Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

365 syf.
·
Puan vermedi
Eylül romanı, İzlekler metodu
Eylül romanının sonundaki yangın sahnesininin izlekler metoduna göre inceleme. Sönmeyen Ateş Bir çürümenin, yok oluşun, hislerin ve çalkantıların romanı olan Eylül’ü izlekler metoduna göre incelemeden önce ‘‘ izlek ‘‘ kelimesine değinmemiz gerekir. İzlek; eserin tamamında görünmez zincirlerle birbirine iliştirilmiş birtakım yönelimlerin, ayrıntıların insan, nesne, mekan ve konu ile birlikte yorumlanarak tekrar okunmasıdır. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise ‘‘ Bir edebî eserde işlenen konunun anlamca ortaya koyduğu ana yönelim.’’ olarak tanımlanmaktadır. Rus yazar Nabokov’un izlekler metoduna göre Eylül romanında musiki, can sıkıntısı, el-eldiven dikiş dikme, cehennem, şemsiye, sevilen varlık uğruna ızdırap çekme, sevilen varlık uğruna canını feda etme, ateş gibi izlekler yer alır. İki âşığın roman boyunca içten yıkımlar yaşayarak, yer yer alevlenerek büyüyen aşkı, romanın son sahnesinde dışa dönen, yıkıcı bir yangının içinde kendine bir son, belki de yeni bir başlangıç bulmuştur. İşte bu yangın sahnesini ateş izleği ve ateş izleğiyle birlikte ele alabileceğimiz sevilen varlık uğruna ızdırap çekme, cehennem, ölmek, yanmak, ateş, kan, duman gibi izlekler ile birlikte inceleyeceğim. İlk ateş Daha romanın ilk bölümünde Suat ve Necip’in ısınmak için yaktığı sobanın ateşi dikkatimizi çeker: ‘‘Necip sobayı yakmak için Suat’a yardım ederek…’’ (syf.36) ‘‘Şimdi soba alev almış, odunlar telaşlı bir çatırtı ile yanmaya başlamıştı…’’ (syf.37) Evrenin yapısını düşündüğümüzde en derinde, en içte bulunan magmayı, insanın en mahrem duygularının gizlendiği kalbe benzetebiliriz. Âşıkların kalbi, bu dillendirilmeyen aşk ile tutuşmuş, sevgi tomurcuğu yüreklere atılmıştır. Eser boyunca bu ateş izleği genel olarak olumsuz yönleriyle ele alınmış, ateşin yok edici, yıkıcı gücünden faydalanılmıştır. Tutuşma Psikolojik boyutlarıyla edebiyatımızda önemli yer bulan bu eserin tamamında, sevgi duyulan kişiye kavuşamama ve onunla birlikte yok olma arzusu vardır. Hatta bu arzu öyle bir hal almıştır ki sanki bu yok oluş bir kavuşma, bir ibadet şekline dönüşmüştür. ‘‘İçinde bulunduğu çıkmazın nasıl bir uçurumla sonlandığını, bazen onların yanında, Suat’a bakarken içinin nasıl ‘Seni seviyorum, seni seviyorum!’ diye haykırmak için yandığını hissedip zayıf düştükçe inliyordu. Onun, fikirler bir tarafa bırakılırsa, insanlık kanunu önünde nasıl haince bir davranış olduğunu gördükçe ve çoğala çoğala bu ateşin nasıl iltihaplanacağını düşündükçe, iki imkânsızlık arasında çırpınmaktan doğan bir humma içinde kalıyordu.’’ (syf.138) diyen Necip’in samimiyetinden acaba Suat hiç şüphe duydu mu? Ona güvenmediğinden mi bu aşka cesaret gösteremedi yoksa evliliğine olan sadakatinden mi bilinmez ama romanın mâlum sonu, en azından bizlere bu büyük hülyaları kurarken samimi olduğunu gösterecek. Yıkım Sevginin, aşkın, kavuşma isteğinin, kıskançlığın ifadesi olarak da karşımıza çıkan ateş izleği karakterlerde ve doğada da kendini bizlere hissettirir. Aktif, bekar, kadınsız bir erkek olarak Necip ateşlidir. Sevmemesi gereken bir kadını sevmiş ve çatısı altında dost olarak yer bulduğu haneye karşı da kendisini suçlu hissetmektedir. Karakter olarak ateş: ‘‘Onun yanında, onun arzusu içinde, onun varlığında her şeyi unutuverecek; iradesini ezen, dayanma gücünü harap eden, kalbini heyecanlı bir ateşle yakıp çarpıntılar vererek bayıltan, hemen onu koklayıvermek; hemen elinin üzerine düşüvermek; hemen orada yerlere kapanıp ağlayarak ölüvermek zaafı hissediyordu.’’ (syf.228) Manzara / doğa betimlemesi olarak ateş: Güneş, akşamüstü, sabah vakti, sevgilinin ılık teninde gezinen bir doğa parçası olarak da karşımıza çıkar ateş izleği. Sıcaktır. Ilıktır. Rayihalar getiri insanın burnuna. ‘‘Güneş, Büyükdere koyunun üstünde hafif dumanlar arasında bir kırmızı billur gibi,mehîb kararıyordu.’’ Romanın son bölümlerinde aşkları ile çelişen çiftin ayrılma kararı, beraberinde yeni bir ızdırabı, Necip’in ateşlerle geçen hastalığını getirir. Bir noktada bu ateşli hastalık, Necip’in karaketerini yansıtır. Suat’ın eşiyle birlikte Necip’i ziyarete gitmesi, burada ateşin birleştirici, lehim fonksiyonunu karşımıza çıkarır. ‘‘İki gündür hiç kendini bilmiyor, kimseyi tanımıyor, ateş içinde yatıyordu.’’ (syf.139) İzlekler metoduna göre romanın geneline yayılan ve ateş – yangın ile ifade edilen imge aşktır; memnû bir aşk. Kahramanlarına ümitsizliğe, umuda, doğaya, olmayana, özlenene, omuzda yük gibi taşınan sevdaya katlanma gücü veren ateşli aşk… Yangın Romanın son sahnesinde bir kurtarıcı metaforuyla karşımıza çıkan yangın, eşine olan sadakati ve memnu aşkı arasında sıkışan Suat’ı kolları arasına almış, onu bir kurtuluş gibi küllere çevirirken bir anda ateşlerin içine atar kendini Necip: ‘‘ Bir fırından fışkıran alev gibi yakarak , eriterek hücum eden duman içinde önce bir saniye ikisi de kararsız kaldılar. Fakat sonra Süreyya, Necip’in vahşetle haykırarak içeri atıldığını gördü. ’’ (syf.331) Vuslat Roman boyunca kavuşamamanın verdiği ızdırap ile körüklenen aşk, romanın son sahnesinde çıkan yangında somutlaşmış, bir nihayete ermiş ve ateşin o arındırıcı, yok edici gücüyle alevler arasındaki iki sevgilinin küllerini birbirine karıştırmıştır. Yine Türk Dil Kurumunda yangın kelimesinin karşılığı olarak verilen ‘‘ Tutkun, düşkün, âşık ’’ tanımını göz önüne alacak olursak bu son Suat ve Necip için kaçınılmaz bir kavuşma olmuştur. ‘‘ Ah o benim olsa ölürdüm!’’ (syf.135) *Yıllar önce yazdığım bu yazıyı, Eylül romanını derinlemesine okumak isteyenler için paylaşıyorum.
Eylül
EylülMehmet Rauf · İnkılap Kitabevi · 201739,6bin okunma
·
194 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.