Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

144 syf.
9/10 puan verdi
Gariplerin Kitabı’nda Abdulkadir Es Sufi, bir kütüphane müdürünün hayatını, hakikati arayışını, Müslüman oluşunu ve tasavvufu tanımasını anlatır. Londra Devlet Kütüphanesi Müdürü olarak çalışırken içindeki sıkıntı ve bunalımları, psikolojisini ve hayatı sorgulamasını bir hatıra defteri tadında yazar. Yazdığı anı defterinde Londra kütüphanesinde edindiği bilgilerin, mevki ve makamın, konforun onu tatmin etmediğini, yüzeysel bilgilerin hayatın anlamı ve nasıl yaşanacağı konusunda ona bir yol göstermediğini söyler. Londra Kütüphanesi müdürü iken odasında eski uygarlıklara ait olduğunu düşündüğü bir hat levhasının manasını okuyunca çok etkilenir: “Her arayan bulmaz, lakin bulanlar ancak arayanlardır.” (Beyazid-i Bestami) Kütüphane müdürünü, bir gün eski müdürün uzak doğu kökenli bir arkadaşı ziyaretine gelir. Onunla sohbetinde söylediklerine çok şaşırır: “Dostum sende bizdensin, aradığın şey uzakta değil, kalbindedir.” Kütüphane müdürü ve arkadaşları her hafta perşembe günü akşam buluşarak entelektüel konularda sohbet ederler. Genelde felsefe, sosyoloji ve dil bilgisi alanında uzman olan dostları ile sosyal ve psikolojik konularda fikir alışverişinde bulunurlar. Bu konuşmaların birinde Abdulkadir Es Sufi, Çinli bir bilgenin ve Fas’lı bir Şazeli Şeyhinin mektuplarını tercüme ettirerek okur. Arkadaşları bu sohbeti olağanüstü ilginç bulurlar, ama o aradığı hayatın esas anlam bilgisini bulamamıştır henüz. Bu duygular içinde, ruhi gerilim ve arayışın verdiği hüzünle gözlerinden yaş dökülerek biraz ferahlamak için çıktığı bahçede eski elbiseler içerisinde garip bir dervişle karşılaşır. Derviş adeta onun içini biliyormuş gibi gözlerine bakarak “Deveyi merkep pazarında bulamazsın” der. Ne yapmalıyım diye sorunca derviş O’nun gözyaşlarını eliyle silerken “Bu yol oraya gider” der. Sonraki günlerde Ian Dallas, kütüphanede eski yazma bir eseri incelerken kitabın sayfaları arasından bir kâğıt parçası düşer. Kâğıt parçasını tercüme cihazından geçirip okuyunca daha çok heyecanlanır: “Eğer gökyüzünün altında marifet arayanların ilminden daha önemli bir bilgi olduğunu bilseydim, hayatımı bu yola adar, onu buluncaya kadar da kimseye bir şey söylemezdim” (Cüneyd-i Bağdadi) Abdulkadir Es Sufi bu defa ‘marifet’ kelimesinin ve bilgisinin üzerine yoğunlaşır. Kendi kendine sorular sormaya başlar: “Nedir bu marifet?”, “İnsanın tüm hayatını vereceği ve asla vazgeçmeyeceği bilgi marifet midir?” diye. Bu gibi sorularla zihni ve gönlü dolmaya başlar. Kütüphaneye yakın bank üzerinde oturup düşünürken yine aynı garip dervişle karşılaşır. Derviş bankta yanına oturur ve kendi halinde konuşur gibi şu sözleri tekrarlar: “Marifet mi? Yoksa bütün istediğin bazı şeyler hakkında sıradan bilgi mi?” Abdulkadir Es Sufi, bu dervişle bir müddet sorular ve cevaplar üzerinde konuştuktan sonra “Ne yapmalıyım?” diye sorar. Derviş, “Böyle olmaz, önce alnın yere gelmeli” der. Şaşkınlıkla “Senin önünde mi?” der. Derviş “Elbette hayır! Kendisinden başka ilah olmayan Allah’ın önünde” diye cevap verir. Müdür, bulundukları parkın çimleri üzerinde secdeye kapanırken, içinde derin bir sükûnet ve derinlik hisseder Ian Dallas, o günkü duygularını şöyle anlatır: “Secde ettiğim yer, yeryüzü toprağıdır ve yanımda yöremde, üzerimde altımda, bir yıldızlar evreni dönüp durmaktadır. Ve hayatımda ilk defa yeryüzünde kendimi yurdumda hissettim. Alnım çimenlere değdiğinde hiç bir şey bilmediğimi anlamıştım. O ana kadar benim hayatım bir uykudan ibaretti. O parkta, çimenler üzerine secde ederken ilk olarak uykumu bozdum. Ve yarın şafakta bu garip dervişle çöle doğru yola çıkacağım. Eğer hakikati arıyorsanız, hayatınız bir daha eskisi gibi olmamalı.” Müdür’ün günlüğünü takip ederek Gariplerin Kitabı’nı arayan ve Hakikat-Marifet yolculuğunu bir belgesel tadında yazan Abdulkadir Es Sufi, kitabın devamında Müslüman oluşunu, hissettiklerini ve gönül-zihin dünyasındaki değişimleri anlatır. Müslüman kişilerin hayatları ile İslamiyet’in özü hakkında bildikleri arasındaki tezatlar onu şaşırtır. Geleneksel değerler, İslam dünyasında kadının yeri, kanlı bir tarih vs. gibi daha önce zihnindeki sorular onu huzursuz eder. Yaşadığı iç çatışmalardan bir arkadaşının sözü ile çıkış bulur: “İslam bu değil. İslam’ı çarşıda yan gelip yatarak bulamazsın. Kamil mümin birine az, pek az rastlarsın” Ian Dallas, Müslüman olduktan sonra İslam’ı tam yaşamak için bir arkadaş grubuna ve mürşide ihtiyacı olduğunu anlar. Her gördüğü Müslümanda irfan ve gönül dünyasını geliştirecek hikmetler arar. Allah dostlarının yazdıklarını okumaya başlar, Beyazıd-ı Bestamî, Şiblî ve Cüneyd-i Bağdadî gibi mürşidlerin hayatlarını ve sözlerini okur. Onlarda gördüğü hikmet ve irfanı öğrenebileceği bir mürşid arar. Gördüğü derviş meşrep birkaç meczubun halinden etkilenir. Ama onların müstağni ve münzevi hali karşısında aradığının onlar olmadığını anlar. Afrika’da katıldığı bir zikir ve Kur’an meclisinde adeta tüm vücudunun zikrettiğini hisseder. Zikir meclisi sonrası okunan Kuran-ı Kerim’in gönüllerini nasıl berrak bir pınar gibi yıkadığını hisseder. “Cennet bahçelerinin yanından geçerken durun ve onlara katılın, o bahçeler zikir meclisleridir.” Hadisi şerifinin manasını ilklerine kadar hisseder. Bu günlerin ardından tanıdıkları bir imam vasıtasıyla bilinen bir mürşidi bulmak için yola çıkar. Birkaç konak yerinde bulamadıkları mürşidi ile bir bedevinin evinde karşılaşır. Anlattığı gibi o mürşidi ararken, aslında mürşidi onu bulmuştur. Onun yanında otururken içinde duyduğu sükûnet ve sıcaklığı sonraki yıllarda kitabında anlatır. Ian Dallas’ın daha sonraki eğitim dönemi mürşidinin tanında ve diğer dervişlerle birlikte geçer. İslam’ı, Kuranı ve sünneti bu dergâhta yaşayarak öğrendiği gibi hayatı ve nefsin oyunlarını da öğrenir. Tasavvufta ilk imtihanı kahvaltı alışkanlığı yüzünden olur. Dervişlerle aynı sofrada birlikte kahvaltı yapmak istemeyen eski müdür, bunun nefsinin bir oyunu olduğunu anlar. Tasavvufun ilk dersi, dervişlerle birlikte aynı sofrada az ve huzur içinde yemektir. Tasavvufta fark ettiği diğer bir dersi ise yalnızlık üzerinedir. İlk zamanlarda yalnız kalmak, derin düşüncelere dalmak istemektedir. Ama dervişler basit bahanelerle hep yanında olurlar. Sonra bunu fark eden bir derviş “Peygamberimiz, şeytan tek adamla beraberdir” buyurmuş diye onu güzellikle uyarır. Abdulkadir Es Sufi, dervişlere ısrarla tasavvufun ne olduğunu sorar. Sonunda aldığı cevap gönlünü tatmin eder. “Tasavvuf; Allah’ın emir ve yasaklarına uymak, O’nu sevmek ve yarattığı her şeye karşı merhametle davranmaktır, böceklere bile! Hepsi bu kadar…” Gariplerin Kitabı’nda da anlatıldığı gibi, yaşanan çağın buhranları karşısında ruhu köşeye sıkışan ve bir çözüm ve hakikat yolu arayan ‘garipler’ için her dönemde Allah dostları ve Gönül sultanları var. “Her arayan bulmaz ama bulanlar ancak arayanlardır.” Bir hakikat yolcusunun hatıralarını anlatan Gariplerin Kitabı, bir dizi film olarak yayınlansa çok insana tesir eder diye düşünüyorum. Muhibban-i Kütüb olmam(n)ız dileğiyle!…
Gariplerin Kitabı
Gariplerin KitabıIan Dallas · Kalem Yayınevi · 2021797 okunma
·
1 artı 1'leme
·
2.723 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.