Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

96 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Modernite, Çoğulculuk Ve Anlam Krizi Peter L. Berger Thomas Luckmann Kitap, Mustafa Derviş Dereli çevirisi ile 2015 yılında Heretik yayınlar da çıkmıştır. Kitap içerik olarak yedi bölümde ve yüz sayfadan oluşmaktadır. Bölümler daha çok alt metin şekildedir. Bu bağlamda; genel konular bakımda modern dönemle birlikte toplumsal alandaki temel değişim dinamiklerine odaklanmaktadır. Özelikle insan bilinci ve toplumsallık arasındaki ilişkilerin tarihselliği vurgulamaktadır. Modern dönemle birlikte hassaslaşan toplumsal dokuların tekrardan tartışılmaya açmaktadır. Ve yeni dönemle birlikte ortaya çıkan çoğulcu toplumsal teorin ve anlam krizine ilişkin hususlar birlikte yeni toplumsal alternatifler irdelemeye çalışılmıştır. Kısaca kitabın geneline bakacak olursak. Yazara göre anlam; “ insan bilicinde – yani bir beden içerisinde bireyleşen ve bir şahıs olarak sosyalleşen bireyin bilincinde – inşa edilir. Bilinç, bireyleşme, beden özgürlüğü, toplum ve şahsi kimliğin, tarihi- sosyal inşası, türümüzün, üzerinde düşünme ihtiyacı bile hissedilmeyen ırksal ontojenezimizin karakteristik özelikleridir.”(Berger, Luckmann,2015)1 Böylece yazar göre; insanlar zamanla birlikte bilinç edinir ve bu bilinç önceden belirleyen bir şey yoktur. Bu anlamda insan zamanla bireyselleşme ve sosyalleşme sonucunda anlamlı bir bilinç edinir. Bireyin doğumu ile birlikte içinde yaşamış olduğu doğal çevre de, anlam bu süreçte oluşur. Bu bağlamda oluşan sosyal anlam ve sosyal ilişkiler, karmaşık anlam ilişkileri yaratır. Anlamın basit katmanları bireyin özel tecrübesi ile oluşur fakat daha çetrefilli ve daha karmaşık yüksek katmanlar yaratılması sosyal eylem içindeki öznel anlam bağlıdır. Ancak bu eylem deneyim herhangi “bir yerde doğar”, bilinçle “bir zamanlar” oluşur. Bu bağlamda deneyim ve eylem ile ilgili bireysel çözümler “ birincil” kurumlar dediğimiz soyut ve somut yapıları yaratır. Bu hususta ortaya çıkan toplumsal değerler bir etkileşimin eylemselliği dönüştürmüştür. Bu yüzde, toplumsal anlamda üretilen; toplumsal kurumların beli bir karşılığı vardır. Özelikle toplumsal nesnelleştirilen ve işlenen anlam stokları, toplumsal olarak muhafaza edilir ve bu kurumlar tarafında korunarak uygulanır. İnsanın çocukluk evresinde, bu anlam stoklarında beslenir ve hayatlarında uygulayarak benimserler. Ve bu beli bir eylemsellik doğrultusunda oluşur. Toplum bu konuda bireylerde beli bir tutarlı ölçülere göre kendine özgün bir anlayışla ifade eder. Bu durum toplumda topluma, dönem dönem değişiklikler arz eder. Bu yüzde, toplumsal anlamda bireyin tıkandığı ve anlam krizlerine yol açan husus, toplum üyelerin kendilerinde beklenen anlam uyumunda bozulmalar yaşanması ve bunun uygulamada sıkıntılar yaşanmasıdır. Bu bağlamda yazara göre, toplumların kendine has ortak değerler söz konusu ve bunun aksi bir durumunu tartışmak gereksizdir. Yine de mevcut dünya sisteminde kapsayıcı düşünce ve değer yargıları sorgulamaksızın kabul edilmesi, doğalında beli bir bozulma ve tıkanmayı da beraberinde meydana getirir. Özelikle günümüzde modern toplumlarında etkinlik kazanan ve gittikçe yaygınlaşan çoğulculuk anlayışı üzerinde tartışılması gereken önemli bir fenomendir. Yani çoğulculuğun; toplumda heterojen olan yapıların beli bir düzen içerisinde bir sisteme kavuşması konusu da yapıcı bir işleve sahip olduğunu dile getirilirdi. Böylece tolerans değerleri ve hoşgörü temeli bir düzen yaratacağı esas alacağını düşünüldü. Ancak bu durumdan dolayı ortaya çıkan sonuçlara bakıldığın da, çoğulculuk genel kurumsal ve temel değerler yerine çoğulcu formu aynı zamanda öznel – özneler arası anlam krizine yol açacaktır. Bu hususta, insanlık tarihi boyunca din gibi geniş bir alana sahip toplumsallaşma olguların etkin olması ile toplumlar yaşamlarını devam etmişler. Yazara göre; bu durum modern dönemde çoğulcu anlayıştaki; her özne kendine göre özel bakış acısı ve yaşama isteği; bu doğal toplumsal parçalanmaya yol açmıştır. Böylece modernite, yerleşik anlam ve değerler sistemleri büyük ölçüde ortada kaldırdı. Avrupa merkezli seküler anlayış ancak sınırlı sayıda anlam değerleri üretebilir. Çünkü savunmuş olduğu çoğulculuk engel konumundadır. Özelikle şehirleşmenin yaygınlaşması, nüfusun çoğalması, piyasa ekonomisin hakimiyeti gibi etmenlere karşı ancak yeni bir anlayışla hukuk kuralları, sivil toplum ve kitle iletişim yoluyla beli bir düzen yaratmaya çalışabilir. Bu yeni yöntemlerle yapısal anlam krizleri aşılmayı hedeflenmektedir. Modern çoğulculuk aklıselim bilgiyi tartışılır duruma getirdi. Özelikle tekil ve şahsi konuların çoklu yoruma maruz kaldığını belirtmektedir. Ve böylece her yeni yorum kendine göre yeni kurum ve eylemselikleri yaratı. Bu yeni durumun kurumlar vasıtası ile kendine bir anlam katmaya çalışmaktadır. İnsanların yeni kurumsal roller, kimlikler, yorum şemaları, değerler ve dünyayı kefşetme yoları hakkında düşünmeye yol açtı. Yazara göre, çoğulculuk sürekli alternatif sunması ve bu alternatifleri düşünmeye zorlanması, bütün yerleşik kuralları ortada kaldırmaya yol açtı. Din olgusunun bir zamanlar keyfini sürdürdüğü otoritesini bugün sorgulanmaktadır. Bu bağlamda modern öncesi “birincil kurumlar” arasında olan din olgusu merkezi bir konuma sahipti. Bu merkezin sarsılması ve buna benzer köklü olguların yerini tutacak “yeni şey” yoğun bir şekilde tartışıldı. Modern dönemde öne çıkan radikal bireyciliğin nihayetinde bir bencilik haline geleceği gibi, radikal toplumcu düşüncelerin en sonunda mutlak totaliter rejim haline gelir. Modern toplumların yaygın temel özeliği eylemlerin kendine özgü kurumsal alanlarda bütünüyle farklılaşmazlar. Bu bağlamda çoğulculuğa karşı geliştirilen reaksiyonlar tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Özelikle radikal değerlerin koruma esnasında, zayıf grupların eylemlerin kontrol altına almak isteği “kökenin” konum alışı öz yıkıma sebebiyet verebilir. Toplumlardaki refah anlayışı öznel ve özneler arası arsında anlam krizine yol açar. Bu yüzde modern toplumun temel yapısı, başlangıç aşamasındaki anlam krizine yol açmaktadır. Yazara göre; Bu durum karşısında önleyici “ aracı kurumlar ” bunlar modern toplum nicel ve nitel özeliklerine göre başarı sağlayabilir. Değer başarı oranı artırılırsa yapısal farklılaşma ve modern çoğulculuğun negatif sonuçları ile baş edilebilir. Aracı kurumlar kökeni temsil etmeyen inanç ve anlam toplulukların oluşturduğu “küçük yaşam dünyaları” teşvik ettiği çoğulcu bir” sivil toplum “ taşıyıcıları olarak geliştirdiği yerde desteklenmeli. Ancak arayıcı kurumlar kimliklerde her zaman kolay gerçekleşmez. Ancak yaptıkları etki yoluyla ön plana çıkabilir. bu yüzde modern dönmede sivil toplum kurumların yaygınlık kazanması sonucu bu anlam krizleri bir ölçüde aşılabilir.
Modernite, Çoğulculuk ve Anlam Krizi
Modernite, Çoğulculuk ve Anlam KriziPeter L. Berger · Heretik Yayıncılık · 201524 okunma
·
205 görüntüleme
Roquentin okurunun profil resmi
Bir kitap da sen yazmışsin bu nasıl inceleme böyle:)))
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.