Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

256 syf.
8/10 puan verdi
·
25 saatte okudu
Okurken gerçeküstü bir büyülü anlatıma kapılıp pek zorlanmadan sayfaları devirmek mümkün olsa da, alt metin ve alegorik bir anlatımla bezeli, basit bir okumayla çözülemeyecek kadar girift bir kitap. Bir defadan fazla okunması kesinlikle işe yarayacaktır. Ben Vian’a Mezarlarınıza Tüküreceğim kitabı sebebiyle biraz mesafeli ve önyargılıyım bunu itiraf etmeliyim ancak o sert kitapta da bir yeteneğin, mesajın ve bazı kaygıların izlerini hissedebiliyorduk. Sadece aktarma metodu çok çok sertti ve ben bunu edebi bir metin için fazla buldum. Olay bundan ibaret. Bu kitapta ise giderek artan bir gerçeküstücülük etkisinde, bir miktar da o Güney Amerika’nın büyülü gerçekliğinden tatlar veriyordu bu kitap. Vian’ın tarzına alışmaya başladıkça sevmek de mümkün olabilir. Bu yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayan ve kabul etmem gereken bir durum. Kitabın okunması çok basit. Fazlaca bölümlere ayrılmış ve bir günde 250 sayfa bitip gidiyor. Bölüm sonları ve yeni bölüm başlarında sayfalarda boşluk olduğundan metnin fiziki yapısı yoğun değil. Sayfa başına kelime adedi oldukça düşüktür yani. Bol bol da diyalog olunca sayfalar bir anda adeta eriyor elinizde. Bu hızla okurken kitabın kontrolünü yitirmemek gerekiyor. Dediğim gibi sadece bir olayı anlatmıyor bu eser. Alt metni çok güçlü. Sembolizmin dibine vurulmuş adeta. Bu durum her sayfada daha da artıyor ayrıca. Kitapta tuhaf tuhaf olaylar birbirini izliyor. Zaten kitabı tek bir kelimeyle anlatacak olsam “tuhaf” derdim. Gündelik hayatta kullandığımız tüm fizik ve mantık kurallarını bir tarafa koyup işin psikolojisine dalmaya çalışmalıyız. Yoksa Clementine’in giderek artan paranoyasına ya da şu derede kayığından atlayıp ağzıyla “bir şeyler” çıkaran ihtiyarın ne yapmaya çalıştığına hiçbir anlam veremezsiniz. Aynı zamanda kahramanımızın da motivasyonu çok tuhaf gerçekten. O da kendi boşluğunu psikanalizler yaptığı insanların ya da canlıların özellikleriyle, psikolojileriyle ve davranışlarıyla doldurmak gibi bir amaç edinmiş esasen. Dedim ya, her şey çok tuhaf. Kitapta çoğu şeyin cevabı var yalnız. Odaklanıp okumanız yeterli. Boş bir çorba değil metin. Sağlam yani. Çeviri her ne kadar fena olmasa da Boris Vian, James Joyce gibi kelimelerle oynamayı, onları eğip bükmeyi seven bir yazar olduğundan dolayı anadilinde okumanın hazzına yaklaşamayız bile. Bu da çeviri edebiyatın cilvesidir zaten. Biz çeviri edebiyatta her zaman bir yansıma okuyoruz neticede. BU yüzden Türk Edebiyatı’mızın güzide eserleri bizim için büyük şans. Mesela ilginç bir detay yaklaşık 130. Sayfa civarında ortaya çıkıyor. Bölüm başlarının bazılarında verilen tarihler tuhaflaşmaya başlıyor. Aslında bir ay değil de sanki bir dönemi anlatır gibi bir duruma geçiyorlar. Bundan sonrası da hep öyle devam ediyor. Boris Vian işte :) Anlatımdaki masalsılığa ve gerçeküstülüğe değindim ama örnekle açıklasam daha doğru olur. İlk başlarda bu durum çok nadir kafasını kaldırıp bize kendini gösteriyor. Birden ne oluyor ya diyip kalıyoruz fakat sonlara doğru tüm gerçeküstü öğeler üstümüze üstümüze uçuyor! Söz gelimi, bir hayvanın bir iki kelime söylediğini(ya da psikiyatr mı öyle sandı?) bazı hayvanların ise zekice, insansı bedensel cevaplar verdiğini göreceksiniz. Tam bu anlar bana büyülü gerçekliği anımsattı zira hikâyedeki kimse bu olağandışı duruma şaşırmıyor. Pek dikkat etmiyorlar bile hatta. Bunu bekliyorlar mı ne? Bana göre kitabın hayatî olarak incelenmesi ve takip edilmesi gereken üç karakteri var. Bunlardan hiçbiri psikiyatr değil. Onun olayı zaten oldukça net. Evet kendi içinde bir alegori barındırıyor ama bir şekilde onu anlamlandırabiliyoruz. Benim değinmek istediğim karakterler, Kayıkçı reis( şu toplumun utançları meselesi), anne Clementine ve üçüzlerin hepsi. Üçüzlerin davranışlarında bile bir farklılık sezeceksiniz. Bunların hiçbiri boşuna değil bence. Çok da detaya giremiyorum zira ben yazılarımda spoiler vermem. Sadece üstünkörü değinirim ki okumak isteyenlere sadece yol göstersin. Bu konulara dikkat edin okurken diyorum sadece. (Çok ufak, zararsız spoilerlar olabilir bu paragrafın sonuna kadar. Arzu ederseniz atlayabilirsini.)Özellikle Clementine’in kendince yaşadığı değişim. Abartılarak anlatılan değişim, paranoya, paranoyanın ulaşabileceği nokta, paranoyanın çok sevdiklerimize yapabileceği etkiler. Paranoya nedir? Paranoya, özgür, hatta istese uçabilecek kadar! özgür bir insanı kafese kapatıp onu tüm özgürlüğünden mahrum bırakmak ve bunu da onu çok sevdiğimiz için yapmaktır. Paranoyanın evreleri vardır ve artık önlenemez duruma geldiğinde her türlü manipülasyona gelebilen, mantıksız davranan ve sevdiklerine bile zarar veren paranoyaklar yaratır. Neyse dediğim gibi, tehlikeli sularda gezmeye başladım. Daha fazla detaya girmiyorum. Ben kitabı tavsiye ediyorum. Boris Vian’ın üslubu yine sert, yine cinsellik öğeleri güçlü, yine acımasız ve kararlı ama bu defa edebi yanı çok daha kuvvetli. Bu son roman, onun için de güzel bir final olmuş.
Yürek Söken
Yürek SökenBoris Vian · İthaki Yayınları · 2019272 okunma
·
194 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.