'İnsan denen hayvanın karanlık özünde, sahip olmak öldürmekle aynı şey miydi?'
Ortaya çıkan bir cinayet, olaya farklı şekillerde dahil olan karakterler..
İhanet, kişisel çıkar, hırs, intikam, ego, bencillik ve belki de biraz aşk. Tüm bu karmaşık, insana has duyguların ortasında korkunç bir cinayet. Peki ya bu cinayet çözülebilir mi? Ya da çözülmesi isteniyor mu? Kimin çıkarları daha baskın çıkacak bu cinayetin sonlanması için?
Kitapta özellikle üç karakterin hayatındaki değişimleri okuyoruz..
Rouband kırklı yaşlarda orta yaşlı bir adamdı. Görünümüne dikkat eden ve hatta özellikle önem veren biriydi. Genç bir karısı olduğu düşünülürse bunun bir zorunluluk olduğu kanısındaydı. Adam, genç karısını adeta taparcasına severdi. Hayattaki tüm mutluluğunun sebebi karısı olabilirdi. Hatta buna emindi. Onunla birlikte işleri rast gitmiş ve huzuru bulmuştu. En azından üç yıl boyunca onun gerçekliği buydu. Maalesef işler çok çabuk tersine dönmüştü. Rouband, gözünün önündeki gerçeği görmemiş ya da belki de içten içe işine geldiği için başka bir tarafa bakmayı tercih etmişti. Şimdi ise başka bir tarafa bakmak gibi şansı yoktu..
Çocukluğu çokta güzel anılarla dolu olmayan genç ve güzel Severin.. Rouband'ın genç karısı. Hayatını ona verilenlerle yaşamış, bir erkek egemenliğinden diğerine geçiş yapmıştı sanki hep. Basit istekleri vardı. Düzenli bir hayat, sevmek ve sevilmek. Ama fırsatlar bir şekilde elinden kayıp gidiyor gibi hissediyordu..
Jacques ise dışarıdan utangaç gibi görünen bir delikanlıydı. Kendini işine adamış ve sık sıkta bu yüzden insanların diline düşmüştü. Ama Jacques'ın dışarıdan görünmeyen daha büyük ve gerçek bir problemi vardı. Kendi içinde kendinden kaçmak için bir savaş veriyordu. Tabi ki diğer herkes gibi Jacques'in de kimsenin öğrenmesini istemeyeceği sırları vardı..
Aşk nefrete dönüşebilir, başka bir şeyin tutkusu da aşk gibi görünebilirdi. Masum olarak görülenler canavara, tanıklar da katile dönüşebilirdi..
Kitaptaki her bir karakterin sırrı vardı sanki. Bazıları daha açık ve yüzeysel sır, bazıları ise daha derin ve daha korkunç sırlardı..
Kitaptaki her bir karakterin hikayeye katkısı, kendi başına bir hikayeleri olması ve ara sıra onlarında düşüncelerine tanıklık etmek çok güzeldi. Arka planda trenler ve tren manzarasıyla ilerleyen hikaye adeta akıp gidiyor. Giderek artan sırlar ve yapılan hatalarla ilerleyen kitabın hızı hiç düşmüyor, okuyucu bir sonraki sayfayı hep merak ve ilgiyle çeviriyor.
Yazar, içindeki vahşi hayvana teslim olmuş insanları anlatıyor. Bunu yaparken de birçok şeyi okuyuculara gösteriyor.
Bir anlık öfkeye yenik düşmenin geleceği nasıl etkileyeceği ve bu öfkenin doğurduğu sonuçların nelere mal olacağını göstermesi..
Insanların kendi çıkarı söz konusu olduğunda nasıl ileri gidebileceği ve bu çıkarın nasıl insanın gözünü kör ettiği..
İnsanların hep bilinen ama karşılaşınca hep şaşırtan iki yüzlülüğü..
Yaşanan her duygunun dozunda yaşanması gerektiği..
İnsanın istediği her türlü davranışı gerçekleştirmek için kendini ikna edebilecek bahaneyi bulabilmesi ve bu konuda önüne çıkan engelleri ne pahasına olursa olsun göze alması..Belki bir olay için iyi gibi görünen ama kötücül niyetlerle başladığında felaketle sonuçlanabilen bir gözü karalık..
Öfkelerin, hataların ve kötü anıların unutulmadığını aksine birbiri ardına tekrarlandığını görüyoruz hikayede. Bu hataların nedenleri her karakter için farklıyken sonuç ise pek değişmiyor. Geçiçi mutluluklar olmasına karşın sonunda derin bir mutsuzluk ve hayal kırıklığı..
Yazar, kitabın ismine yakışan bir hikaye sunmuş. Kitaptaki karakterlerin hiçbirini sevemediğim, empati kuramadığım ve davranışlarına anlam veremediğim bir kitap oldu..
Herkese keyifli okumalar..