Fowles, Orhan Pamuk, Nabokov, Leon filmi vs.Cuniçiro Tanizaki (1886-1965), Japon edebiyatının en önemli isimlerinden biri. Tanizaki gençlik yıllarında batılı yaşamına çokça ilgi göstermiş, kendi gelenek ve kültüründen uzaklaşarak hem yazım şeklini hem de yaşantı şeklini onlara benzetmeye gayret etmiş. 1923 yılındaki Büyük Kanto depreminin ardından memleketi Tokyo'ya dönen Tanizaki batılılaşmanın kötü etkilerini sorgulamaya başlamış, Japon geleneklerini yüceltmek adına yapıtlar üretmeye başlamıştır. Bunlardan ilki de 1924 yılında yazdığı Naomi'dir. Yazıldığı dönemde ilgi toplayan roman, "naomi'leşme, naomizm" şeklinde deyimleri ortaya çıkarmış, Japonya'nın batılılaşma yolculuğunda örnek teşkil etmek adına sunulan bir argümana dönüşmüştür. Şöyle ki; Naomi karakteri batılılaşmanın, özgür kadının, dansların, erkek arkadaşların, esnek ilişkilerin ve küstahlığın şeytani taraflarını okura göstermek için varolmuş. Ancak bana kalırsa buradaki seytani ve budala taraf Naomi'nin kendisinden çok erkek baş karakterimiz Joji. Zaten yazar da kitabın tam adını "Naomi:Bir budalanın aşkı" koyarak, Joji'nin Naomi'ye olan saplantılı aşkının budalalığına dikkat çekmek istemiş. Karakterler içerisinde asıl sorun Joji'de. Oluşturmaya çalıştığı "kadın" kalıbına Naomi tam olarak oturmayıp bu kalıptan taştığında bunu düzeltecek gücü de kendinde bulamıyor. Her ne kadar Naomi hata üzerine hata yapan, bencil bir karakter olsa da onu o güne getiren Joji'den başkası değil.
Joji ve Naomi'nin ilişkisi başladığında oldukça masumane ancak tehlikeliydi. Naomi 15, Joji 28 yaşındaydı. Anlatılan hikaye Leon filmine, Lolita kitabına çağrışımlar yaptı benim için. Ayrıca John Fowles'ın Koleksiyoncu kitabı ve Orhan Pamuk'un Masumiyet Apartmanı kitabı da saplantılı aşklar yönünden benzerlik taşıyordu. Ayrıca batılılaşma, bizim ülkemizde de pek farklı bir tablo çizmediğinden bu kitabı ve karakterleri anlamak bizler için daha kolay diyebilirim
Tanizaki'yi sevdim. Vurucu, gerçekçi, sürükleyici bir dili var. Okumaya devam edeceğim.