Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

304 syf.
·
Puan vermedi
Aristoteles’in teleolojik öğretisine göre bir şeyin doğası, o şeyin yetkinleşme sürecinin tamamlanmış halidir. İnsan, ev, aile ve diğer her şey o şey olmayı, yetkinleşmeyi amaçlar. İnsanın amacı mutluluğa ulaşmaktır ve mutlu bir yaşam için de şu 3 öğe bir arada bulunmalıdır: bedensel varlık, zihin ve ahlak nitelikleri; cesaret, dürüstlük, zeka ve ölçülülük. Mutluluğa ulaşan insan, gerçek doğasına yaklaşmış olur. İnsanın erdem arzusu sınırsız, zenginlik ve ün arzusu ise sınırlı olmalıdır. Zaten erdem zenginliği getirir, ama zenginlik erdemi getirmez. Herkes manevi ve zihni iyiliklerle mutlu olmalıdır. Tanrının varlığı da bunun kanıtıdır. Tanrı, dışsal şeylerden ötürü değil, kendi doğası gereğince kutsal ve mutludur. İyi eylemde bulunmayan insanlar ve şehirler mutlu değildir. Eylemde olmak, eylemsizlikten değerlidir. Çünkü mutluluk, bir şeyler yapmaktır. İyilik kendi başına yeterli olmaz, onu eyleme çevirme gücü olmalıdır. O halde en iyi yaşam için etkin bir yaşam da şarttır. En iyi yaşama ulaşmak için en iyi şehir kurulmalıdır ve bu şehrin büyüklüğü de nüfusu da ölçülü olmalıdır, ne çok az ne çok fazla. Böyle bir şehirde yurttaşlar erdem ve yeteneklerini geliştirmek için yaşamalı; işçi ve tüccar olmamalıdır. İyi ve erdemli olmanın 3 kaynağı vardır: doğa, alışkanlık ya da eğitim ve akıl. Eğitim yolunda çocuklara 4 şey öğretilmelidir: okuma yazma, beden eğitimi, müzik ve resim. Bunların arasında müzik, hazla ilgili olduğu için müzik aleti kullanabilme yetisi değil, müzikten anlama becerisi öğretilmeli. Müzik aleti kullanmak, soylulara yakışır bir şey değildir. Çizim yeteneği ise en azından alışverişte kullanılabiliyor ve esas olarak maddi nesnedeki güzelliği görmeye yarıyor. Beden eğitiminde ise zihin ve bedenin aşırı çalışması aynı dönemde olmamalıdır. Bunlar birbirini engeller. - Mülkiyete ve Paraya İlişkin Görüşleri Mülkiyet, kendi başına yararlı ve yaşamak için gereklidir. Köle de bir mülkiyet konusudur ve bu yüzden efendisinin yalnızca kölesi değil, aynı zamanda mülküdür; canlı eşyadır. Ancak efendinin efendiliği köleye içkin bir konu değildir; efendi, doğadan efendi ve köle de doğadan köledir. Köle, efendisinin canlı ama ayrı bir parçasıdır. Kölenin işlevi aşağılık işleri yerine getirmek olduğu için ondan büyük bir erdem beklenemez; gevşek yaşamı ve beceriksizliği yüzünden işini savsaklamaması yeterlidir. Yönetime ilişkin olan para kazanma durumu, zorunlu olduğu için kabul edilebilirdir. Ancak ticarete ilişkin olan para kazanma doğadan gelen bir şey olmadığı için kınanabilir. Faizcilik ise doğaya en aykırı para kazanma metodudur. Ortak mülkiyet sakıncalıdır. Sahip sayısı arttıkça mülkiyete saygı azalır. Mülkiyette hem ortaklık hem de bireysellik olmalıdır; genel olarak özel, bir noktaya kadar da özel mülkiyet. Mülkiyet ortaklığı, devlette olması gerekenden daha fazla bir birlik getirir ve bu da çokluğu engellediği için devlete zarar verir. Devlet, olabildiğince birlik olması gereken bir kurum değildir. Aşırı birlik olan bir devlet, aileye ve hatta bireye dönüşür ve yakılır. Birbirinin aynı olan insanlarla bir birlik oluşturulamaz. Bir şehri ayakta tutan şey ayrı ayrı parçaları arasındaki dengedir. Mülkiyetin kaldırılması yalnızca devlette birliği sağlama çabasını boşa çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda cömertlik erdeminin sergilenmesini de engeller. Mülkiyette eşitlik sağlamak yerine gelir adaletsizliğini önlemek önemlidir. Bunun için de eğitim yoluyla insanların da istekleri şekillendirilmelidir. Hiç kimse geçim sıkıntısı çekmemelidir. Yemekler ortak yenmelidir. Kamu toprağı ortaklaşa yemekler yenen alan ve tanrılara hizmet edilen alandır. Özel toprak ise şehre yakın şehre uzak alanlar olarak her yurttaşa 2 adet verilmelidir. - Devlete, Yönetime ve Adalete İlişkin Görüşleri Aristoteles’in kolektivist anlayışına göre bütün, parçadan önce gelir. Nasıl ki el, bacak gibi uzuvlar vücuttan ayrılınca el ve bacak mahiyetinde olmuyorsa birey de devlet olmadan bir şey doğasını tamamlamış sayılmaz. Ayrıca adalet de devletin temelidir; “siyasal topluluğun temeli haktır ve hak, neyin adaletli olduğuna karar vermenin ayracıdır” der. Bir toplulukta adalet, herkesin iyiliği demektir. Haklı olan, ortalamayı aramaktır. Çünkü yasa, ölçülüdür. En iyi yaşam orta yoldur. Kutuplar arasındaki iki ucun da erişebileceği bir düzen olmalıdır. Bu yüzden en iyisi orta sınıfın yönetimidir. Devlet adamı ile devlet, kral ile uyrukları, aile reisi ile ev halkı, efendi ile kölesi arasındaki ilişki birbirinden farklıdır. Aristoteles bu siyasi ilişkilerin her birini farklı anlamda kategorize etmiştir. Ayrıca en küçük parçalara bölerek ailenin içerisinden 3 farklı iktidar ilişkisi ortaya çıktığını söyler: efendi ile köle, koca ile karı, baba ile çocuk. Bir adamın karısı üzerindeki yönetimi devlet adamının yönetimidir, siyasaldır; çocukları üstündeki yönetimi ise monarkçadır. Özgürün köle, erkeğin dişi, babanın çocuk üzerindeki yönetimi ayrı konulardır ve her biri doğaldır. Çünkü ruhun düşünme yetisi özgür insanda vardır, kölede yoktur, kadında vardır ama işlemez, çocukta ise henüz gelişmemiştir. Bir canlı yaratık beden ve ruhtan; ruh akıl ve tutkudan oluşur. Zihin yöneten, beden de yönetilendir. Bedenin zihni yönettiği durumda kötü bir insan ve doğaya aykırı bir durum ortaya çıkar. Doğa, özgür kişilerle kölelerin bedenlerini ayrı yapmayı amaçlamıştır. Fakat bazen doğa, özgür insanlara bedeni kadar uygun bir zihin sunamayabilir. Ayrıca kölelerin bir gün özgür olma umudu olmalıdır. Yasaların değişmesi çoğu zaman yasaya karşı gelinebilme düşüncesi oluşturduğu için izin verilmemesi gereken bir yetkidir. Yasanın egemenliği yurttaşın egemenliğine yeğdir. Yasa egemenliği, tanrının ve zekanın egemenliğidir. Yasada, tutkuları olmayan bir zeka bulunur. Yöneticinin iyiliği ve yurttaşın iyiliği aynı değildir. Yurttaşın iyiliği söz dinlemek, itaat etmektir. İyi yurttaş hem yönetmeli hem de yönetilebilmelidir. Yöneticiyi diğerinden ayıran şey zekadır. Yurttaş için doğru bilgi yeterlidir. Yurttaşın iyiliği anayasaya içkindir, iyi bir adamın iyiliği ise yasadan bağımsızdır. İyi insan olmadan iyi yurttaş olunabilir. En iyi anayasa herkesin doğasına uygun ve mutlu yaşayabileceği bir anayasadır. En iyi yönetim şekli ortak yararın gözetildiği anayasalarla ortaya çıkar. Bir kişi ya da grubun yararı gözetiliyorsa sapma bir anayasa olur. Aristokrasi ve oligarşide devamlılığı sağlayan şey yasaların değil, yöneticilerin iyi olmasıdır. Doğru anayasalar krallık, aristokrasi ve politeia da denilen siyasal yönetim, yurttaşların hepsinin uyguladığı yönetimdir. Ayrıca en iyi yönetimde herkes eşit olmamalıdır. Eşitsizlere eşit haklar vermek ve eşitlere eşitsiz haklar vermek doğaya aykırıdır ve haksızdır. Yönetim görevi maaşsız ya da az maaşlı olmalı ki yoksullar yönetim için arzulu olmamalı ve kendi işleriyle uğraşmalıdır. En iyi yönetimde devlet görevleri ve görevlileri kısaca şunlar olmalıdır: din, savunma, gelir-gider, ticaret, şehir liman ve taşra işleri, muhasebe, denetim, ulusal işlerin tartışılması ve karara bağlanması. Sapma anayasalar ise krallıktan tiranlığa, aristokrasiden oligarşiye ve siyasal yönetimden demokrasiye doğru gerçekleşir. En kötü yönetim tiranlık, daha az kötü olan oligarşi, en az kötü olan ise demokrasidir. Monarşinin doğru biçimi krallıktır, çünkü topluluğun yararını amaçlar, gücün kullanımı ve elde edilişi yasaldır. Kötü biçimi ise tiranlıktır, çünkü yönetimi kendi faydasına yapar ve zorla ele geçirir; uyruk, kendisini istemez. Uyruk, kralını korur; tiran ise uyruğundan korunur. Tiran, kendisine çalışıp para toplarken kral halkına çalışıp şeref toplar. Ayrıca yönetici olarak her zaman aynı insanlar egemen olursa halkta liyakat endişesi oluşur. Bir kişi ya da bir grup insan tanrısal niteliklere haiz olamayacağı için yönetenler ömür boyu aynı kişi olmamalıdır. Tirandan her zaman nefret edilir, ama başkaldırı olması için tiranın aşağı görülmeye başlanması gerekir. Tiranlık, demokrasiden yukarı sınıfa düşmanlık anlayışını ve oligarşiden de para tutkusu ile halka karşı güvensizlik düşüncesini içinde barındırır. Dışarıdan değil, içeriden yıkılmaya daha müsaittir. Tiran, uyruklarının bağımsız olmasını ve birbirilerine güvenmesini istemez. Ama devamlılığını sağlamak istiyorsa krallaşmalı ve en azından halkın gözünde krallıkmış gibi görünmelidir. Kalabalık yönetim daha iyidir, çünkü hepsinin ayrı ayrı iyilikleri birleşmiş olur. Ne kadar çok yurttaş yönetimde olursa iyi karar alma ihtimali o kadar yüksek olur. 2 iyi adam, 1 iyi adamdan daha iyidir. Doğada önce iyi insanlar krallığı kurdular, iyi insanlar arttı ve anayasa kuruldu. Ama iyiler çıkar peşinde koşmaya başladıktan sonra oligarşi oluştur ve tiranlığa dönüştü, kitleler ayaklandıktan sonra demokrasi oluştu. Şehirler büyüdüğü için demokratik anayasadan uzaklaşmak zorlaşmıştır. Halk kitlesine yönetici seçme ya da hesap sorma yetkisi verilmemeli. Tam anlamıyla bir demokraside halk, yasalardan üstün olacağı için bu kötü bir yönetimdir. Ayrıca yönetilenler üzerinde “anayasa bir zarar gelecek” korkusu oluşturulmalıdır ki anayasa bağlılık artsın. Yasaların egemen olmadığı bir demokraside demagoglar ortaya çıkar ve halk monarklaşıp birçok kişiden oluşan tek bir yönetici gibi olur. Monarşik demos, yasaların denetimi altında olmadığı için mutlak erki amaçlar ve despotlaşır. İyi düzenin olması için iyi yasaların olması ve yasalara uyulması gerekir. Daha küçükler eşit olmak, eşitler ise daha büyük olmak için ayaklanır. Ama ayaklanmaya en çok hakkı olan liyakatliler en az ayaklananladır. Orta sınıf anayasası olan bir demokrasi, devrime daha az meyilli olduğu için istikrarlıdır. İyilikte üstün olanlar azınlık olduğu için de bir devrim başlatamazlar. Düzensizliği oluşturan şu nedenlere uzaktır: kar peşinde koşmak, saygınlık arzusu, zalimlik, korku, aşırı güç, kibir, entrika ve aldırmazlık. Adaleti ve eşitliği arayan ise zayıf olandır, güçlü olan kişi bunlara aldırış etmez.
Politika
PolitikaAristoteles · Remzi Kitabevi · 2014874 okunma
·
712 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.