Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

608 syf.
10/10 puan verdi
Tarih Güçlü Bir İronidir
Nazan Bekiroğlu biz okurlarını uzun yıllar beklettikten sonra Kehribar Geçidi romanı ile yüreklerimize ve zihinlerimize su serpti. Ondan yeni kelime ve cümlelere hasret kalmış biri olarak romana sadece dört elle değil kalbimle de sarıldım; çünkü Nazan’ın cümleleri vardı. Konu olarak ‘Yedi Uyurları’ işlemiş görünse de aslında bu tema çevresinde bize insanın kim olduğunu, insanın zaman ve mekan karşısında evrilmediğini, görünürde değişse de özünü –iyiliği ve kötülüğü- hep taşıdığını, Roma İmparatorluğu’nun 600 yıllık tarihini anlatarak söylüyor. Çok katmanlı, bol karakterli bir roman olan Kehribar Geçidi, okurunu sıkmadan ama vicdanını sızlatan, düşüncesini yoran bir başyapıt. Aynı zamanda bana kalırsa güçlü bir ironi örneği. Romanı okuduktan sonra şöyle düşündüm: tarih insanlığın en büyük ironisidir. Neden mi böyle düşündürdü, kısaca açıklayayım. Hıristiyanlık ve Müslümanlık dinlerinde önemli bir yer edinen ‘Yedi Uyurlar’ aslında insanın insan karşısındaki inanç mücadelesidir. M.S. 300 yıllarında, Roma imparatoru Diocletianus’un zamanını okuyoruz romanda. Yedi kişi 600 sayfalık romanı yediye bölen yedi halka. Nazan Bekiroğlu her detayı düşünmüş, incelikle işlemiş romanda. Peki İsa’nın uğruna canını verdiği inancı nasıl olmuştu da hâlâ bu koca imparatorluğun kalbine girememişti. Kalbinde bu inancı taşıyanlar ise zulüm görüyorlardı. Romanı ve bu dönemi ‘Yedi Uyurlar’ gözüyle okuyoruz. Her birinin hikayesini, duygularını, acılarını, aşklarını ve hayatlarını okuyoruz. Onların nasıl bir araya geldiğini, kaçışlarını ve birbirlerine sığınışlarını okuyoruz. Nazan Bekiroğlu her romanında yaptığı gibi, kendine has dili ve anlatımıyla biz okurları kendine bir kere daha hayran bırakırken, romana kattığı duyguyla da roman kahramanlarının hayatlarını bize hissettiriyor. Romanın güçlü bir ironi örneğinin olmasının sebebi ise ‘Yedi Uyurlar’ Hıristiyanlığın yaşanmasını tek arzu olarak istemeleri ve romanın yıkılışını görmeleri iken, bu iç burukluğuyla, bu umut ve umutsuzlukla kaçtıkları Roma’dan, belki de kaçamadıkları Roma’dan bir mağaraya sığınırlar. Bu buruluk ve ne yapacaklarını bilmeme hali ile onları bir araya getiren Kehribar adlı köpekle uykuya dalarlar. Uyandıklarında bir gün geçtiğini sanırlar ama durum bu değildir. Zaman geçmiştir, akçeleri geçmez olmuştur. Roma’da Hıristiyanlığın yükselişini görürlerken insanlığın değişmediğini, insanın değişmediğini acı bir şekilde görürler. Bunun için miydi inancı uğruna diri diri yakılan dindaşlarının mücadelesi? Nazan Bekiroğlu kiliselerin nasıl güçlenmeye başladığını ve yozlaşmaya da en başından müsaade ettiklerini ustaca gösteriyor bize ‘Yedi Uyurların’ gözünden. Bir zamanlar Hıristiyan oldukları için yanan insanlar varken, şimdi de Hıristiyan olmadıkları için yanan insanlar vardır. Yani hiçbir şey değişmemiştir. İnsan aynı insandır. Acı aynı acı. Tam da bu noktada tarih güçlü bir ironi olarak çıkıyor karşımıza. Uğruna mücadele verilen olgular amaçlarına ulaştıklarında, amaçlarını uzun yıllar gerçekleştirmezler ve zamanla bozulmaya giderler. Bu sadece Roma imparatorluğu ya da ondan sonra gelişen imparatorluklar için geçerli değildir, bu insanın yarattığı tüm sistemler için de geçerlidir. Bunun için tarihi didik didik etmeye gerek yoktur ama bugünü anlamak içinde tarihi anlamak önemlidir. Bekiroğlu günümüze de tam bu noktada ışık tutuyor. Şu an ki tüm bu yaşananlar sonsuza kadar gitmeyecek, bu düzen bozulacak ve başka iyi sanılan bir düzen gelecek ama zamanla o düzende bozulacaktır. Çünkü insan uğruna savaş verdiği amacını çabuk unutur onu elde ettiğinde. Nazan Bekiroğlu dini yazılarında çok kullandığı için birçok kesitlerce okunmaz ve sevilmez. Ama bence bu inanılmaz büyük bir yanılgı. Çünkü onun edebi bilgisi ve dehası, onun bir cümleyi geçtim bir kelimeye, bir sıfata, bir edata, fiillerin çekimlerine kattığı duyguyu çok az yazar başarmıştır. Yazdıklarıyla içimizde bir yere dokunmayı mutlaka başarıyor, sadece dokunmakla kalmıyor, bazen acıtıyor bazen de kanatabiliyor. Çünkü o kelimenin ne kadar güçlü olduğunu, insanı kanatabildiğini hatta bir kelimenin bir insanı öldürebileceğini her fırsatta söylüyor. Onun iyi okurları bunu iyi bilirler. Her şey bir tarafa Kehribar Geçidi sadece bir mağara değildir, diyor bize mağaraya geçit ismini vererek. Belki de bu bir zaman geçididir. Son yıllarda sıkça karşımıza çıkan bilimkurgu roman ve filmlerinden hepimiz aşinayız böyle sahnelere. Belki de onlar uyuduklarını sanırlarken zamanda yolculuk yaptılar? Nitekim romanın son bölümü bize bunu düşündürtüyor. Nazan Bekiroğlu’nu okumamış, onun cümle ve kelimeleriyle yaralanmamış bir okur ne çok şey kaybediyor; bunu abartmıyorum emin olun. Bana göre insanı ve tarihi anlamak için bu kadar güzel bir roman daha yazılamazdı. İyi ki varsın Nazan, iyi ki yazıyorsun ve iyi ki kalbimize dokunarak orada bir yerleri kanattığın gibi bir yerleri de sarıyorsun. Başta hırıstiyanlar putperestler tarafından yakalanırken, asırlar sonra tam tersi sahneler oluyor, bu sefer hırıstiyanlar bazi işndanları buyucu cadı itamıyla darağaçlarında yakıyor
Kehribar Geçidi (Ciltli)
Kehribar Geçidi (Ciltli)Nazan Bekiroğlu · Timaş Yayınları · 20212,329 okunma
··
5,7bin görüntüleme
Aişe okurunun profil resmi
Çok detaylı bir inceleme olmuş. Kaleminize sağlık.
GökHan okurunun profil resmi
Teşekkürler 🤗
Yusuf Kaymaz okurunun profil resmi
Her zaman olduğu gibi Nazan Bekiroğlu’nun kitabını bütün duygularınla okumuşa benziyorsun sevgili abim😘
GökHan okurunun profil resmi
Bekiroğlu bütün duyguları harekete geçirmesini beceriyor ben ne yapayım ☺️😉
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.