Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

– Anna Andreyevna, madrabazın biri! O, seni de beni de bütün dünyayı da aldatır! Öteki bayanla sorunu daha iyi halledeceğini bildiğim için seni bekledim. – O bayan da kim? – Mme Andrakova. Ben her şeyi biliyorum. Onun sendeki mektuptan korktuğunu kendin söyledin… Utanarak: – Hangi mektup? Yalan söylüyorsun… Onu gördün mü, diye homurdandım. – Onu gördüm. Çok güzel bir kadın… Tres belle; zevkine diyecek yok doğrusu. – Gördüğünü biliyorum. Ancak onunla konuşmaya cesaret edemedin. Şimdi ben de ondan konuşmaya kalkışmamanı istiyorum. – Sen daha çocuksun, o ise seninle alay ediyor, anladın mı? Moskova’da bizde de böyle erdemli bir kadın vardı, öyle de burnu havadaydı ki! Ama her şeyi açığa vuracağımızı söylediğimiz zaman tir tir titredi, hemen yola geldi. Biz de hem onu, hem de öteki şeyi aldık, yani parayı da, öteki şeyi de anlıyor musun? Şimdi sosyetede yine yanına yaklaşılmıyor. Hey gidi hey! Öyle yükseldi ki, bilsen ne güzel kupa arabası var, ah, bu işin nasıl bir kulübede geçtiğini bir görseydin! Sen daha hayatı bilmiyorsun, bilseydin onların hiçbir kulübeden korkmadıklarını… Kendimi tutamayarak: – Ben bunu düşünmüştüm, diye mırıldandım. – Seni dövüyorlar, sen ise onlara acıyorsun… Nasıl oldu bilmem, birden aklım başıma geldi, titreyerek: – Lambert, sen alçaksın! Aşağılığın birisin, diye bağırdım. Bütün bunları rüyamda gördüm. Sen ayakta duruyordun, Anna Andreyevna da… Ah, sen aşağılığın birisin! Beni böyle bir alçak mı sandın? Senin muhakkak böyle söyleyeceğini bildiğim için bunu rüyamda bile gördüm. – Bunu bana böyle basit gösteriyorsun ama sandığın kadar basit olmasına imkân yoktur! Lambert gülüyor, sevinçten içi içine sığmıyordu: – Bak sen, ne kadar da kızdı! Vay, vay vay, diye bağırdı. Eh, kardeşim Arkaşa, şimdi artık bilmek istediğim her şeyi öğrendim. İşte zaten bunun için seni bekledim ya. Beni dinle, demek ki onu seviyorsun. Byoring’ten de öç almak istiyorsun, işte benim bilmek istediğim de buydu. Burada seni beklediğim bütün bu zaman içinde bundan şüphe ediyordum zaten. Ceci pose, ceu cbange la question. Çok iyi, çünkü o da seni seviyor, öyleyse işi uzatmadan hemen evlen, daha iyi olur. Zaten başka türlü yapamazsın, en sağlam yolda yürüyorsun. Ondan sonra da Arkadiy, bir dostun olduğunu unutma, bu dost da benim. İstersen sırtıma semer bile vurabilirsin, işte bu dost sana yardım edecek, seni evlendirecektir. Senin için, yerin dibinde de olsa her şeyi bulup çıkarırım, Arkaşa! Sen de bunun için sonra eski arkadaşına, otuz bincik hediye edersin, olmaz mı ha? Yardım edeceğimden hiç şüphen olmasın. Bütün bu gibi işlerin ince taraflarını bilirim, bütün çeyizi de sana verirler. Böylelikle toplumda saygın bir zengin oldun gitti! Başım dönmekle birlikte, Lambert’a şaşkın şaşkın bakmaktan da kendimi alamıyordum. O, ciddi konuşuyordu, yani daha doğrusu ciddi değil de benim evlenmem olasılığına gerçekten kendisi de inandığını, hatta bu düşünceyi heyecanla kabul ettiğini görüyordum. Doğal olarak beni bir çocuk gibi avlamak istediğini de anlıyordum. Ama onunla evlenmek düşüncesi öyle içime işlemişti ki böyle bir hayale nasıl inanabildiğini düşünerek Lambert’a şaştığım hâlde kendim de o anda hemen inanmıştım ama bunun gerçekleşmesine hiç imkân olmadığını pek doğal olarak aklımdan çıkarmıyordum. Bilmem nasıl bütün bunlar bir araya gelebiliyordu?.. – Buna hiç imkân var mı, diye mırıldandım. – Neden olmasın? Ona belgeyi gösterirsin, korkar, paraları kaybetmemek için seninle evlenir. Lambert’ın alçakça niyetlerini sonuna kadar dinlemeye karar verdim. Çünkü bunları öyle bir saflıkla ortaya döküyordu ki öfkelenebileceğimi aklına bile getirmiyordu. Ama ben hiç zorla evlenmek istemediğimi mırıltıyla söyledim. – Asla zorla evlenmek istemem. Bende böyle bir düşünce olabileceğini tahmin edecek kadar alçak mısın? – Amma da yaptın ha! O, kendisi evlenmek isteyecek yahu, sen değil. O, kendisi korkacak, seninle evlenecek. Sonra birden aklını başına toplayarak: – Hem de seni sevdiği için seninle evlenecek, dedi. – Bunu uyduruyorsun. Yoksa benimle alay mı ediyorsun? Beni sevdiğini nereden biliyorsun?– Muhakkak. Ben biliyorum. Anna Andreyevna da tahmin ediyor. Bunu sana, ciddi doğru söylüyorum, Anna Andreyevna tahmin ediyor. Sonra bana geldiğin zaman sana bir şey daha söyleyeceğim, o zaman sevdiğini sen de anlayacaksın. Alfonsina Tsarskoye’de idi; orada da öğrenmiş ki… – Orada ne öğrenebilir ki? – Haydi bize gidelim, o sana kendisi anlatır. Hem bu hoşuna da gider. Senin başkalarından neyin eksik? Güzelsin, terbiye görmüşsün… Nefesim kesilerek: – Evet, terbiye gördüm, diye fısıldadım. Bu sırada kalbim küt küt atıyordu, hem sadece şarabın etkisi değildi bu. – Güzelsin, iyi giyiniyorsun. – Evet, iyi giyiniyorum. – Üstelik iyi kalplisin de… – Evet, iyi kalpliyim. – Peki, öyleyse niçin kabul etmesin? Byoring ise parasız, onu almaz ama sen onu parasız bırakabilirsin. İşte o da bundan korkar. Evlenirsin, böylelikle ondan öç almış olursun. O zaman, o gece ayazdan sonra onun sana gönül verdiğini kendin bana söylemiştin ya! – Sana bunu söyledim mi? Herhalde böyle söylememişimdir. – Hayır, böyle söyledin. – Sayıklamışım, herhâlde. Belki sana o zaman belgeden de söz etmişimdir? – Evet, sende böyle bir mektup olduğunu söyledin. Ben de, elinde böyle bir mektup varsa niçin kullanmıyor, hakkı olan bir şeyi kaybediyor, diye düşündüm. – Bütün bunlar hayal, ben de buna inanacak kadar budala değilim, diye mırıldanıyordum. Bir defa aramızda yaş farkı var, sonra benim kendi soyadım yok. – Ne olursa olsun, sana varır. O kadar parayı kaybedeceğini düşünürse, varmamasına imkân yoktur. Ben bu işi yoluna koyarım. Hem üstelik de seni seviyor. Biliyorsun ki ihtiyar; onun koruması altında, biliyor musun, öyle büyük insanlarla tanışabilirsin ki! Soyadın olmamasına gelince, şimdi böyle bir şeye hiç gerek yok, bir defa eline büyük bir para geçirdin mi ondan sonra yükselir, durmadan yükselirsin. On yıl sonra da öyle milyoner olursun ki bütün Rusya’nın altını üstüne getirirsin. O zaman soyadını ne yapacaksın? Avusturya’da parayla baronluk sanı alınabilir. Evlenince de onu avucunun içine alırsın. Onlara karşı iyice sert davranmalı. Seven bir kadın kendisini avuç içinde tutmalarını ister, sert davranmalarını sever. Kadın bir erkekte kişilik olmasını ister, bunun için onu sever. Onu mektupla korkutunca o anda ona kişiliğini de göstermiş olursun.” A, der, daha pek genç ama kişilikli.” Sersemlemiş gibi oturuyordum. Başka hiç kimseyle, hiçbir zaman böyle budalaca konuşacak kadar alçalmamıştım. Ama burada tatlı bir isteğin etkisine kapıldığım için, onu söylemeye teşvik bile ediyordum. Hem zaten Lambert öyle budala, o kadar alçaktı ki, ondan utanmaya imkân yoktu. Birden: – Hayır, biliyor musun, Lambert, dedim. Nasıl istersen ama burada birçok saçmalık var. Arkadaş olduğumuz, birbirimizden utanacak bir şeyimiz olmadığı için, seninle bu tarzda konuşuyorum. Ama başkası olsaydı imkânı yok böyle alçalmazdım. Başlıcası niçin, niçin onun beni sevdiğini onaylıyorsun? Sermaye için şimdi çok doğru söyledin; ama biliyor musun. Lambert, sen yüksek sosyeteyi tanımıyorsun. Onlarda böyle şeyler patriarkal, soydan gelen bağlantılara dayanır, bunun için şimdi benim yeteneklerimi; hayatta neler başarabileceğimi henüz anlamadığı için yine de benimle evlenmekten utanç duyabilir. Ama senden şunu da gizlemeyeyim Lambert, burada gerçekten de öyle bir nokta var ki, insana ümit veriyor. Anlıyor musun, minnet duyduğu için bana varabilir, çünkü o zaman onu birisinin nefretinden kurtarmış olurum. O, bu adamdan korkuyor. Lambert, umulmayacak bir merak göstererek silkindi, sordu: – Ha, babandan söz ediyorsun, değil mi? E, nasıl, onu çok mu seviyor? – Yok canım, diye bağırdım. Ne korkunç bir yaratıksın, aynı zamanda da ne kadar budalasın, Lambert! O Katerina Nikolayevna’yı sevmiş olsaydı, ben evlenebilir miydim yahu? Ne de olsa oğul ile babayız, bu ayıp bir şey olurdu, doğrusu. O, annemi seviyor, annemi, onu kucaklarken gördüm. Eskiden bende onun Katerina Nikolayevna’yı sevdiğini sanıyordum ama şimdi belki bir zamanlar sevmiş olduğunu, artık tiksindiğini açıkça anladım… Versilov öç almak istiyor, o da korkuyor. Çünkü sana şunu da söyleyeyim ki Lambert, o, öç almak istediği zaman çok korkunç oluyor. Hemen deliye dönüyor. Versilov, ona kızdığı zaman her şeyi göze alır. Bu da eski zamana göre yüksek prensip duygusundan ileri gelen bir düşmanlıktır. Bizim zamanımızdaysa genel prensip diye bir şey yoktur, ancak sadece özel olaylar vardır. Ah Lambert, sen bunlardan hiçbir şey anlamıyorsun, sen düpedüz budalasın. Ben seninle ilkelerden konuşuyorum ama sen herhâlde bir şey anlamıyorsundur. Hiç okumuşluğun yok. Hatırlıyor musun, eskiden beni döverdin? Şimdiyse ben senden daha güçlüyüm, bunu biliyor musun? – Arkaşa, hadi bize gidelim! Akşamı bizde geçirir, bir şişe şampanya daha içeriz, Alfonsina da gitar çalarak şarkı söyler. – Hayır, gitmem. Beni dinle Lambert, benim “ülküm” var. Kolayını bulup da evlenemezsem, ‘ülkü’me çekileceğim ama senin ‘ülkü’ diye bir şeyin yok. – Peki, peki anlatırsın, haydi gidelim. – Gitmem, diyerek ayağı kalktım. İstemiyorum, gitmem. Sana gelirim ama sen yine de alçaksın. Sana otuz bini vereceğim, varsın öyle olsun, ancak ben senden hem daha temiz, hem daha yüksek ruhluyum… Beni her şeyde aldatmak istediğini görmüyor muyum sanıyorsun? Katerina Nikolayevna’ya gelince onu düşünmene bile izin vermiyorum. O, herkesten yüksektir, senin planların öyle alçakça şeyler ki sana bile şaşmaktan kendimi alamıyorum, Lambert. Evlenmek istiyorum, bu başka iş ama bana para gerekli değil, paradan iğrenirim. Önümde diz çökerek parasını bana vermek isterse yine almam. Evlenmeye gelince, evlenme büsbütün başka bir iştir. Biliyor musun avuç içinde tutmalı demekle çok iyi söyledin. Sevmeli, tutkuyla sevmeli, bir erkekte bulunan, bir kadında ise hiçbir zaman olmayan tam bir iyi kalplilikle sevmeli; ama zorba da olmalı, bu iyi bir şeydir. Çünkü biliyor musun Lambert, kadınlar zorba erkeklerden hoşlanırlar. Lambert, sen kadınları bilirsin. Ama bütün öteki şeylerde şaşılacak kadar aptalsın. Hem biliyor musun Lambert, göründüğün gibi kötü değilsin, sen sadece basit bir insansın. Seni seviyorum. Ah Lambert, niçin böyle madrabazsın? Böyle olmasaydın, öyle neşeli bir hayat sürerdik ki! Biliyor musun, Trişatov pek sevimli. Bütün bu saçma sapan sözleri artık sokakta mırıldanıyordum. Bütün hayranlıklarıma, yeminlerime, yeniden iyi bir insan olmaya, ruh güzelliği aramaya kendi kendime söz vermeme rağmen, o zaman böyle çabucak, kolaycacık alçalarak böyle çamura bakabildiğimi okuyucu da görsün diye bütün bunları en küçük ayrıntılarına kadar hatırıma getiriyorum! Hem yemin ederim ki, şimdi artık o insan olmadığıma büsbütün, tam anlamı ile emin olmasaydım, hayatı yakından görerek kendimi bilmeseydim, bütün bunları okuyucuya imkân yok söyleyemezdim. Dükkândan çıktık, Lambert eliyle hafifçe belimden sararak yürümeme yardım ediyordu. Birden yüzüne baktım, o sabah, hemen hemen donmak üzereyken beni tıpkı böyle eliyle sararak arabaya götürdüğü sırada hem kulaklarıyla, hem gözleriyle sayıklamalarımı dinlediği zamanki gibi sabit, inceleyici, son derece dikkatli, hem tam anlamıyla ayık bakışlarıyla karşılaştım. Sarhoş olmaya başlayan ama henüz büsbütün olmayan insanlarda, birdenbire tam bir ayılma anı olur. Metin, açık bir ifadeyle: – İmkânı yok evine gitmem, dedim. Bu sırada alaylı alaylı onun yüzüne bakıyor, bir elimle de kendisini itiyordum. – Haydi canım, Alfonsina’ya hazırlanmasını söylerim, haydi gel! Elinden kurtulamayacağımdan son derece emindi. beni bir kurban gibi tutuyor, yürümeme yardım ediyordu. Ben de tabii mutlaka o akşam, hem de o hâlde kendisine gerekliydim! Niçin böyle olduğu da sonra anlaşılacak. – Gitmem, diye tekrarladım. Arabacı! Tam o sırada bir arabacı çıkageldi, kızağa atladım. Lambert kürküme yapışarak sonsuz bir korku içinde: – Nereye? Ne yapıyorsun, diye avazı çıktığı kadar bağırdı. – Arkamdan geleyim deme, diye cevap verdim. Sakın peşime düşme! Bu sırada arabacı atları sürdü, kürküm Lambert’in elinden kurtuldu. Arkamdan kızgın kızgın bağırdı: – Nasıl olsa yine bana geleceksin! Kızaktan başımı ona çevirerek: – İstersem gelirim, istemezsem gelmem, irade benim, diye bağırdım. Beni izleyeceğini düşünüyordum, yanılmışım. Peşimden gelememesinin sebeplerinden biri, elinin altında başka bir arabanın olmamasıydı. Sennoy’a varınca kızaktan indim, yürümeye başladım. Sarhoşluk da yorgunluk da umurumda değildi. Yürümek, açılmak istiyordum. Dinçtim, canlıydım, hepsinden de önemlisi moralim yerindeydi. Her şeyi yapabilecek yetenekte görüyordum kendimi. Kalbimin, ağır ama şiddetli vuruşlarını duyuyordum. Bugün dünya gözümde başka bir güzeldi. Gözüme her şey sevimli görünüyordu. Bu düşüncelerle Sennoy Askeri Tutukevi’nin önüne kadar geldim. Bende hiç iyi duygular uyandırmayan bu soğuk yeri bile sevmiştim. Nöbetçiye sıkı sıkı sarılmak, öpmek istiyordum. Karlar eriyor, burnuma toprak kokusu geliyordu. Meydanlık bugün bambaşka bir şekilde güzeldi gözümde. Birden aklıma Obuhovsky caddesine gitmek geldi. Sonra da sola sapıp Semionovskiy sokağına çıkmak, şöyle bir dolaşmak. Böyle bir gezi bana çok iyi gelecekti. Bugün hırsızlar bile yoktu ortalıkta. Yoksa önü bütünüyle açık kürküm çoktan uçup gitmişti. Sennoy’un hırsızlarının ünlü olduğunu söylerlerdi ama ortalıkta yoktular. Keşke şu an yanıma kadar sokulsalar, kürkümü isteselerdi… Hiç düşünmez, hemen verirdim. Kürkün benim için ne gereği var ki… Kürke mal mülk diyenler halt etmiş, bu ne kadar anlamsız bir söz öyle… bugün her şey o kadar güzel ki. Tanrım!… Karların erimesine bayılıyorum, donmasına da hiç gerek yok. Don karın güzelliğini alıp götüren bir sevimsiz şey benim gözümde. Herhâlde biraz ileri gittim, saçmaladım. Zaten ben saçma şeyleri seven biriyim. Prensibe dair Lambert’a ne söylemiştim? Genel prensip diye bir şey yok, ancak özel olaylar var, demiştim. Bunu uydurdum, korkunç yalan söyledim! Hem de bilerek, fiyaka yapmak için. Biraz ayıp ama zarar yok, düzelirim. Utanmayın, kendinize işkence etmeyin Arkadiy Makaroviç, sizi beğeniyorum. Hatta çok hoşuma gidiyorsunuz, benim genç dostum. Ancak ne yazık ki bir küçük yaramazsınız… Hem Hem… Ha, evet… oh!” Birdenbire durdum, bütün kalbim yine tatlı bir baygınlık içinde sızladı. “Tanrım! Lambert ne demişti? Katerina Nikolayevna’nın beni sevdiğini söylemişti. Ah, o ne madrabazdır, birçok yalan uydurdu; bunu evine gidip orada geçirmem için söyledi. Ama belki de böyle değil. Anna Andreyevna’nın da böyle düşündüğünü söyledi… A! Belki Darya Onisimovna da bir şeyler öğrenerek ona söylemiştir. O, her yere girip çıkar. Hem niçin sanki onunla gitmedim? Her şeyi öğrenmiş olurdum! Hım! Onun bir planı var bütün bunları en ufak çizgisine kadar duyuyorum. Rüya! İyice düşünülmüş bir şey, ancak Bay Lambert, yanılıyorsunuz, bu öyle olmayacak. Ama belki de öyle olur! Belki de öyle olur! Hem o beni evlendirebilir mi? Belki de evlendirir. O, saf olduğu için buna inanıyor. Bütün iş adamları gibi o da hem aptal, hem de atılgan. Aptallıkla gençlik bir araya gelince büyük bir kuvvet olur. Ama açıkça söyleyiniz ki, siz de Lambert’i korkuttunuz, Arkadiy Makaroviç! Hem namuslu insanları o ne yapacak? Hem öyle ciddi söylüyor ki, burada tek namuslu insan yok! İyi ama sen nesin? E, bana ne oluyor! Alçaklara namuslu insanlar gerekmiyor mu? Madrabazlıkta her şeyden daha çok namuslu insanlara ihtiyaç vardır. Hatta tam anlamı ile suçsuz olduğunuz için. Yalnız bunu şimdiye kadar bilmiyordunuz Arkadiy Makaroviç! Tanrım! Ya o beni gerçekten de evlendirirse! Şu sözü her zaman kullandım, şimdi de kullanıyorum: “Ben budalanın tekiyim.” Bundan daha önce evlenmek istemiş, başaramamıştım. Gece yatağıma yatarken bunları düşünür, uzun hayaller kurardım. Bu düşünce daha on altı yaşındayken aklıma düşmüştü. Lisede benimle aynı yaşta Lavrorskiy adında bir arkadaşım vardı, öyle sevimli, sessiz, güzel bir çocuktu ki! Hoş bundan başka bir özelliği de yoktu ya! Onunla hemen hemen hiç konuşmazdım. Bir gün, bilmem nasıl oldu yan yana oturmuştuk, bizden başka kimse yoktu, o da benim gibi pek düşünceliydi, birden bire bana: “Ah Dolgorukiy, ne dersin, şimdi evlenmenin tam sırası, değil mi? Doğrusu insan şimdi evlenmezse ne zaman evlenir? Şimdi işte en iyi zaman ama evlenemiyoruz işte!” Hem bunları öyle candan söylemişti ki! Ben de bütün kalbimle bunu kabul etmiştim. Çünkü kendim de kim bilir ne hayaller kuruyordum. Sonra birkaç gün üst üste buluşmuş, gizlice hep bundan, yalnız bu konu üzerinde konuştuk. Ondan sonra bilmem nasıl oldu, ayrıldık, bir daha da konuşmadık. İşte o zamandan beri ben de hayal kurmaya başlamıştım. Bunları belki şimdi hatırlamak gereksiz bir şey ama ben sadece bunun ne kadar uzun zamandan beri içime yerleşmiş olduğunu göstermek istedim… Yürümeye devam ederek: “Burada yalnız tek ciddi itiraz olabilir, diye düşünüyordum. Ooo, tabi aramızdaki önemsiz yaş farkı bir engel sayılmaz ama sorun şu: O, soylu bir kadın, bense sadece bir Dolgorukiy’im! Bu çok kötü! Hım! Versilov, annemle nikâhlanarak hükümete başvurup beni evlâtlığa kabul edemez mi?… Yani babamın hizmetlerine karşılık… Memurluk etmiş olduğuna göre hizmetleri de var demektir; sulh yargıçlığı yapmış… Hay, Tanrı cezasını versin, ne iğrenç şey!” Birdenbire bunu söyledim, birdenbire de üçüncü defa durdum ama bu sefer olduğum yerde ezilmiş gibiydim. Başka birinin evlatlığını kabul ederek soyadımı değiştirmek!… Tanrım, bu ne yüz karası ve iğrenç bir durumdu. Demek bütün çocukluğuma, geçmişime ihanet edebilecek kadar alçalacaktım!… Yüreğim büyük bir acıyla burkuldu, sabahtan beri zirvede olan moralim dibe vurdu, bütün sevincim bir sabun köpüğü gibi eriyiverdi. Korkunç derecede kızararak, “Hayır, bunu kimseye söylemem, diye düşündüm. Ben hem âşık, hem de budala olduğum için böyle alçaldım… Hayır, Lambert’ın haklı olduğu bir şey varsa o da şimdi, bu zamanda başta insanın kendisi, ondan sonra parası gelir. Yani parası değil, mülkü. Böyle bir sermaye ile “ülküme” atılırım, on yıl sonra bütün Rusya’ya nam veririm, herkesten de öcümü alırım. Katerina Nikolayevna ile pek öyle senli benli olmaya gelmez, burada Lambert yine haklı. Korkar, basbayağı da varır. En basit, en bayağı bir tarzda razı olur, benimle evlenir. Biraz önce Lambert’ın, “Sen bilmiyorsun, bunun nasıl bir kulübede olduğunu bilmiyorsun!” dediğini hatırladım. ”Evet bu böyle…” diye başımı sallıyordum. ”Lambert’ın her şeyde hakkı var, benden, Versilov’dan, hatta bütün ‘ülkü’ sahiplerinden bin defa haklı. O, gerçekçi biri. Katerina Nikolayevna bende kişilik olduğunu görür: ‘A, onun kişiliği varmış!..’” der. Lambert, alçağın biri, bütün derdi benden otuz bini koparmak ama yine de yalnız o benim dostum. Başka bir dostluk yok, hem olamaz da. Bütün bunları hayatı tanımayan insanlar uydurmuşlar. Ben Katerina Nikolayevna’yı alçak düşürmüyorum bile; yoksa düşürüyor muyum? Hiç de değil, bütün kadınlar böyledir! Kadınlarda alçaklık yok mu? İşte bunun için, onun başında bir erkek bulunması gerek, işte bunun için o da boyun eğen bir yaratık olarak yaratılmıştır. Kadın demek, fesat demektir; erkekse soyluluk, cömertlik demektir. Bu da sonsuza kadar böyle olacaktır. Bu işte “belge”yi kullanmaya hazırlanmama gelince bunun bir önemi yok. Bu, ne soyluluğuna ne de cömertliğine zarar vermez! Temiz bir hâlde Schillerler olamaz, onları uydurmuşlardır. Gaye çok güzel olduktan sonra işin içinde biraz pislik de olsa zarar vermez! Sonra hepsi yıkanır, temizlenir, kapanır. Şimdi bu sadece geniş mizaçlılık, sadece hayat, sadece hayatın gerçekleşmesidir işte şimdi buna böyle diyorlar!” Of, yine tekrar ediyorum: o sarhoşluk anındaki sayıklamalarımın hepsini son satırına kadar buraya yazdığım için beni bağışlasınlar. Elbette bunlar o zamandaki düşüncelerimin bir özüdür ama öyle sanıyorum ki söylediğim sözler bunlardı. Bu sözleri yazmak zorundayım, çünkü kendimi yargılamak niyetiyle yazmaya oturdum. Bunu yargılamayıp neyi yargılayacaktım? Hayatta bundan daha ciddi ne olabilir? Şarap ise haklı çıkarmazdı, in vino ve-ritas. Böyle hayal kurarak kendimi bütün varlığımla hayale kaptırmış yürüyordum, öyle ki artık eve, yani annemin evine geldiğimin farkına bile varmamıştım. Hatta içeri nasıl girdiğimi bile fark etmemiştim. Ama küçük hole girer girmez hemen bizde beklenmedik bir şey olduğunu anladım. Odalarda yüksek sesle konuşuyorlardı, bağrışmalar oluyor, annemin ağladığı duyuluyordu. Makar İvanoviç’in odasından çıkıp mutfağa koşan Lukerya, kapının önünde bana çarparak az daha beni yere yuvarlayacaktı. Kürkümü çıkardım, Makar İvanoviç’in odasına girdim, çünkü herkes orada toplanmıştı.
·
2.193 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.