Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Sevgili Orhan Veli, Sen ne kadar ince ruhlu, duygularını derin yaşayan, samimi, iyi kalpli ve çocuksu bir ruha sahip bir insansın. Seninle tanıştığım için çok mutluyum. Şiirlerini okumak, ezberlemek, bestelerini dinlemek ve tüm bunları yaparken seni hissetmek seni canlı tutmanın yanında seninle derin bağlar kurmamı sağlıyor. Bu mektupların bana paha biçilemez duygular yaşattı. Kadıköy’de aniden bastıran yağmurdan kaçıp otobüste en arkaya oturup bu kitaptaki o İstanbul güzellemelerini okumak… Hislerini, düşüncelerini, seni yansıtan dilinle yazdığın mektupları okurken geçen bir buçuk saatlik otobüs yolculuğundan sonraki o sigarayı senin için yaktım. Sana, yaşadıklarına, yaşayamadıklarına, fakirliğine, kısacık ömrüne… Kitabın başlangıcı, Orhan Veli tanımı; “Orhan Veli: Şiirlerinde şairaneliğe sert darbeler indirirken mektuplarında koyu bir kederi imbiklerden geçiren efkârlı şair.” Bundan daha iyi bir tanım yapılamazdı. Orhan Veli’yi hepimiz tanırız. Peki bu eşsiz mektupları yazdığı Nahit Hanım kimdir? Kitaba göre “Orhan Veli’nin 36 yıllık ömrünün en büyük sevdası”. Cemal Süreya’daki çağrışımı ise Orhan Veli’nin “Aşk Resmigeçiti” adlı şiir: Hiçbirine bağlanmadım Ona bağlandığım kadar. Sade kadın değil, insan. Ne kibarlık budalası, Ne malda mülkte gözü var. Hür olsak der, Eşit olsak der. İnsanları sevmesini bilir Yaşamayı sevdiği kadar. Orhan Veli’nin bu mektuplarını okurken her şeyden önce şiirleri hakkında bilgi sahibi de oluyoruz. Orhan Veli henüz yayınlanmadığı ve bitirmediği şiirleri mektuplarında yazıyor ve Nahit Hanım’ın da fikrini alıyor. Ayrıca -eğer varsa- o şiirler hakkındaki değişiklik fikirlerinden de bahsediyor. Örneğin; “Senden cevap almadıkça hiçbir şey yazmayacağım. Daha doğrusu yazamayacağım. Çünkü içimdekilerden başka hayatım yok. Ne anlatayım. Biliyorsun, bir seneden beri şiir yazmıyorum. Son günlerde bir tane yazdım. Sana onu da gönderiyorum. Fakat bunu okurken halime raptetmeye kalkma. Şiir şu: Adını henüz koymadım Garibim Ne bir güzel var Avutacak gönlümü Bu şehirde, Ne de tanıdık bir çehre; Bir tren sesi Duymaya göreyim İki gözüm iki çeşme. Bu mektuplar Orhan Veli’nin hikayesidir. “Alaycı zekâsıyla kederli duygularının, sorumluluk duygularıyla avareliğinin, yani içindeki gelgitlerin işaretleriyle doludur.” Hemen bir örnek vereyim: “Nahitçiğim, Mektubunu sabırsızlıkla beklediğim halde iktisadi imkansızlıklar yüzünden günlerce İstanbul’a inemedim. Nihayet bugün gelebildim ve iki gün evvel gelmiş olan mektubunu aldım. Bu arada aklım hep sendeydi. Hatta bir iki defa niyetlendim, oturduğum yerden yazayım dedim. Bunlar iyi şeyler olacaktı. Sana dair olan düşüncelerimden, hislerimden bahsedecek, hasretimi anlatacaktım. Bunlara kısaca evvelki mektuplarımda da temas etmiştim. Ama öyle sanıyorum ki bunun nasıl bir şey olduğunu, seninle ne kadar dolu olduğumu sen kâfi derecede anlayamazsın. Hasretim olsun, arzularım olsun hem günden güne artıyor hem de günden gübe bedbinleşiyorum. Yaz geliyor sen gelmiyorsun. Belki bir gün geleceksin ama o kadar geç gelmiş olacaksın ki seni gördüm mü görmedim mi, doğru dürüst anlayamadan kalkıp geri gideceksin. Benim için tahammül edilemez bir devir daha başlayacak…” Orhan Veli’nin mektupları da aynı şiirleri gibi akıp gidiyor işte. Hem eğlenceli hem akıcı hem de duygu yoğunluklu bu mektupları okumanızın size çok faydalı olacağını düşünüyorum ve asıl anlatmak istediğim kısma geçiyorum. Orhan Veli’nin mektupları şairin hikayesidir. Çünkü İçinde yarım kalmış ve yaşanamamış bir aşk ile büyük bir maddi yoksulluk içerir. Bu kitapta asla unutamayacağım üç olayla karşılaştım, yoksulluk ve yarım kalmışlık ile ilgili. Bunların ilki şöyle: “İki günden beri yağan yağmura ve soğuğa rağmen kravatım yok, pardösüm yok. Bu kıyafetle Ankara’ya gelebilir miyim? Gerçi senin yanında olmadığım zamanlar sokağa çıkmam. Fakat hiç kimseye görünmeden Ankara’ya kadar gidip gelebilecek miyim?... Geçenlerde borca bir ceketlik kumaş aldım, terziye v erdim. Ceketi bu cumartesi alabileceğim (şayet terziye vermek için yirmi yirmi beş lira bulabilirsem). Ama o da meseleyi halletmeyecek. Bu havada Ankara’ya pabuçsuz, pardösüsüz, gidebilmek bir mesele…” İkincisi: “O kadar kötü vaziyetteyim ki Nahit, tasavvur edemezsin. ‘Günlerce postaya bir mektup atacak kadar paran olmuyor mu?’ diyorsun. İnan, günlerce olmuyor. Geçenlerde de bir gün bu imkânı temin edebilmek için, yani sadece sana mektup yazabilmek için, yürüye yürüye İstanbul’a gittim… Bu hayattan kurtulmayı cidden çok istiyorum.” Üçüncüsü: “Biraz evvel sana bu mektubu yazmak için kâğıt almaya gidiyordum. Caddenin bir tarafından öbür tarafına geçerken süratle geçen bir otomobilin altında kalmaktan -emin ol- bir mucizeyle kurtuldum. Ölüme bu kadar yaklaştığım hiç olmamıştı. Hadiseden sonra ne düşündüm biliyor musun. “Nahit bu mektubumu alamayacak, burada söylediklerimden hiçbirini bilmeyecekti. Ölümümün kendisi için olduğunu aklının ucundan geçirmeyecek, belki de kötü kötü sebepler düşünecekti. İşte en çok buna üzüldüm Nahit.” Bu olayı okuduğumda çok kötü hissettim. Ölümün engel olduğu bir aşk… Üstelik mektup aşkı… yarım kalmışlık… Bütün bunlar Orhan Veli’nin kendisi aslında. Çünkü Orhan Veli de ansızın ölen bir şair. Hayata yarım kalmış bir şair. Daha da kötüsü: kitabın sonunda şöyle bir not var. “Orhan Veli, bir haftalığına gittiği Ankara’da, 10 Kasım gecesi, belediyenin açtığı çukura düşerek başından yaralandı. İstanbul’a döndükten sonra, 14 Kasım salı günü bir arkadaşının evindeki öğlen yemeğinde fenalaşınca Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırıldı. O gece hayatını kaybetti… Dolayısıyla birazdan okuyacağınız 12 Kasım 1950 tarihli gönderilmemiş mektup, Edirne’de sürgün edildiği okulda bir cumartesi günü yazılmış.” Ve Nahit Hanım’ın ölümün Orhan Veli’nin okumasına izin vermediği mektup… Diğer iki olay da Orhan Veli’nin fakirliği hakkında. Bunun hakkında az çok bilgi sahibisinizdir aslında. Sunay Akın’ın bu konuda çok güzel videoları var, onları yoruma bırakacağım. Ne kadar hüzünlü olsa da çok derin bir aşk barındırıyor bu mektuplar. Şu alıntı ile bitirmek isterim: “İyi ki seni tanıdım, seni tanımasaydım hayatımda böyle bir aşk bulunmasaydı, hayatım ne kadar boş bir hayat olacaktı. O boşluktan yalnız kendi içimdeki sevmek kabiliyetiyle kurtulamazdım. Çünkü hiç kimseyi seni sevdiğim kadar sevemezdim. Hiç kimseyi ne senin kadar güzel, ne senin kadar iyi, ne senin kadar mükemmel, ne de senin kadar kendim için buldum. Bu kelimeler duyup, düşündüklerimi o kadar adileştiriyor ki tasavvur edemezsin.”
Yalnız Seni Arıyorum
Yalnız Seni ArıyorumOrhan Veli Kanık · Yapı Kredi Yayınları · 20243,476 okunma
··
1.922 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.