"Benim çocukluğumda aşure bir tören havası ile pişirilir, muhakkak aşurenin "gelin olması" gerekirdi, "Anuş abur" deriz biz ona, yani tatlı çorba. Buğday ilk haşlandıktan sonra yoğurt yapar gibi bezlere, havlulara, elbiselere, çarşaflara sarılır, evin başköşesine, sedirin köşesine konurdu, hepimiz onun üstüne birer giysimizi koyardık, "üşümesin gelin" diye. Gelindi çünkü o, sabaha kadar ılık kalır, buğday özünü verir, sonra içine şekeri ve diğer malzemeleri konur, pişirilirdi."