Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

364 syf.
9/10 puan verdi
Belki de bir gün, bir yerde, daha az rezil bir zamanda yine karşılaşırız.
Bu yazı; yazacağım ilk inceleme olmakla birlikte bunu kendi gözlemlediğim, notlar aldığım ve unutmadan yazıya dökmek istediğim, psikanalitik bir değerlendirme olarak ileride kullanmak üzere kendim için yazdığımı belirtmek isterim. Son iki paragraf çok çok yüzeysel bir özet niteliğindedir ve okumanızı tavsiye ettiğimi bu paragraftan değil vereceğim puandan anlamış olmanız gerekir. Sabredip yazımın tamamını okuyan ve kitabı hiç okumamış bir kimsenin, kitabı üstünkörü okumuş birisinden daha fazla fikre sahip olacağını düşünmekle beraber; kitabı dikkatle okuduktan sonra yazımı okuyan birisinin oldukça keyif alacağını ve belki gözden kaçırdığı, üstünü çizmediği yerleri göreceğini; aynı şekilde bu kimselerin benim kaçırdığım noktaları yorumlarda paylaşmasını umarak yazıma giriş yapıyorum. Başrollerini Humbert Humbert (orta yaşlı, Fransız bir edebiyat profesörü), Dolores (Charlotte Haze'in 12 yaşındaki kızı 'Lolita') yan rollerinse fazlasıyla değişkenlik gösterdiği ama öncelikli olarak Charlotte Haze ve Clare Quilty’nin paylaştığı; başlarının okunması zor ve sinir bozucu fakat edebi anlamda fazlasıyla tatmin edici ve ne yazık ki gerçek bir hikâyeye dayanan bir Rus asıllı Amerikan romanı. Başlarının okunmasının zorluğu, içerdiği cinsel içeriklerden kaynaklanmakta fakat pedofili bir bireyi ancak bu kadar az cinsellikle bizlere çözümlediği için yazarı tebrik etmek gerekli. Kitabın ikinci kısmının uzunluğu Nabokov’a gelen şikayetler arasındaymış ve yazarın onlara verdiği cevap sonsözde şöyle aktarılmış: “Erotik sahnelerin gitgide yoğunlaşarak art arda dizilmesini beklediler. Bu sahnelerin arkası kesildiğinde, okuyucu da kesildi, sıkıldı. Kendini aldatılmış hissetti. [360]” Ben Nabokov’un dediklerinin aksine erotik içerikler dışında ikinci bölümün uzatılmış olduğunu, ana konudan zaman zaman çokça saptığını düşünmekteyim. Bunu belki başrolün yaşadığı buhranlardan belki de bizlerin yabancı yer isimlerine yabancı kalmamızdan böyle hissetmiş olabilirim ama bir okur olarak 1 puan kırmama engel olmadığını düşünüyorum. Başrolümüz ve anlatıcımız olan Humbert’e soracak olursak: “İşte benim hikâyem bu kadar. Bir kere daha okudum. Yer yer üzerine yapışmış ilik, kan parçaları var, güzel yeşil sinekler dolanıyor çevresinde. [354]” Kitabı okuduktan sonra tam olarak böyle hissettiriyor, daha fazla yoruma gerek yok. Öncelikli olarak bahsettiğim ‘gerçek hikâyeden’ konuşalım. Ne de olsa hikâye ne olursa olsun gerçeklere dayanması her zaman daha ilgi çekici değil midir? Başrolümüz Lolita gerçekte Sally Horner isimli 11 yaşında bir kızın temsili iken Humbert Humbert ise Frank Laselle isimli 52 yaşında bir çocuk istirmacısını temsil etmektedir. Daha önce hapis yatıp çıkmış olan Laselle, 1948 yılında sapkın tutkularının kurbanı olup gözüne kestirdiği Sally Horner’ı bir okul çıkışı kandırarak kaçırmıştır. Küçük kızı iki yıl kadar süreyle ülke ülke dolaştırarak alıkoyan Laselle soranlara baba-kız olduklarını söylemiştir. Kaldıkları otellerden birisinde durumdan endişelenen bir müşteri uygun bir zamanda Sally ile konuşup durumu öğrenip polis ekiplerine ileterek kızın kurtulmasını sağlamıştır. Kitapta bu karakter biraz daha dramatize edilmiş ve kötüleştirilerek -hatta daha da ileriye gidiyorum ‘bunu açıklamalarımda detaylandıracağım’ Humbert Humbert’in ruhen ikizi olarak- karşımıza çıkmıştır (Clare Quilty). Laselle hapishanede iken Sally trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Rivayetlere göre Laselle yaşadığı süre boyunca Sally’nin mezarına haftada bir çiçek gönderecek kadar takıntılı bir tiptir. Kendisi de sonradan hapishanede hayatını kaybetmiştir. Bundan sonra yazacağım kısımlar alıntılar ve karakterlerin analizleriyle kitabın geniş bir özeti olacaktır yani kitabı okumamış olanlar kitap hakkında vereceğim detaylardan rahatsız olabilirler. Ayrıca eminim ki internette dolaşan bütün özetlerden daha detaylı ve doyurucu bir yazı olacaktır. Hikayemiz başlangıçta Humbert Humbert’in gençliğinde yaşadığı ve aşamadığı bir çocukluk aşkını anlatmaktadır. İkisinin de çocuk olduğu ya da Humbert’in deyimiyle “yavru hayvanların yumuşak ve hemencecik incinebilir oluşlarının ikimize de hala aynı derin acıyı duyurduğu zamanlardı [15]” bu zamanlarda Annabel isminde bir kızla birbirlerini deli gibi sevmiş olan Humbert’in bu kızla birbirlerine dokunmaktan daha öteye geçmiş bir cinsel deneyimleri bulunmamaktadır. Annabel’i tifüsten kaybettikten sonra bu travmayı aşamadığını ve tüm hayatına yön verdiğini şu sözlerinden anlayabiliriz. “Bu sefil anıların sayfalarını tekrar tekrar çevirirken kendi kendime sorup duruyorum; hayatımın ortadireği, şimdi uzaklarda kalan o yaz mevsiminin ışıltıları arasında mı belvermeye başladı… [16]”. Sonrasında bu olayı aşmanın bir yolunu bulmuş ve hikayemizin temeline bu sayede giriş yapılmıştır “o küçük kız o günden beri aklımdan bir an çıkmadı -ta ki, yirmi dört yıl sonra ben onu başka bir küçük kızın bedeninde canlandırıp büyüyü bozana kadar... [18]” İşte büyüyü bozan bu kız bir baba figürüne sahip olmayan ve ilgisiz bir sosyete olan annesi Charlotte Haze’ in kızı Dolores Haze den başka birisi değildir. Humbert’in deyimi ile: “Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi. Günahım, ruhum, Lo-li-ta; dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklık bir yol alır, üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-li-ta. [11]” Yaşadığı takıntının farkında olduğunu yer yer belirtse de en açıklayıcı tanımı şurada yapmıştır: “Şimdi izin verirseniz size bir görüşümü açmak istiyorum; dokuz ve on dört yaş sınırları içinde rastlanabilecek kimi kız çocukları vardır ki kendilerinin iki misli ya da daha yaşlı bazı talihsizlere, varlıklarının aslında insana değil de perilere özgü olan niteliklerini gösteriverirler. Bu seçilmiş yaratıkları ‘supericikleri’ diye tanımlamak amacındayım. [20]” Toplumsal normların farkında olan ve bunlardan korkan Humbert yaşadığı ikilemleri kitabın ilk bölümlerinde sıkça tekrarlamaktadır: “Bedenim ısrarla arzuladığı şeyin ne olduğunu gayet iyi bilirken, aklım bedenimin bütün yalvarmalarına kulak tıkıyordu. Bir bakmışsınız utanç ve korku içindeyim, bir bakmışsınız gözükara bir iyimserlik içinde… Toplumun yasaklarının baskını yoğun biçimde duyuyordum. [22]” Hatta takıntısını saklamak için Valeria isminde bir kadınla evlenmesinde bile bunu görüyoruz: “Kendi kendimi sadece bir hayat arkadaşımın huzur veren varlığını, ocakta kaynayan bir tencerenin görkemini, cıvıl cıvıl bir ocak perisi aradığıma inandırmama rağmen, Valeria’da beni çeken şey gerçekte, yaptığı küçük kız taklitleriydi. [30]” Orta yaşlarının sonlarında, normalde varlıklı bir edebiyat profesörü olan Humbert Humbert bir kız çocuğuna sahip olduklarını ve bir odalarını kiraya vermek istediklerini öğrendiği zaman kendisini yardıma muhtaçmış gibi göstererek pılını pırtısını toplar ve Haze ailesinin evine gider ve Charlotte Haze’den hiç hazzetmemesine rağmen 12 yaşındaki kızı Lolita için evlerinde kiracı olarak yaşamaya başlar. Charlotte Haze bizim başrolden hoşlanmaya başlayınca her ne kadar sevmese de küçük Lolita’ya daha yakın olabilmek için annesiyle evlenir. Hatta birtakım iğrenç planları daha evlenmeden yapmaya başlamıştır bile. Mesela bir akşam yemeğinde kuvvetli bir uyku ilacını annesi ve kızına verdikten sonra annesi uyurken Lolita’sına sahip olmak gibi… Beraber bir dengeyi tutturmuş yaşarken annenin verdiği bir karar: yaptığı yaramazlıklardan dolayı Lolita’yı kampa yollama fikri Humbert’i ne yapacağını bilemez bir hale sokmuş ve üvey kızının yokluğunun düşüncesine bile tahammül edemeyen Humbert, Charlotte’u öldürme planları yapmıştır. Lolita kampa gitmiş ve Anne Haze hala yaşamaktayken Humbert’in günlüklerini gizlice okumuş ve kendisiyle kızı hakkındaki görüşleri görünce dehşete düşmüş bir halde alkolün de tesiriyle kendisini dışarı atmış ve tam bu sırada bir araba ona çarpıp hayatına son vermiştir. “İnsanoğlu kusursuz cinayet işleyemez; ama kader işleyebilir. [98]” Bu çok üzücü (!) olay karşısında Humbert hemen gidip üvey kızını kamptan almış ve kitabın ilk bölümü annesinin ölümünü Lolita’nın öğrenmesi ile biter. İkinci bölümde ise pis hayallerini Lolita ile 2 yıl boyunca gerçekleştireceği şehirden şehire, motelden motele anılar ve Lolita’nın kaçışı anlatılır. “Otelde ayrı odalarda kaldık, ama gecenin yarısında ağlaya ağlaya benim odama geldi, tatlı tatlı barıştık. Biliyorsunuz gidecek hiç ama hiç kimsesi yoktu. [163]” Daha önceden de dediğim gibi; bir baba figürüne sahip olmayan ve ilgisiz, sinirli annesini de kaybeden Lolita, gidecek hiçbir yeri olmadığı ve çevresindeki tek kişi Humbert olduğu için her ne kadar ileride pişman olsa da boyun eğmek zorunda kalır. Aralarında artan cinsellikle birlikte Humbert iyice bağımlı duruma gelmiştir. “Ölümden başka hiçbir şey bu zayıf küçük kızı benden alamaz! Hiçbir şeyi daha şefkatle düşünmedim. [139]” Humbert’ten sadece cinsellik karşılığında gördüğü babasal etkenlerin (istediklerini alma, ona sarılma, şefkat gösterme) açlığını yaşayan Lolita’da bu istemediği kısır döngüyü sağlamaktadır. Dışarıdan bakıldığında her ne kadar Lolita’nın özgürlüğü ve ekonomik açıdan üstünlüğü ile sorumlu tutulması gereken kişi Humbert olsa da kendisine sorulacak olsa ilişkide kendisi bir köle durumunda Lolita’nın ağzına bakmaktadır, onun biraz cilvesine bütün servetini verebilecek durumdadır. ”Ah sevgili okuyucum, zevk işkencesinin tam rotasında aklım şaşıp da bir makine gibi gümbür gümbür, şangır şangır metelikler, kuruşlar, koca koca nefis gümüş dolarlar çıkarışımı gözünün önüne getirip de gülme sakın! [213]” Fakat Humbert’ın korkusu parasal bir şey değildir. Bir gün ya başını alıp kaçması ya da büyüyecek olmasıdır. “Beni iflas ettirir diye korkmuyordum; korkum başını alıp kaçmaya yetecek kadar para biriktirmesiydi. [213]” Büyümesi durumunda da çözüm yolu onu hamile bırakarak kendisine yeni Lolitalar yapacak olmasıydı… Ve kitabın sonlarına yaklaştıkça bir karakter daha belirir ‘Clare Quilty’. Bu karakter de okumuş, kültürlü ve varlıklı birisidir; supericiklerine ilgi duyar, üslubu gayet naziktir ve bizim Lolita’ya göz koymuştur. Size birisini hatırlattı mı? Bence bu karakter zekice bir tezatlıkla oluşturulmuştur çünkü Lolita’nın bu hayatta nefret ettiği tek insan Humbert iken âşık olduğu tek insan Quilty’dir. Humbert ve Lolita otelden otele gezerken bunları takip eden, kelime oyunları yaparak gizli isimler takan Quilty, Humbert’in olmadığı anlarda Lolita ile yakınlaşır. Tabii olarak bu kısımları bilmiyoruz, çünkü biz bu dünyayı Humbert’in gözünden görüyoruz. Kitabın sonunda Lolita’dan öğrendiğimiz kadarıyla Quilty, çocukların oynadığı cinsel içerikli filmler çeken bir oyun yazarı. Lolita’yı bu zorunlu kaldığı çukurdan çıkarma teklifinde bulunuyor ve Lolita’da bu teklifi geri çevirmiyor. Onunla gittiğinde ise cinsel içerikli bir filmde oynaması gerektiğini görüyor ve reddediyor. Lolita, filmdeki erkekleri değil onunla olmak istediğini söylediğinde adam onu kapının önüne koyuveriyor. ”Ah, sapık, iğrenç, akla hayale gelmez şeyler. Örneğin iki kız, iki oğlan, üç ya da dört erkek alır, hepimiz çırılçıplak alt alta üstüste yuvarlanırken yaşlı bir kadın da filmimizi çekerdi. [318]” Muhtemelen bu adamın onunla birlikte olmak istemeyişi, onu bu amaçla kullanmayışı Quilty’i Lolita’nın aşkı yapmasına yetiyor. Quilty’nin iktidarsız oluşunu da eklemek lazım, onun asla böyle bir şeye giremeyecek olması da Lolita’nın ona âşık olması için bir sebep olabilir. Kitabımıza dönecek olursak kapıya konmuş Lolita devam eden hayatında Dick isimli bir erkekle tanışır, evlenir ve hamile kalır. Sefalet içerisinde yaşayan Lolita ile hasretinden deliye dönmüş Humbert’in vuslatı da bu esnada gerçekleşir. Humbert cebinde silahı, altında yıllarca Lolita ile şehir şehir gezdikleri arabasına atlar ve Lolita’nın evine gelir. Kitabın da filmlerin de en can alıcı sahnesi olduğunu düşündüğüm kısım burasıdır. Humbert, sefalet içerisindeki Lolita’ya 400 dolar para ve 3600 dolar yazılı olan çeki Lolita’ya teslim eder ve Lolita’nın kendisiyle gelmesini bir ömür onunla yaşamasını ister. Lolita öncelikle onunla birlikte olmazsa bu parayı alamayacağını zanneder ardından her şekilde bu parayı alacağını öğrendiğinde mutlu gülücükler içerisinde ona “Hayır, balım, hayır. [321]” der. İşte bu bir devrimdir… Sürekli kendisine ‘balım’ diye hitap eden Humbert’e ilk defa balım diye seslenir. Artık bireysel ve finansal özgürlüğünü eline almış olan Lolita ile Humbert rolleri değişmiştir. Lolita gülüyor Humbert ise ağlıyordur. Lolita devam eder: “Böyle bir şey söz konusu bile olamaz Cue’ya dönerim daha iyi. Yani demek istiyorum ki-!” buradan sonrasında sessizlik olur sadece Humbert’in Lolita’nın aklını okuması vardır: “O kalbimi kırdı. Sense hayatımı yıktın sadece. [321]” Humbert gitmeden önce hayata tutunmak için son defa daha çırpınır: “yarın olmaz tabii, yarından sonra da olmaz, ama işte bir gün, günün birinde gelip benimle yaşamayacağına kesinlikle, ama kesinlikle emin misin? [323]” Ardından Lolita’nın ‘gülümseyerek’ tekrar hayır demesinden sonra Humbert arabasına atlar ve Quilty’e doğru yola koyulurken şunları yazar: “silecekler deli gibi çalışıyordu, ama benim gözyaşlarımla başa çıkmak ellerinde değildi. [323]” Quilty ile tanışır, karşılıklı otururlar; Humbert’in elinde silah Quilty’nin elinde sigara. Canının cananını öldürdükten sonra insanlığın bütün kurallarını çiğneyen Humbert sadece trafik kurallarını çiğnemediğini fark eder ve şunları yazar: “Birden başkaldırı, simgesel davranış falan diye değil, sadece yeni bir yaşantı olsun diye – insanın koyduğu bütün yasaları çiğnediğine göre, trafik kurallarını da çiğneyebileceğimi geçirdim aklımdan. Otoyolun sol şeridine geçtim, nasıl bir duyguydu bu; bayağı iyiydi. [351]” polisleri ardına alınca bir yamaca girer ve gidebildiği kadar gidip ineklerin arasında yeşilliklerin içinde durur. İner arabasından, yamacın ucundan görünen uzaktaki bir kasabaya bakar ve “o görkemli yamaçta durdum, ezgilerin titreşimine, arka plandaki utangaç bir mırıltının ortasından yükseliveren ayrı ayrı çığlıklara kulak verdim. İşte o anda, işte o anda anladım ki umarsızlığı en belirgin olan şey Lolita’nın benim yanımda bulunmayışı değil, sesinin aşağıdaki o çocuk sesleri arasında olmayışıdır. [353]” der. Artık çevresinde Lolita diye birisi yoktur. Lolita büyümüştür ve çocuk değildir hatta çocuk sahibi olacak duruma gelmiştir. Başrolümüz Humbert Humbert hayallerini eski Lolita ile hapishanede devam ettirirken bu kitabı yazar. Tek vasiyeti ise “tek istediğim bu anıların ancak Lolita öldükten sonra yayımlanmasıdır. [354]” Amacı ise “seni gelecek zihinlerde yaşatabilmek için H.H.’nin en azından, birkaç ay daha yaşaması en doğrusu olacaktı. [355]” Bunu en az onun kadar kendisi için de yazdığını eserin son cümlesinden anlayabiliriz: “Ki bu da seninle benim paylaşabileceğimiz tek ölümsüzlük olabilir, Lolitam benim.” Evet… Buraya kadar sabırla okumuş kıymetli abilerim, kardeşlerim ve bütün paragrafları atlayarak sonuç kısmına bir göz atayım diyen diğer üşengeç okurlar. Biliyorsunuz ki bahsi geçen bu kadar iğrenç bir konuyu 355 sayfa boyunca bizlere ve yaklaşık bir bu kadar sayfayı tüm dünyaya okutmuş bu yazarı bir çırpıda kötülemek olmaz. Biraz araştırdık mı hikâyenin gerçek bir olaydan esinlenildiğini öğrendik zaten. Bunun yazarla bir alakasının olmadığını da son sözde şöyle görüyoruz: “Öte yandan, yarattığım Humbert bir yabancı ve anarşisttir, supericikleri bir yana, daha birçok konuda onunla aynı düşünceleri paylaşmıyorum. [362]” Kitabın her bir satırını dikkatle okumuş birisi olarak içeriğiyle ilgili şunları demem hiç yanlış olmaz: kitapta kesinlikle pedofililiği özendirecek bir imgeleme bulunmamaktadır, aksine toplum tarafından nasıl ayıplandığı ve kendisinde bir terslik olduğunu defalarca kez söylemektedir. Çok şaşırdığım isimlerin de bu konularda isminin geçtiğinin doğruluğunu bu kitabı okurken yaptığım araştırmalarda fark ettim (mesela Edgar Allan Poe der ve diğer isimleri okuyacak olanlara bırakırım). Bunların yanı sıra her suçluda olduğu gibi kendisini savunmaya çalıştığı kısımlar oldu ve biraz cesurca davranmak gerekirse -eğer mevzubahis iğrenç konuyu biraz olsun unutacak olursak- başrole acıdığım anlar bile oldu. Yine belirtmek istediğim bir konu var ki yaptığım alıntılar yapmadıklarımın yanında bir hiç kalır. Yani yok efendim biz bu yazıyı okuduk, kitabı okumuş kadar olduk yok efendim bu kadar alıntıyla önemli her şeyi gördük diye bir şey yok. Oturun ve sinirleriniz bozula bozula tadını çıkartın. Daha buraya çok şey yazardım... Mesela 293. sayfada gördüğü rüyanın psikolojik yorumlamasını, 295. ve 345. sayfalardaki şiirlerden çıkarımlarımı, sadizmin kurucusu Marquis de Sade'ye yaptığı atıfları, beğendiğim alıntıları vesaire vasaire... O zaman incelemeden çıkar makale olurdu sanıyorum, tadında bırakmak lazım. Az daha unutuyordum kitabın 1962(Stanley Kubrick) ve 1997(Adrian Lyne) yapımı 2 adet filmi de mevcuttur. İkisi de döneminin şartlarına göre oldukça iyi filmlerdir, kitaba sadık kalınarak çekilmiş farklı senaryolarda filmlerdir. İkisinin de izlenmesini tavsiye ederim. İşte benim yazım bu kadar. Bir kere daha okudum. Yer yer üzerine yapışmış acemilikler, sinir bozuklukları var, güzel yeşil sinekler dolanıyor çevresinde. “Neyse, ciddi olalım, uygar kişilere böylesi yaraşır… [24]”
Lolita
LolitaVladimir Nabokov · İletişim Yayınevi · 20192,738 okunma
·
1.326 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.