Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Ad Koymak - Lakap - Soyadı Hepimiz Dede Korkut'un "Boğaç Han" hikâyesinden, Eski Türklerde çocuklara adlarının bir beceri gösterdikten sonra konulduğunu biliriz. Ad koymanın tarihi bize inanç yüklü bir dünyadan seküler bir dünyaya geçiş sürecini göstermektedir. Bir insanın veya eşyanın adı onun özüne ilişkin bir nitelik olarak görüldüğünden, konulacak adla o adi taşıyacak" kişinin uyum göstermesi gerekir. Birçok klanda ölen kişinin ruhuyla doğan çocuğun ruhu şad olsun manasında bağlantı kurulduğundan, doğan çocuğun akrabalık derecesi ve doğum zamanına göre konulabilecek ad listesi oldukça daralmakta, bazen bütünüyle bilinir olmaktadır. Erkek çocuklara büyükbabanın adının konulması Anadolu'da oldukça yaygın bir gelenektir. Bazen konulan adda yanlış yapıldığında çocuk hastalanmakta, adı taşıyamamakta ve ağır gelen ad değiştirilmedikçe iyileşmemektedir. Ad, kişinin niteliğine ilişkin bir bilgi içerdiğinden, olası düşmanlarca bilinmesi sakıncalı durumlar yaratabilir. Çünkü birine büyü yapabilmenin kapılarından biri adını bilmektir. Hamaset edebiyatında, filmlerde duyulan "Yiğidim, adını bağışlar mısın?" sorusu, kabaca ünsalma, taninıp tanınmama konusu değil, kendi hakkında önemli bir bilginin yabancı biri tarafindan öğrenilmek istenmesinin hoş karşılanmayabilmesinden kaynaklanmaktadır. Dursun, Durmuş, Satı, Satılmış, Hediye, Omür, Yaşar gibi adlar çocuk ölümlerine karşı tedbir olarak konulan adlardır. Bebekleri ölen aileler, bu adları tercih ederek, ad büyüsü yapmaktadırlar. "Satmak" kökünden türetilen adlarda, bebeğe musallat olan kötü ruhları, bebegin o aileye ait olmadiğına, başkasına satildığına inandırarak kandırma hilesi yatmaktadır. Bazı yörelerde bebek, "satıldıği" yeni anasının eteklerinin altından geçirilip yakasından çıkartılarak satma işlemi, gerçekte doğurma işlemi yapılmaktadır. Eski Türkler de aynı yöntemi uygulayarak kötü ruhları bebeklerin değersizliğine inandırıp kaçırtmak için çocuklarına Italmas(z), Itboku, Çoçkabay (domuzbay) gibi adlar koymuşlardır.Ad büyüsünün bir cephesi de istenmeyen çocukların doğmasını engellemek için konulan Yeter, Döne, Kafiye, Soner, Sonay gibi adlardır. Erkek evlat isteyip de kızı olan aileler ise bu arzularının gerçekleşmesini kızlarına koydukları adlara bağlarlar. Yeter, Döne, Songül gibi adlar bu amaca da hizmet ettiği gibi Orta Asya ve Anadolu'da Ulbolsun,Turterim, Tamamgül, Gelsinbay ve Kibrıs'ta kullanılan, aslı Arapça "inci gibi" anlamına gelen Dürriyye olmasına rağmen Türkçe "dur"dan geldiği sanılan Duriye bu adlardandir. Dünyanın en yaygn adları Tevrat'tan alınan, üç dinin de benimsediği adlardır. Ikinci Meşrutiyet döneminde Türkçülük akıminın kuvvetlenmesinden sonra çocuklara Cengiz, Attila gibi adlar koymanın veya Türkçüler arasında böyle adlar-mahlaslar almanın yaygınlaşması uzerine, dönemin tanınmış Islamcılarından ve sonranın felsete hocası Babanzade Ahmet Naim, bu pagan adlara ateş püskürmüş, Yani, Hristo adlarinın bizler için daha tanıdık ve makul oldugunu yazmiştı. Avrupa'da da Hiristiyan dünyasına ait olmayan pagan adlar yaygindir, Tanınmış bazı Avrupalı adlarin anlamları șöyledir: Gerald: mizrak taşiyan, Bert: parlak, aydınlık, gösterişli, Albert: onurla aydınlanan Robert (Rupert, Rupprecht): ünle aydınlanan, Herbert: orduyu aydınlatan, ordunun işıği Lambert: ülkeyi aydınlatan, Bertram, Bertrand: parlak karga, Bernard: ayı gibi kuvvetli Eberhard: yaban domuzu gibi kuvvetli, Adolph: soylu kurt, Rudolph: ünlü kurt, Louis, Lewis, Ludwig, Luigi, Lagos: cesur savaşçı, Ursula: dişi ayı, Germence Theo- (halk, insanlar) örneğin Theodoric: insanlararasında güçlü olan Yunanca Theos (Tanri), örneğin Theodore, Dorothea: Hüdaverdi Germence Ed- (zenginlik), örneğin Edward: zenginlikleri bekleyen Eski Yunanlar atı çok sevdikleri için "hippo" yani "at"la başlayan adlar almışlardı; en ünlüleri Hippokrates olmak üzere, Hipparkhos, Hippias Hippodamos, Hipponaks tarihe geçen at adlılardır. Aristophanes'in Bulutlar oyununda kahramanın oğlu at merakıyla babasını borca sokmuş olduğu gibi, annesi de oğluna, zenginler gibi atlı ad takmak istemiştir. Romalılarda ise erkek önadlarının sayısı çok azdır; hemen hemen tamami Aulus, Gaius, Decimus, Lucius, Marcus, Numerius, Publius, Sextus, Servius, Titus, Tiberius gibi yaklaşık yirmi addan ibarettir. Bu önadların ardna soyun adı (nomen gentile), baba adı ve kabile (tribunus) adı eklenirdi. Örneğin: M. Junius L. f. (=Lucii filius)Stellatina'nın anlamı, Iunia soyundan Lucius'un oğlu Stellatina kabilesine mensup Marcus'tu. 10 3. yüzyılın başından itibaren kabile adı yerine cognomen yani aile adı kullanılmaya başlandı. Orneğin G. lulius Caesar'ın anlamı lulia soyunun Caesar kolundan Gaius'tur. Romalı kadınların ise genellikle önadlari yoktur, yalnızca aile adını kullanmişlar, bazen önadlarını aile adlarnın sonuna eklemişlerdir. Ailede birden fazla kız çocuğu varsa onları sırayla Birinci (Prima), Ikinci (Secunda), Uçüncü (Tertia) vb. diye adlandırıyorlardı. Kadınlar çoğu zaman evlendikten sonra da kocalarının değil, babalarının aile adını taşıyorlardı. Türklerde eski geleneğin devamı olarak, doğum gününde yaşanan olaylara gore, ornegin düşman o gün yenildiyse Yağıbasan, konuk geldiyse Konukkeldi, aş verildiyse Aşbergen gibi adlar veya obanın kuruldugu yere gore Uralbay, Idilbay gibi adlar konulmaktadır. Anadolu'da Arif, Arife, Bayram, Cumali, Recep, Şaban, Ramazan, Bahar, Seher, Hilal, Mevlüt, Miraç, Kadir, Kadriye gibi doğum gününü belirleyen adlar yaygındır. Ad koyma hakkı aile büyüklerinden bebeğin anne babasına geçtikce, geleneğin yerini kişisel tercihlerin alacağı düşüncesiyle ve büyü, din döneminden sonra milliyetçilik döneminin başlamasıyla "milli-hamasi" duygularla Atalay'ın 1935 ylında yazdığı kitaba göre, çocuklara konulabilecek tarihi Türk büyüklerine ait adlardan bazıları şunlardır: Yarbalak, Yabaneri, Yaramiş, Yancuklu, Yavaş, Yatman, Yamuç, Yumdede, Yorunç, Yağmurcu, Yusunut vb. Saatli Maarif Takvimi'nin (bkz. Duvar Takvimi) yıllar süren "bugün doğacak çocuğa ad" köşesine bazı yörelerimizde başvurulması gerekmez. Çünkü çoğunlugu yörenin saygin yatirlarından kaynaklanan adlarla çocuklara örneğin Sivas'ta Ahmet Turan, Elazığ'da Hidır, Gaziantep ve Kahramanmaraş'ta Ökkeş, Kahramanmaraş ve Diyarbakır’da Zülküf ve türevleriyle Şehmuz, Tunceli'de Veysel, Besni'de Vakkas adları konulmaktadır. Trabzon'da 1990' lardan itibaren Temel adnin artik konulmaz olmasına karşın, aslında bu yörenin klasik adı Ilyas'tır. Türkiye'de büyüklere adlarıyla seslenilmemesi, akraba olmayanlara da adlarının peşine ağabey, amca, teyze takılarak hitap edilmesi görgü gereğidir. Küçüklerin büyüklere adlarıyla seslenememeleri adın büyüsel güç taşıdığı inanışıyla ilgili olmalıdır. Gelinlerin, kocalarının akrabalarıina adlarıyla hitap edememesi âdeti bu inanışın ne kadar güçlü olabileceğini örnekleyecektir. Örneğin Trabzon'da gelin, kayınbabası izin vermedikçe onun yanında konuşamaz. Yaşlandıkça bu izin alınabilmektedir ama adını ağzına alabilmesi mümkün değildir. Bu tabunun ne kadar güçlü olduğu, Kazakistan'da kayınbabasının adı Mehmet olan gelinlerin kelime-i şahadet getirirken "Lailaheillallah beybabam adı resullullah" demelerinden anlaşılmaktadır. Lakap yaygınlığının bir nedeni de ad tabusu olmalıdır. Soyadı bulunmadığından insanların birbiriyle karıştırılmasına engel olacak biçimde lakaplarıyla anılması köy toplumundan Osmanlı devlet ricaline kadar yaygın bir gelenek olmuş, tarihçilere de önemli bir kolaylık sağlayacak biçimde birçok devlet adamı lakaplarıyla tarihe geçmiştir. Son dönemde Osmanlılar baba adlarını ikinci ad olarak alarak (kadinlar bazen kocalarının adlarını), lakap ve soyadı açmazını aşmaya çalışmişlardır. Lakaplar arasında Pasaklı Raziye, Zilli Zarife, Benli Belkis gibi genel nitelik kazananlar da vardır. Gittikçe kullanımdan düşmekle birlikte çeşitli uluslara da lakap takılarak, bu lakaplar arkalarından olduğu gibi yüzlerine karşı da kullanılmiştur. Örneğin bir Alman'a Hans diye seslenmek normaldir; Rus Ivan, Amerikalı Co'dur. Türkler askerlerinden Mehmet, Mehmetçik diye söz ederken, ABD'liye göre Amerikal Uncle Sam (Sam Amca), Ingiliz'e göre tipik Ingiliz John Bull'dur. Cin'de 1O 2852'de soyadi almanın zorunlu tutulduğu söylenir. Milyarlık Çin de soyadi sayısı dort yuz civarindadır, dolayısiyla milyonlarca Çinli aynı soyadını taşır ve 1911 Devrimi'ne kadar aynı soyadıni taşıyanlar evlenemezdi. Batıda soyadı kullanımı Roma Imparatorluğu'nda başlamıştir. Ortaçağda gerileyen uygulama sonra çok yavaş bir sureçle fakat butun Avrupa'ya yayılarak gelişti. Ingiltere'de soyadı âdeti 1000 yıllarında başladı, 13. yüzyıldan itibaren yaygınlaştı ve ancak 1600 lerde herkesin soyadı oldu. Bugün Ingiltere'de soyadi Smith olanların sayısı 700 bine yakındır, adı John soyadı Smith olanlarsa 10 bini aşar. Isveç te soyadi Johannson olan nüfus çok kalabaliktir ve son yıllarda bu soyadını değiştirenler artmaya başlamış,hükümetin de teşviki ile bu sayi yilda 10 bine ulaşmiştıir. Avrupa'da yaşayan Yahudilere ise zorla soyadı verildi ve Hiristiyanlarn kullandığı soyadlarini almaları yasaklandı. Türkiye'de soyadı, Japonlarda olduğu gibi, modernleşme-Batılılaşmanin gereklerinden biri olarak 1934'te yürürlüge giren kanunla mecburi oldu. 1926'da Medeni Kanun'un kabul edilmesine, 1929 da soyadi kanunu için çalışmalara başlanmasına rağmen, soyadı kanununun bu kadar gecikmesinin nedeni araştırılmaya muhtaçtır. Kanun hazırlanirken, aşiret adlarnın soyadı olarak alınamaması, soyadlarının gülünç ve iğrenç olamayacağı gibi hükümler tartışılmış, ancak kanun hükümetin önerdiği biçimle kabul edilmiştir. Geleneksel aile adlarına karşin, kardeşlerin bile ayrı soyadları seçmesi teşvik edilmiştir. Ayrica kanun unvan ve lakapların kaldırılmasıyla desteklenmiştir. Kaldırılan lakaplar yalnızca bey, efendi, paşa unvanlarından ibaret değildir; Osmanlı bürokrasisi yazışmalarında her rütbe için belirlenmiş ve kimin Kime yazdiğına göre ayırt edilmiş hitap usulleri silsilesi vardı. Orneğin, yazinin yazıldığı makama göre "semahatlü efendim hazretleri", "utû-Tetlu efendimiz hazretleri", "mekremetlü efendim" vb. diye hitap etmek zorunluydu. Bazı bölgelerde soyadı tescili için nüfus dairelerinde izdiham oldugundan, tescil işlemi ilan edilen günden öne alınmiş, bazı bölgelerde ise 1938'e kadar soyadı almayanların çoğunlukta olduğu görülmüştür. Ancak Japonlar soyadını günlük ilişkilerde de ad yerine kullanmaya başlarken, bizde resmi yazışmalarda aynı donemde türetilmiş olan Bay ve Bayan sözcüklerinin adlara eklenmesi tercih edildi; lakap ise en verimli ve direngen ortamı öğrenci ve futbol dünyalarında buldu. Iş dünyasından başlayarak soyadıyla hitap etme 1990lh yıllardan itibaren yaygınlaşır oldu. Türkiye'de Kuzey ülkelerine kiyasla ne adlarda, ne soyadlarda ezici bir yiğilma görülmez. "Devletin verdiği" soyadlar olmaları nedeniyle, Yalmaz, Kaya, Demir, Sahin ve Çelik en çok rastlanan soyadlarıdır 2010 lara doğru nüfus kayıtlarımız internet ortamına girerken yapılan hayırls bir işle genel müdürlüğün sitesine bazı istatistikler konmuştur, buna göre, erkeklerin klasik adlar dişında en çok kullandğı ad Yaşar, 240 bin küsur kişinin adıyken, kadınlarda en yaygın olan benzer kategorideki ad Satı'yı yalnız 125 bin küsur kişi taşımaktadır.
·
700 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.