Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

II Son dadandığım yer bir rulet kumarhanesiydi. Burası öyle bir yerdi ki, kendimi oraya gitmekten alıkoyamıyordum. Yanımda da beni kumarla tanıştıran prens vardı. Burada en çok tutulan kumar “bank”tı. Büyük zenginler geliyor, ortada korkunç paralar dönüyordu. Bir süre sonra burası da bana itici gelmeye başladı, çünkü buraya gelen birinin kum gibi parası olmalıydı. Üstelik gelenlerin çoğu saygısız kimselerdi ve sosyeteydi. Prens bunlardan hoşlanıyor, daha kötüsü beni de yanında sürüklüyordu. Kumar oynamak ve bu tiplerle sohbet Prensin son tutkusuydu. Ama prens, içeri girince beni bırakıyor, dostlarıyla tanıştırmıyordu her nedense. Ben de tam bir yabani gibi davranıyordum. Bazen bunu o dereceye vardırıyordum ki, hareketlerim herkesin gözüne batmaya başlıyordu. Oyun masası başında bazen şununla bununla konuştuğum da oluyordu. Ama bir defa kendisiyle yalnız konuştuğum, hatta gülüştüğüm, elindeki kâğıdı da tahmin ettiğim bir bayla ertesi akşam odalardan birinde karşılaşınca selamlaşmak istemiştim; ne dersiniz, beni tanımadı bile. Daha kötüsü, yapmacıktan bir şaşkınlıkla yüzüme baktı, gülümseyerek yanımdan geçti gitti. Bu yüzden bir zaman sonra orasını bıraktım, başka bir batakhaneye dadandım. Buraya başka bir ad veremeyeceğim. Burası, bir odalığın idare ettiği oldukça iğrenç, küçük, pis bir yerdi. Sahibi olan odalık, oyun oynanan salona hiç uğramazdı. Burada her şey pek açıktı. Subaylar, zengin tüccarlar da gelmekle birlikte, her şeyde bir kirlilik vardı. Ama birçoklarını çeken de zaten buydu Sonra orada çoğu zaman şansım açılıyordu. Ama bir gün oyunun tam kızıştığı bir sırada tanımadığım iki kumarcının dövüşmesiyle sona eren çirkin olaydan sonra orayı da bıraktım. Artık son takıldığım yer Zerşçikov’un kumarhanesiydi. Ruletin sahibi emekli bir subaydı. Kumarhanesinde akşamlar da oldukça iyi, askerce geçer, namusla şeref meselelerinde pek titiz davranılır, kısa konuşulur, daha çok iş görülürdü. Örneğin şakacılara ve mirasyedilere burada rastlanmazdı. Bundan başka banko karşılığı oynanan para yüksek bile sayılabilirdi. En çok da ruletle banko oynanırdı. Ekim ayının on beşinci gününün akşamına kadar orada yalnız bir iki defa bulunmuştum. Zerşçikov da galiba beni görünce tanıyordu; ama henüz hiç kimseyle tanışmıyordum. Aksi gibi prensle Darzan da o akşam gece yarısına doğru benim bırakmış olduğum öteki soylu haylazların kumarhanesinden dönüşte Zerşçikov’a uğramışlardı. Bu yüzden ben de o akşam yabancıların arasında bir yabancı gibi kalmıştım. Bir okurum olsa da, maceralarıma dair bundan önce yazdıklarımın hepsini okusaydı, sosyete için yaratılmış bir insan olmadığımı kendisine anlatmama şüphesiz ki hiç gerek kalmazdı. Bir defa toplantılarda nasıl davranacağımı bilmem. Kalabalık bir yere girdiğim zaman bütün bakışların beni elektrik cereyanı gibi sarstığını duyarım. Evlerde değil, tiyatro gibi yerlerde bile tüylerim diken diken olur. Bütün bu ruletlerde, toplantılarda kendime göre bir tavır takınmasını bir türlü beceremedim gitti. Bazen fazla yumuşaklığım, kibarlığım için kendime kızar, bazen durup dururken kalkar kaba bir hareket yapardım. Hâlbuki benimle kıyaslanamayacak kadar alçak olan kimseler bile orada kendini beğenmiş bir tavır takınmasını biliyorlardı. İşte beni en çok kudurtan da buydu ya, bu yüzden gittikçe soğukkanlılığımı kaybediyordum. Şunu da dosdoğru söyleyeyim ki yalnız şimdi değil, daha o zaman bütün o topluluk, her şeyi söylemek gerekirse, kumarda kazandığım para bile, artık bana tiksinti, üzüntü veriyordu. Oynarken büyük bir zevk aldığım kumar da beni sıkmaya başlamıştı. Bütün bunlar, yani bütün o insanlar, kumar oyunu, başlıcası onlarla birlikte ben kendim, çamurlara bulanmışım gibi geliyordu bana. “Kazanır kazanmaz, hepsine birden hemen tükürür geçerim!” diyordum. Gece oyunundan sonra şafak sökerken odamda uykuya daldığım sırada bunu her defa tekrarlıyordum. Parayı hiç sevmediğimi göz önünde tutacak olursak, bu kazancın benim için bir değeri kalmıyordu. Her zaman bu gibi hâllerde söylenen beylik sözleri tekrar edecek değilim. Kısacası sadece oyun oynamak, kamçılanmak, zevk duymak, kaybı göze almak, kumar oynama ihtiyacını yerine getirmek diye kendimi avutmayacağım. Paraya korkunç ihtiyacım vardı, bu yol benim yolum, bu ‘ülkü’ benim “ülküm” olmasa da, öyle yahut böyle o zaman yine de bir tecrübe olmak üzere bu yolla da kazanmayı denemeye karar vermiştim. Beni bu işe kışkırtan şu kuvvetli düşünceydi: “Kuvvetli bir iraden olduktan sonra mutlaka milyoner olabileceğine inanmadın mı? İradeni denemedim mi? Öyleyse kendini burada da göster. Rulet masasının başında, ülkün için gereken iradeden daha fazla iradeye gerek var mı yani?” İşte kendi kendime tekrarladığım sözler. Kumar oyununda insan, keskin zekâsını kullanabilir, dahası sakin olursa hep başarır. Hesaplı hareket edildiği zaman kör rastlantının sertliğini yenmemenin imkânsız olduğuna şimdiye kadar inandığım için o zaman irademe bir türlü sahip olamayışımı, tıpkı bir çocuk gibi kendimi kumarın etkisine kaptırdığımı görerek gittikçe sinirleniyordum. “Açlığa dayanan ben, böyle budalalıktan kendimi koruyamayacağım ha!”, İşte beni huylandıran buydu. Üstelikne kadar gülünç, aşağı bir duruma düşmüş olursam olayım, bir gün onların hepsini hakkımda edindikleri izlenimi değiştirmek zorunda bırakacak olan kuvvetli hazinenin içimde yattığını anlayışım, o zaman hayatımın biricik kaynağını, ışığını, gururunu, silâhını, avuntusunu oluşturuyordu. Başka türlü olsaydı, belki kendimi daha çocukken öldürürdüm. Bunun için kumar masası başında acınacak bir varlığa döndüğümü gördükçe sinirlenmememe imkân var mıydı? İşte bu yüzden de kendimi oyundan alamıyordum. Şimdi bunu çok iyi anlıyorum. Bundan başka onurum da kırılıyordu. Kumarda kaybetmem beni prensin, Versilov’un, herkesin, hatta Tatyana’nın karşısında küçük düşürüyordu. Ben öyle sanıyordum, içimde böyle bir duygu vardı. Artık bir şeyi daha açıklamak istiyorum: Daha o zaman kendimi eğlenceye kaptırmıştım; lokantada yediğim yedi tas yemekten, Matvey’den, İngiliz mağazasından, berberimin düşüncesini dinlemekten, daha bilmem nelerden vazgeçmeme artık imkân yoktu. Bütün bunları o zaman da anlayabiliyordum ama sadece elimi silkip geçiyordum. Şimdi ise bunu yazarken utancımdan kızarıyorum. III
Sayfa 780Kitabı okudu
·
237 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.