" Hakka’l-yakîn nedir? diye sorarsan deriz ki, o, sebebin bilgisinden meydana gelen şeydir. Fakat bu ayne’l-yakînden sonra gerçekleşir. Ayne’l-yakîn nedir diye sorarsan deriz ki, müşahede ve keşfin kendiliğinden ve bilgiden sonra verdiği şeydir. (Fütûhât, II:132)
Nefsini bilen Rabbini bilmiştir. Aynı şekilde nefsini müşahede eden de Rabbini mü şahede etmiştir. Bu durumda insan bilgi kesinliğinden görme kesinliğine intikal eder. Onun zirvesine ulaştığında ise, görme kesinliğinden bilgi kesinliğine değil, hakke’l-yaklne ulaşmış olur. (Fütûhât, III:390) "