan biri de bu sözünün ne kadar boş olduğunu bildiğini düşünüyorum. Çerkeslere geri dönecek olursak, Atatürk döneminin sonuna kadar Türkiye, Kuzey Kafkasya için bir umut, sığınılacak güçlü bir yer olarak görülürken, 1940’lardan sonra bu durum değişmeye Türkiye güç kaybetmeye başlamıştır. 2. Dünya Savaşı’na kadar Türkiye güvenilir, güçlü konumdayken işler önce Almanya ve Japonya merkezine, 2.Dünya Savaşından sonra da ABD merkezine kaymıştır. Atatürk’ün dünya siyasetinde ne kadar etkili olduğu da burada belli olan bir şeydir. Atatürk dönemiyle ilgili olarak, 1920-1921 yıllarında Trabzon’da Enver taraftarı belli bir grup asker toplandığına dair bilgiler okumuştum zamanında, bu eser sayesinde bahsedilen grubunda Kuzey Kafkasya kökenli grup olduğunu görmüş oldum. Atatürk, Yunanlılara karşı başarı sağlayınca, ülkede destekçi sayısı daha da artmış ve Enver taraftarları bir şey yapmamış veya yapamamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye, Sovyetlerle arayı bozmak istemiyor, resmi olarak böyle gözükse de, alttan alta Kuzey Kafkasyalılara destek de veriyordu. Kendisinden sonraki dönemde, 2. Dünya Savaşında Şükrü Saraçoğlu, Alman görevlisine Ruslara karşı açıkça destekleyemeceğini ama kalbinin Ruslarının yenilmesini görmek istediğini belirtmiştir. Atatürk’ten sonra Türkiye’de Almanya’ya karşı sempati de çok fazla artmıştır. Özellikle Fevzi Çakmak, Almanya’nın yanında savaşa girme taraftarıydı. Bu yolda Kuzey Kafkasya ile olan bağlantılarını kullandırıp, Almanların orada etkinliğini arttırmışlardır. Rusya’yı zayıflatmak isteyen Japonlarda, Kuzey Kafkasyalılara destek vermeye sıcak bakıyordu. Netice de Ruslar savaşı kazanınca Kuzey Kafkasya topluluklarının bütün hayalleri boşa gitmiş ve gönüllü olarak Rusya’nın karşısında olup yakalanan esirler ya öldürülmüş veya ağır cezalara çarptırılmıştır. Türkiye’de dernekler kuran Çerkesler, kültürlerini koruma altında çalışmalar yapsa da bazen olaylar bu amaçlarının dışına çıktığı da olmuştur. Sovyetlerin dikkatini çeken olumsuz bir gelişme olunca, Türkiye’ye baskı yapıp, istedikleri kişinin teslimi veya sınır dışı edilmesini sağlamışlardır. 1960 yılındaki darbeye kadar dönem dönem baskıya maruz kalmış olsalar da, bu yıllardan sonra tamamen kültür derneklerine dönüşmüşler ve zamanla siyasetten uzaklaşmışlardır. Alıntılarımda da göreceğiniz gibi, son 150 yıl içinde etkili yerlere de gelmiş olan Çerkesler, bu toprakları kendilerine ikinci vatan olarak görmüşlerdir. Bu coğrafyanın en kalabalık üçüncü grubudurlar. Tahminimce haklarında çok fazla bilgi de toplum tarafından bilinmiyor. Bu eser sayesinde, en azından biraz bilgi sahibi olabilirsiniz. Birlikte yaşıyoruz ama birbirimizi ne kadar biliyoruz veya ne kadar merak ediyoruz? Başlangıç olarak okunabilecek bu eser, akıcı olup meraklılarına tavsiye edilir.
Türk Dış Siyasetinde Kuzey Kafkasya Siyasi Muhacereti
Türk Dış Siyasetinde Kuzey Kafkasya Siyasi MuhaceretiArsen Avagyan · Belge Yayınları · 20131 okunma
··
383 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.