Yine de bir cadının suya batırıldığını, bir kadının içine şeytan kaçtığını, bilge bir kadının şifalı otlar sattığını, hatta olağanüstü bir adamın annesini okuyunca, işte o zaman yitik bir romancının, baskılanmış bir şairin izinde olduğumuzu düşünüyorum; sesi çıkmayan ve tanınmayan bir Jane Austen'ın, yeteneği yüzünden çektiği işkencelerden delirerek bozkırda beynini uçurmuş ya da yollarda kendini paralamış bir Emily Brontë'nin izinde.