Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

344 syf.
8/10 puan verdi
"İçimde, mor salkımlı bir ev var, Beşiktaş taraflarında idi. Çocukluğum o evde geçti, gittim aradım, bulamadım, yanmış… Onu yazacağım..." diyerek başlar kitabına Halide Edib. Bu, küçükken yaşadığı mor salkımlı evin kaybı değildir sadece; kitabın ilerleyen sayfalarında görülecek, kişilerin ve içine doğulan memleketin de kaybıdır aynı zamanda. Mor Salkımlı Ev, Osmanlı İmparatorluğu son döneminin siyasal ve sosyal yönlerini, halkın bu geçiş sürecinde yaşadığı doğu-batı ikiliğini Halide Edib'in gözünden anlatıyor. Yazarın sadece Türk modernleşmesi hakkındaki görüşleri değil milliyetçilik, feminizm, ideal eğitim sistemi gibi birçok farklı konuya ilişkin düşüncelerini de kitaptan öğrenmiş oluyoruz. Mor Salkımlı Ev'de Halide Edib, çocukluk yıllarından başlayarak 1917’ye kadar geçen sürede yaşadıklarını anlatır.Beşiktaş 'ta Mor salkımlı bir evde dünyaya gelen Halide, küçük yaşta annesini kaybeder. İçinde çok kısa bir süre yaşamasına rağmen belki de bu nedenle mor salkımlı ev kendisine annesini, çocukluğunu hatırlattığı için unutamamış ve onu yazmak istemiştir. Yazarın kendisiyle 'haminne' diye hitap ettiği anneannesi ve babası yakından alâkadar olmuşlardır. Babası Edib Bey, kızının eğitiminde İngiliz usulü bir terbiye modeli uygulamış ve kızını Amerikan kolejine yazdırmıştır ancak padişahın 'müslüman öğrencilerin hristiyan okullarda okuyamayacağı' emriyle okuldan alınır. Halide, eğitimine evde, değerli hocalardan aldığı özel derslerle devam eder. Rumca, Arapça, Fransızca öğrenir, piyano çalar, fikir ve düşünce anlamında da kendini geliştirerek çok yönlü bir insan olarak önemli yerlere gelmiştir. Halide Edip'in rol modellerinden biri olan haminnesi, Fransızcadan tercüme kitaplar okuyan ve aynı zamanda şiirler, hikâyeler yazan kültürlü bir Osmanlı kadınıdır. Yazarın bu yazma kabiliyetini de anneannesinden aldığı aşikârdır. Halide Edib, öğretmeni olan ve kendisinden yaşça büyük Salih Zeki Beyle hayatını birleştirir ve çocukları olur. Daha sonra eşinin, ikinci bir evlilik yapmak istemesi üzerine hiç düşünmeden Salih Zeki'den boşanır. Bu yıllarda en büyük ve belki de tek heyecanı, 1908’de meşrutiyetin ilanıdır. Kitap boyunca Abdülhamid dönemine atıfta bulunur. 1908’de Meşrutiyet ilan edilmiştir, çünkü Halide Edib’e göre, " insan sürülebilir, hatta imha edilebilir, fakat fikir öyle değil. Fikir kafadan kafaya, devirden devire atlar geçer ve kendini gösterir, ve yönetici sınıflar kudret mefhumunu yanlış anladıkları müddetçe şekil ve isimleri ne olursa olsun çöküp gitmeye mahkûmdur." Bu en heyecanlı dille anlattığı, sokaklarda herkesin birbirine sarılarak kutladığı ve hatta inanamadıkları için ‘kesin arkasında bir şey var, bu bir oyun olabilir’ diye bu coğrafyada süregelen bir zihniyeti gözler önüne serdiği dönem de hemen ardından gelen karşı-devrim girişimi ile yine bir kaybı temsil eder. Selim İleri kitap için yazdığı sonsözde tarih kitaplarının dönemin ruh halini anlatmakta ne kadar zayıf olduğunu söyler. Gerçekten de Halide Edib’in karşı devrim hadisesini tarif edişi, kendisi de isyancıların hedefinde olduğundan hiçbir kaynakta bulamayacağımız ögeleri içerir. Sokaklara dökülmüş kelle isteyen isyancıların nara ve tezahüratları, tüfek sesleri ve kutlamaları da içeren davul sesleri İstanbul’da birbirine karışır. Canını kurtarmak için önce Amerikan Koleji’ne sığınır, sonra da Mısır’a kaçar Halide Edib, canını kurtardığında ise şöyle der: "Bu afetin başladığı günden beri ilk defa olarak memleketim için hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım." Bugün sıkça hissedilenleri, 1909’da o da hissetmiştir. Acaba tarih başka isim ve kılıklarla daima bir tekerrürden mi ibaret, diye düşündüm. Karşı devrim tehlikesi atlatıldıktan sonra Halide Edib kız çocuklarının eğitimi için hem maarifte hem de evkafta görev alır. Kadınlar için Teali Nisvan Cemiyeti’ni (Kadınları Yükseltme Cemiyeti) kurar. Fakat, tüm kişisel girişimlerine ve ürettiklerine rağmen, kayıp duygusu kitapta yoğunluğunu arttırmaya başlamıştır. Balkan Savaşı günlerinde, Bulgar ordusunun İstanbul’a gireceği söylentileri çıktığında "bu toprakların mukadderatını daima paylaştık ve paylaşacağız" diyerek bir çöküş anında kendi kendisine nasıl cesaret verdiğini anlatır. Birinci Dünya Savaşı’nda ise Arap diyarı olarak tabir ettiği Suriye’ye gider, burada o kayıp hissinin yanında müphemlik, çelişki ve karmaşa da ağır basmaya başlar.Zaten bana kalırsa, Halide Edib’in kafasındaki çelişkilerin en büyüğü milliyetçilik düşüncesinde kendisini gösterir. Kitabın birçok yerinde millet ve din farklılığına önem vermediğinin altını çizer ama Yeni Turan isimli kitabını yazarken şahsen de tanıdığı Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura’nın düşün dünyasında önemli yer tuttuğunu belirtir. Cemal Paşa’nın Suriye’de astığı Arap entelektüeller meselesinde hümanist bir tutum sergiler, fakat nihayetinde düzenin tesis edilmesi de gerekiyordur. Aynı şekilde, Suriye’de tedrisatı yeniden ele almada, okullar açmada görev alır, ki sene 1916’dır ve birkaç ay içinde bu topraklar kaybedilecektir, lakin orada canla başla çalışırken aynı zamanda Anadolu’ya Arap diyarı kadar yatırım yapılmamış olmasını da sorgular. Aslında bunlar, Halide Edib’e özgü çelişkiler de değildir, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yaşamış Türk kökenli entelektüellerin Halide Edib’te vücut bulmuş toplu bir yansımasıdır. Ve bir imparatorluğun kaybedilmesi ve yaşanan şiddetin bıraktığı iz, 1955’te tefrika edilirken dahi hâlâ o arafta kalma hissiyatını okuyucuya yansıtır. Mor Salkımlı Ev'i bir epilogla bitirir Halide Edib, artık Türk'ün Ateşle İmtihanı'nın vaktidir. 30 yıl önce yazmıştır o dönemi. Ama hâlâ modern Avrupa'nın en iyi destanlarından biri olarak niteler. Daha sonraki fikir ayrılıklarına rağmen o coşku ve zafer duygusu bakidir, tıpkı 40 yıl sonrasında önceki döneme dair yaşadığı kayıp ve karmaşa hissi gibi… Selim İleri’nin son sözde "imparatorluğun son dönem peyzajı" diye nitelediği kitabı, peyzajdan ziyade imparatorluğun son döneminin kişilerde bıraktığı hissiyat olarak değerlendirmek ve ona göre okumak, ama bence muhakkak okumak gerekiyor…
Mor Salkımlı Ev
Mor Salkımlı EvHalide Edib Adıvar · Can Yayınları · 20183,533 okunma
·
1.436 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.