Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İbrahim bin Ethem
İşte yine yalnız kaldığı ve boşlukta hızla yuvarlandığı bir gece koca sarayının tavanında bir takırtı işitir. "Kim var orada?" diye seslendiğinde gönlünü titreten bir ses; "Devemi arıyorum." der. Bu cevap karşısında celallenen Sultan Ibrahim "Senin devenin sarayın damında ne işi var?" der. Bu defa ses Ibrahim'den daha celallidir: "Sarayın damında deve aranmayacağını biliyorsun da saltanatın içinde Allah'ı nasıl arıyorsun?" diye yanıtlar. İbrahim bin Ethem bu cevabın içindeki sualden çok müteessir olur lakin varlığın perdesini yırtmaya ne ilmi vardır ne de takati... Derhâl maiyetinde olanları çağırıp sarayın damına baktırır ama orada kimse yoktur, saltanat telaşı ile olan biteni çabucak unutur. Bir müddet sonra ikinci işaret de gelir, aslı ile bir davettir bu. Ibrahim bin Ethem sarayında tebaası ile birlikte meclis kurmuş, devlet meselelerini tartışmakta ve yiyip içmektedirler içeriye aniden heybetli bir zat girer, o kadar heybetlidir ki orada bulunanlar haşyetten yerlerinden kalkıp "Sen kimsin de böyle destursuz içeri giriyorsun?" diye soramıyorlar. O zat aralarından geçip nihayet Ibrahim bin Ethem'in tahtına yaklaşır. Ibrahim bin Ethem: "Kimsin ne istiyorsun?" diye sorar. Zat: "Burada konaklamak için geldim" der. Ibrahim bin Ethem biraz hiddetle. "Burası han değil, be sarayimdır." der. "Peki bu saray senden önce kimindi?" diye sorar gelen kişi Ibrahim bin Ethem gayet emin bir şekilde: "Babamındı." der. "Ondan önce kimindi?" diye tekrar sorar. "Babamın babasının." der. Böylece soru cevap aynı şekilde ilerler, sonunda zat: "Peki bunlar şimdi nereye gittiler Ey Ibrahim?" Ibrahim cevap verir, bir adım daha yaklaşır: "Hepsi göçüp git tiler, öldüler." der. "Bu ne biçim saraydır ki biri gitmekte biri gelmekte." deyip geldiği gibi aynı heybetle oradan uzaklaşır. Ibrahim bin Ethem bu cevap karşısında öyle bir sarsılır ki meclisi terk edip o zatın peşine düşer. Seslenir arkasından: "Sen kimsin, nereden geliyorsun ki canımı ve tahtımı ateşe verdin?" "Ben karada, deryada, yerde ve gökte Allah'ın seçtiği kulla ra yoldaşlık eden Hızır'ım," der. Ve ortadan kaybolur. Ibrahim bin Ethem peşine düşer, izi ni sürer lakin bulamaz onu. Sahrada dolaşıp dururken bir ses işitir, "Uyan," diye. Duymazdan gelir Ibrahim. Tekrar "Uyan diyen sesi işitir. Yoluna devam ederken tekrar ve son kez "Uyan, başkaları seni uyandırmadan önce uyan." der. İbrahim bin Ethem dönülmez yolda ilk menzile ulaşmıştır. Uyanmıştır ömrünü heba eden gaflet uykusundan. Gaflet mahmuru etrafina bu gözlerle bakar, anlamaya çalışır olan biteni. Aslında olan olmuştur lakin İbrahim hâlâ şaşkın ve telaşlıdır. "Hızır yanıma gelmişse gerçekten demek ki hâlim nicedir." diye düşünür. O sırada koyunlarını otlatan bir çoban görür. Koyunla sarayın mülküdür, çobana yaklaşır ve kendini tanıtır. Tacı çıkarıp çobana verir ve karşılığında onun elbiselerini alıp kendi uyanışına doğru kimselere haber vermeden yollara düşer. Nereye varırsa hangi menzile ulaşırsa ulaşsın varlığa perdesini zahiren yırtması yetmez, gönlündeki varlıkları atması ve saltanatın kirini temizlemesi için didinir durur. Diyar diyar dolaşır, gönül sultanı olur da, hakiki gönül sultanını arayıp onun rızasını seçtiği için hiçbirine iltifat etmez Hakikat yolunda Hızır yoldaşı, marifet azığıdır. Kimselere minneti yoktur lakin cümle âlemin minnetini çeker. İnsanlan hayrete düşüren kerametler zuhur etse de O gönlünü sadece kerem sahibine adamıştır. Evliyada zuhur eden kerametlere şaşanlara şaşarım hep. Kerim'den gelen kerem O'nun şanını idrak etmek için değil mi? Herkes heybesinde ne taşıyorsa onu çıkarır. Allah kendisi için yaşayana lütüf ve kerem eder. Bu O'nun ihsanıdır.
·
109 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.