Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

456 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
AKP Ekonomide Ne Yaptı?
İmge Kitabevi son zamanlarda harika çalışmalara öncülük ediyor. "Halkın Not Defteri Dizisi" adı altında hafızaları tazeleyecek, geçmişin tozlu ve saklı yerlerinde kalan gerçekleri ortaya çıkaran çok önemli bir eser. Üniversiteye girdiğim günden beri son 13 yıldır okuduğum tüm kitaplardan notlar alırım. Özellikle Ak Parti iktidarının bu ülkede açtığı derin çatlaklar üzerine. İşte İbrahim Ekinci şu soruyu sorarak çok değerli bir çalışmayı gün yüzüne çıkartmış. "AKP ekonomide ne yaptı?" 《》 Bakın burada körü körüne bir muhalefet yapıldığını düşünmeyin. Ön yargıları bir kenara bırakın. Zaten ülkenin bugün geldiği hali görecek olursak, aslında bunun tesadüf olmadığını anlarsınız. Kitapta bahsi geçen tüm veriler Cumhurbaşkanlığı, TÜİK ve ilgili bakanlıklara ait. Yani çarpıtma yok. Toplanan trilyonlarca lira verginin, satılan kamu kaynaklarının, dövizlerin nasıl da verimsiz harcandığını göreceksiniz. Ama yol yaptılar edebiyatından bi vazgeçin ve acaba harcanan parayla aslında kaç yol daha yapılabileceğine kafa yorun. 《》 Bizimle aynı kategoride olan gelişmekte olan ülkelerin geldiği noktaya bakın. Biz bırakın yerimizde saymayı daha da geriye gidiyoruz. Ekonomik olarak yeniden büyürüz, borçları çok çalışarak öderiz. Evet bir on yılımız daha heba olacak. Peki ama toplumdaki derin kutuplaşmayı, ahlaksızlığı, güvensizliği, artan şiddeti, değişen demografik yapıyı nasıl düzeltebileceğiz? İşte asıl soru bu... Mutlaka okunması ve dersler çıkarılması gereken bir kitap. Kitaptan aldığım notları da paylaşmak istiyorum. AKP'nin 20 yıllık iktidarında artık yadırgamadığımız bazı icraatler var. Bunları kısaca sayacak olursak; kamu kadrolarındaki orantısız kadrolaşma, liyakatın yerini sadâkâta bırakması, üniversitelerde bilimden uzak ve siyasi bağlantıları olan akademisyenlerin görev alması, yapılan büyük projeler için çevre katliamlarının yapılması. Örneğin kaz dağları ve Ege'de altın madenleri için, Karadeniz'de taş ocakları ve otel yapımları için, Marmara'da havalimanı yapımı için ve Akdeniz'de lüks villa ve otel yapımı için çevre katledildi. Medyada yapılan operasyonlar ve özgür basının susturulmaya çalışılması, hapisteki gazeteciler, zengin için yapılan vergi afları, 186 kez değişen ihale kanunu, bir türlü hedeflenen ama tutturulamayan ekonomik programlar... Önce kanunları bozdular, sonra kendilerine yol yaptılar, ardından hukuksuz kanunlar geldi. Ve böylece özelleştirme, yatırım adı altında kamu kaynakları kendi sermayederlerine dağıtılmaya başlandı. Mecliste verilen soru önergelerinin cevaplanma oranları %80'lerden %8'lere düştü. O kadar vahim yolsuzluk, rüşvet ve adaletsizlik iddiaları varken bakanlar ve vekiller sorulan sorulara cevap verme gereği bile duymuyor. Büyük ihaleleri kazanan şirketlerin internet sitelerinde dişe dokunur bir bilgi yok. Orada yazılanlara göre kimse para kazanmayı amaçlamıyor, hepsi bize hizmet aşkından bitap düşmüş görünüyorlar. Hepsi cari açığı kapatıp istihdam yaratmanın derdinde. Bir zamanlar şu eleştiriler yapılmıştı: Gelen dövizi inşaata değil sanayiye yatırın. Borçlanarak değil tasarruf ederek ekonomik büyümeyi yapın. Kamu kaynaklarıyla popülist değil, katma değer yaratan yatırımlar yapın. Partilileri kayırmak yerine liyakata önem verin. İtibardan tasarruf edin, mütevazı olun. Gerçek itibar sarayla değil, bilimle kültürle olur.  İdarenin keyfiyetine değil, hukuk devletinin adaletine bırakın denilmişti... Atatürk havalimanı için hizmet sözleşmesinden iki yıl önce kapatılarak 400 milyon EURO tazminat ödendi. Aynı limanı bugün yapmak istesen 5 milyar dolar harcamanız gerek. Biz onun yerine 15 milyar dolara İstanbul Havalimanı'nı yaptık. Özel sektör bu yatırımı yaparken yolcu garantisi verildi. Üstüne üstlük kamu bankalarından 3.4 milyar Euro kredi aldılar. Havalimanının yeri pistler için uygun değildi, kuşların göç yolundaydı, kuzey Marmara ormanları ile eski madenlerin bulunduğu yerdeydi. Diğer bir hususta Atatürk havalimanı etrafında yüzlerce otel vardı. Bu otellerin bir yıllık kazanç kaybı 580 milyon Euro. Yani burada başka yerde rant yaratıldı. Yeni Havalimanına ulaşım maliyetli, taksi sırası çok, şehir merkezine 42 km uzakta, otopark ücretleri yüksek. Ayrıca yapılan hızlı tren yatırımları iç hat uçuşlarına önemli bir alternatif olmak üzere. Yapılan büyük yatırımlar için (otoyol, köprü, havalimanı ve hastane vb) Hazine garantileri veriliyor. İnanılmaz bir sapma var. 2020 ve 2021 için pandemi diyerek işin içinden çıkıyoruz. Lakin Osmangazi köprüsüne verilen araç garantisindeki rakamlara zaten hazırlanan raporda 2034 yılında ulaşabiliyoruz. Anlaşılması gereken şu; AKP büyük projelerin seçmen katındaki yankısının, uyandırdığı hayranlığın farkında. İş bitirici imajını beslediğini biliyor. Bu projeler büyük rantlar yaratıyor, kendi yandaşlarına servet transferi yapılıyor. Dünyada hastaneler küçülürken ve şehir içlerine küçük poliklinikler açılırken; Türkiye'de neden şehir merkezinden uzak AVM gibi lüks ve  büyük hastaneler yapılıyor. Şehir hastanelerinin devlete garanti maliyeti önümüzdeki 10 yıl için 71 milyar dolar. Türk Telekom özelleştirmesinin hikayesi de çok önemlidir. 4.5 yıllık kârına Lübnan'lı Saudi Oger firmasına satıldı. Bu firma sadece 1.3 milyar dolar ödeme yaptı alım için. Yani ülkeye sadece 1.3 milyar dolar döviz girişi oldu. Geriye kalan bedeli ise Türk Telekom'un hisselerinin %55'ini ipotek ederek Türk bankalardan kredi çekti. İnanabiliyor musunuz? Özelleştirme yapmanın amacı ülkeye döviz girişi olması içindi. Biz ise en değerli varlığımızı satıyoruz üstüne yabancıların parası yetmeyince kendi bankalarımızdan kredi veriyoruz. Yetmiyor Saudi Oger firması Türk Telekom'un elde ettiği 6 milyar dolar kârı yurt dışına çıkarıyor. Bankalara olan borcunu ödemeden kaçıyor ve geride 24 milyar lira borç bırakıyor. Dünya tarihinde böyle bir soygun yoktur sanırım . Türkiye bugün derin bir krizin içinde. Bu kriz global etkilerden değil, içsel nedenlerle, birikmiş yapısal sorunlar nedeniyle çıkmıştır. Dövizler bol ve ucuzken borç alarak krediyle büyüdük. Bu dövizler inşaat sektörüne yatırıldı, seçim propagandası için harcandı hatta dövizi belli bir noktada tutmak için 128 milyar dolar harcandı. Şirket sahipleri şirket kârlarını yurt dışındaki off shore hesaplara aktardı. Bir süre sıcak para gelmeye devam ettiği için bu borcu çevirebiliyorduk. Ama bugün üstesinden gelinemeyecek duruma geldi. Milli gelire baktığımızda Türkiye'nin yatırımdan ziyade iç tüketim ile büyüdüğünü görüyoruz. Neden inşaat sektörü ile büyüdük? Çünkü seçmen üzerinde etkisi var. Sürekli devam eden inşaatlar iktidarı çalışıyor gibi gösteriyor. Halbuki ortada katma değer yok. Halk yapılan işin maliyetiyle ilgilenmiyor. Oysa 3 liraya yapılan köprü gördük ki 1 liraya da yapılabiliyormuş. Aradaki fark kimin cebine gitti? Ekonomi politikalarında o kadar tutarsızlık var ki. Ömrünü bu işe adamış dünyaca ünlü profesörlerimize ve bürokratlara muhalif diye ya da aksini söylüyor diye kulak asmıyorlar. Düşünün; bir yandan tasarruf artsın diye zorunlu BES uygulaması getiriyorlar, diğer yandan al-ver ekonomiye can ver deyip halkı tüketime teşvik ediyorlar. Merkez Bankası enflasyonu düşürmek için sıkı para politikası uygularken, maliye politikası halk tüketim yapmaya devam etsin diye genişletici maliye politikası uyguluyor. 128 milyar doları döviz kurunu belli bir noktada tutalım diye harcadık. Bugün ise yüksek kur ihracatı artırır diyoruz. Madem öyle neden o zaman millete dolarlarınızı satın dediniz, 128 milyar dolar harcadınız. Bu tutarsızlıklar bizi her gün fakirleştiren etkenler. 》6 milyon kişi genel sağlık sigortası primini ödeyemiyor. 》2 milyon kişi asgari ücretin altında maaş alıyor. Son birkaç yıldır Türkiye'nin milli geliri düşüyor. 2002 yılında iktidara geldiklerinde 238 milyar dolardı. 2013 yılında zirveyi gördü ve 958 milyar dolar oldu. O günden beri ise düşmeye devam ediyor. 》Diğer gelişmekte olan ülkelerin kişi başına düşen milli geliri artmaya devam ederken biz üst üste 10 yıl düşürerek rekor kırdık. Orta gelir tuzağına saplanıp kaldık. 》İşsizlik kronikleşti. %13 civarında. G-20 ülkelerinde çift haneli oran yok. 》Bugün faizleri düşürmemize rağmen hâlâ dünyanın en yüksek faizini veren ülkelerden biriyiz. Ki bu faiz oranı gerçeği yansıtmıyor. Çünkü bankalardan daha yüksek maliyetle borçlanıyoruz. 》Hükümete ve kurumlara güven kalmadığı için döviz kredi notumuz B+ yani yüksek spekülatif konumunda. 》Türkiye'nin 5 yıllık CDS primi 469 puan seviyesinde. 》Dış borcumuz ise 446 milyar dolar. Milli gelirimizin %58'ine tekabül ediyor. Türkiye iş kazalarında ve iş ölümlerinde dünya birincisi. Çocuk işçiliği, mültecilerin karın tokluğuna çalıştırılması, istismarlar ve kayıt dışı ekonomi her geçen gün artmaya devam ediyor. İnsanın en temel ihtiyacı olan barınma artık karşılanamayacak duruma geldi. Ev almak bir hayal. Bankalara borçlanmadan ev alınamıyor. Hatta son yıllarda kiralık ev bulmak bile imkansızlaştı. Neden, ev mi yok? Hayır herkes kendisini garantiye almak için fiyatları şişiriyor. Nasıl olsa insanlar sokakta yaşamayacak, birileri kiralayacak o evleri. Son olarak Türkiye merkezileşti. Cumhurbaşkanının 1100'den fazla konuda yetkisi var. Sağlık ocağı veya park açılışına bile o gidiyor. Ülkedeki rejim kleptokrasiye döndü. Yani hırsızlar rejimi. Ahbap çavuş kapitalizminde Rusya ve Ukrayna ile başı çekiyoruz. Kötü günler geride kalacak belki ama umarım daha kötü günler bizi beklemiyordur.
AKP Ekonomide Ne Yaptı
AKP Ekonomide Ne Yaptıİbrahim Ekinci · İmge Kitabevi · 20213 okunma
··
498 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.