Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

433 syf.
9/10 puan verdi
·
230 günde okudu
Dört Oyun
Bernard Shaw. Dahi yazar… Onunla bu kitap sayesinde tanıştım. Bir kitabı okuduktan sonra yazarını incelemeye başlarım. Bu incelemelerimde de beni şu ana kadar en çok etkileyen yazarlardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu yazar ve eserlerini kısa birkaç sözle özetlemek mümkün değil. Biraz uzun bir yazı oldu ama okursanız ve bir insana bir faydam olmuş olursa kesinlikle çok mutlu hissederim. Öncelikle bu kitabı bu kadar uzun sürede okumamın sebebini açıklayarak başlamak istiyorum. Kitabı yaklaşık 8 ayda bitirdim. Bazı okurlar bazen yavaşlar, ben bu dönemdeydim ama asıl sebebi de şuydu ki: ben Dört Oyun kitabının ilk kısmı olan Sezar ve Kleopatra kısmını çok beğenememiştim. Bu kitap benim Tiyatro türünde okuduğum ilk kitap. Bu yüzden kitaba alışmak biraz zor oldu. Ama daha sonraki kısımları 1 hafta içerisinde bitirdim. Eğer siz de okuyacaksanız ve ilk kısmı beğenmezseniz sizden bir ricam olacak. Lütfen kitaba devam edin. Sezar ve Kleopatra Yukarıda da belirttiğim gibi, ben bu oyunu çok beğendiğimi söyleyemem. Elbette ki bu oyundan çıkardığım dersler, aklıma kazıdığım sözler var. Bu oyunda deneyimli bir yaşlı ve toy bir gencin çatışmasına şahit olduk. Yaşlı bu dünyada birçok şey görmüş ve temkinli hareket ediyordu ama bunlar asla sıradan hareketler değildi. Yeri geldiğinde bizi şaşırtacak kararlar veriyordu. Toy genç ise hırslı biriydi. Yaşlının hareketlerine akıl erdiremiyordu. İkisi de birbirini etkilemeye çalıştı ama başarılı olamadılar. İkisi de kendi bildiğini okumaya devam etti ama birbirlerinden öğrendikleri de vardı. Özetle bu oyun bize insanın bir yerlerden ders de alsa hayatını tamamen değiştirmediğini, arkaplanda da kalsa kendi huylarını ve duygularını asla kaybetmediğini gösteriyordu bana göre. Pygmalion Bu oyunu başta okurken çiçekçi kızın yani Liza’nın bu kadar ön planda olacağını düşünmemiştim. Hikayeye Eynsford Hill ailesinden devam edileceğini düşünmüştüm. Bernard Shaw beni şaşırttı. Çiçekçi kızdan bir kraliçe yaratan Higgins ve ona yardımcı olan Albay Pickering’i çıkardı karşımıza. Fonetik bilimini bize tanıtırken aynı zamanda bizi bir oyunla neşelendirdi Shaw. Liza yıpranmış, örselenmiş, kötü şeyler yaşamış da olsa güçlü bir kadındı. Higgins ise gönlünde yatan serseri delikanlıyı; çalışkanlığı, bilim aşkı ve azmiyle gizlemeye çalışmıştı. Pickering ise olgun ve de hayatta yeni şeyler öğrenmeye ve tanık olmaya meraklı, oldukça iyi niyetli biriydi. Pygmalion’u okurken yarısına geldiğimde hala Pygmalion diye bir isim geçmediğini farketmiştim. O zaman neydi bu Pygmalion? Ne anlamı vardı? Merak edip araştırdım ve Pygmalion’un Yunan Mitolojisi’nde yer alan bir tanrı olduğunu öğrendim. Kendi yarattığı heykele aşık olan tanrı… Tam da o an anlamıştım Higgins’in Liza’ya gönlünü kaptıracağını. Bu oyundan çıkardığım dersler ise şunlar: bir insan azmettiği sürece her şeyi başarabilir, bazen hiç ummadığımız insanlar hayatımızda zirveye oturabilir, ne kadar yaşı ilerlemiş ve bilgili bir insan olsan da bazen hayatında eksik olan bir şey vardır ve gün gelir hiç beklemediğin bir anda karşına çıkar. Özetle Shaw bana bir insanın beklemediği durumlarda, beklemediği sonuçlar elde edebileceğini anlamam konusunda aracı oldu. Kırgınlar Evi Gelelim Kırgınlar Evi’ne… Bu oyunda bir çatışmalar ve çatışmalardan doğan uzlaşmalar silsilesi okuduk. Yaşlıyla gencin, güzel ile çirkinin, zengin ile fakirin, onurlu ile onursuzun, duygusal ile duygusuzun vs. çatışmalarını izledik. Tek tek karakterlere değinmeye kalksam sabaha kadar yazarım herhalde, bu yüzden incelemem daha genel olacak. Bu oyunda herkesin kendi içinde yaşadığı hayat mücadelesini ve bununla başa çıkmak için izlediği yolu görüyoruz. Örneğin; Kaptan’ın bilime olan ilgisi, Mangan’ın para ve politika işleri, Lady Utterword’un kocasıyla sürdüğü yaşam… Hepsi kendilerince bir uğraş bulmuş ve hayatlarına bir anlam kazandırmaya çalışmışlar. Bu oyunda çıkardığım en büyük ders şudur ki: Hayatta hiçbir zaman umutsuzluğa kapılma. Her kim olursan ol bu hayatta senin de bir görevin, bir anlamın var. Seni en rahat ettirecek şeyi ara, bul ve yaşa. Fakat şunu da unutmayalım ki; Mangan ve Hırsız gibi kötü niyetler ve hırs uğruna bu ömrü heba etmemeli. Jan Dark Son oyun… Jan adındaki köylü kızın imparatorluklar arasında bu kadar etkili bir rol oynaması… Shaw yine bir karakterini aldı ve en dipten zirveye taşıdı. Jan Dark mucizeydi. Herkes ona inandı. Başta inanmayanlar bile hikayenin sonunda yüzünü ona döndü. Savaşmak için can atan bir Fransız kadınıydı o. Tek istediği zırh, at ve birkaç askerdi. Ülkesini düşman işgalinden korumak istedi. Mucizelerini göstererek insanları kendi tarafına çekti ve savaşta başarılı oldu ama düşman bu durumdan hoşnut değildi tabiki. Bir taraf için yüce olan bir taraf için rezil kabul ediliyordu. İngiltere Jan’i sonunda yakaladı ve Jan mahkemenin uğraşlarına kulak tıkayarak yakılmaya razı oldu. Ama onu yakanlar daha çok geçmeden pişman oldular. Buradan çıkardıklarım da şunlardı: Senin kötü olarak nitelendirdiğin biri bir gün senin çok seveceğin ve vazgeçemeyeceğin biri olabilir. Kimseye nefret beslememek gerekir. Bir insana güvenmek ne kadar zorsa güvenmemek de bir hayli zordur ve bunu başarabilen insan sayısı çok azdır. Fakat asıl çıkardığım ders şudur: Sen ne kadar yalnız olursan ol, ne kadar kıymeti bilinmez olursan ol, gün gelecek bu yalnızlık sana güç katacak ve er geç herkes senin kıymetini anlayacak ama sen onlara ikinci bir şansı vermek istediğinde seni tekrar kıymetsizleştirecekler. Herkesin hakkı tek şanstır ve bu cimrilik seni güçlendirecektir. Bernard Shaw’ın bu 4 güzel oyununu bir kitapta toplayan İş Bankası Kültür Yayınlarını tebrik ediyorum. Benim bu kitaptan kendi hayatıma dair çıkardığım birçok ders oldu. Bernard Shaw okumaya devam edeceğim. Bu kitabı ve Bernard Shaw’ı yeni okuyacak okurlara şiddetle tavsiye ederim. İyi okumalar. :)
Dört Oyun
Dört OyunBernard Shaw · İş Bankası Kültür Yayınları · 2019517 okunma
·
195 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.