Karl Weintraub da otobiyografiyi Batı kültüründe “tarihi bilinç”in ortaya çıkışını ve birey kavramının gelişimini haber veren bir tür olarak görür. Weintraub'a göre, bir bireyin hayatındaki bir aydınlanma anının ürünüdür otobiyografi. Bu aydınlanma anı bireyi geçmişini yeniden düşünmeye, o özel anın ışığında kendi hayatını yazmaya sürükler. Burada kastedilen şey, ereksel (teleolojik) bir yetişme çağı hikâyesi ya da hayatın belli bir döneminde geriye bakılarak zihinde imal edilen bir kurgu değildir. Bu aydınlanma durumu bir kriz anında kendiliğinden ortaya çıkar. Kriz anı kişiyi geçmişini bir bütün olarak kavramaya yöneltebilir. Ama söz konusu olan kriz bireysel olmaktan çok, tarihî anlamı olan bir krizdir.
Türk edebiyatında Halide Edib Adıvar’ın otobiyografisini yazmaya karar vermesi böyle bir kriz anına denk düşer. O da “tarihî” diyebileceğimiz bir anda hayat hikâyesini yazmak zorunda olduğunu hissetmiştir. Weintraub'a göre, Goethe'ye otobiyografisini yazdıran şey kendi kişisel geçmişi ile dünya tarihinin birbirinden koparılamaz olduğu düşüncesiydi. Aynı düşünce bir başka tarihte, bir başka coğrafyada yaşayan Halide Edib için de geçerli; o da hayat hikâyesini yazmaya başlarken kendi kişisel geçmişi ile Milli Mücadele tarihinin iç içe geçtiğine inanmıştı.