Farabi aklın altı manada kullanıldığını belirtir.
1. Genellikle halkın konuşmasında akıllı ve faziletli derken kastettiği ve Aristo’nun phronesis (taakkul) dediği Akıl.
2. Kelamcıların akıl bunu emreder veya nehyeder derken kasdet-tikleri küsmen sağduyu ile aynı manada olan akıl. {{?}}
3. Aristo’nun Kitab el-Burhan (İkinci Analitikler)’da doğuştan ve sezgiyle, ilk isbat ilkelerini kavrama gücü olarak tarif ettiği Akıl.
4. Aristo’nun Kitab el-Ahlak (Ethika)’nın altıncı kitabından tecrübede kökleşen bir meleke olarak işaret ettiği Akıl. Bu akıl bizim, bir çeşit ferasetle, doğru ve yanlışın ilkeleri hakkında yanılmadan hüküm vermemizi sağlar.
5. Aristo’nun De Anima 3’de zikrettiği ve dört manada kullandığı Akıl:
a) el-Akl bil-kuvve. Bu akıl “Nefs’tir, nefsin bir cüz’üdür yahut nefsin bir gücüdür.” Neticede kendileriyle aynı oldukları varlıkların suretlerini tecrit etme kabiliyetidir, bu suretle de:
b) Kendinde bilfiil ma’kullerin (yahut suretlerin), on kategorinin ancak kısmi ve nısbi bir olarak tatbik edildiği yeni bir varlık tarzı kazandığı bilfiil akıl olur. Bu seviyede bilfiil akılla aynı şey olan bilfiil ma’kullerin bilfiil aklın sadece objeleri değil sujeleri oldukları da söylenebilir. Eğer bilfiil aklın nasıl bütün fiil halindeki ma’kul suretleri bildiği ve onlarla aynı olduğunu tasavvur edersek, bu durumda onun idrak objesinin aklın kendinden başka bir şey olmadığının farkına varırız, ki bu mertebede akıl müstefad (kazanılmış) akıl adını alır.
c) Bu müstefad akıl önceki mertebeye, yani bilfiil akla nispetle maddeye göre suret, kuvveden fiile çıkan şeye göre bu fiilin faili mesabesindedir. Bundan başka müstefad akıl, idrak konusunun yalnızca bilfiil ma’kul olması bakımından da bilfiil akıldan ayrılır. Bu mertebede bilfiil akıl tarafından maddeden tecrit edilen makulleri ve keza gayri maddi suretleri, gayri maddi olması sıfatıyla kendini kavradığı gibi doğrudan kavrar. Kendisinden gayri maddiliğin en yüksek derecesine ulaşılan Müstefad Akıl’a akli ilerlemenin en yüksek noktası olarak bakılabilir. Ne var ki, görmüş olduğumuz gibi, bu terakkinin müstefad akılla aynı olan bilfiil ma’kullerin en yüksek mertebesini gösterdiği kozmolojik bir kopyası vardır. Bu iki proses (akli ve kozmolojik) doğrudan etkileşim içindedirler, şöyle ki, hem fikri seviyede maddi olanın kavranışından maddi olmayanın idrakine doğru gelişen bir yükselişten, hem de kozmolojik seviyede gayri maddi olandan maddi olana doğru ilerleyen bie düşüşten söz edilebilir. O halde, bu dünyada müstefad akıldan başlayan, bilfiil akıldan geçerek nefsin aşağı güçlerine, tabiata, dört unsurun suretlerine ve nihayet, bu dünyadaki varlık merdivenin en alt basamağını gösteren ilk maddeye inen bir hareket vardır. Bu bakımdan, bütün ma’kul suretlerin yekunu olan müstefad akla dünya nizamının saçağı olarak bakılabilir. Öte yandan, yine müstefad akıldan başlayan, yerkürenin ötesinde, semavi küreye ya da en alta faal aklın bulunduğu mufarık cevherler âlemine ulaşan bir yükselme vardır.
d) Bu faal akıl asla maddede bulunmayan ve bulunmayacak olan maddeden ayrı bir surettir ve bazı yönlerden, bir bakıma bilfiil akıl olan müstefad akla benzer. Ancak, tıpkı güneşin gözü görür, renkleri görünür duruma getirdiği gibi, aklı kuvve halinden fiil haline geçiren bir bilkuvve suretleri bilfiil duruma çıkaran bu vasıta (fa’al akıl)dır.
6. Bununla birlikte, bu fa’al aklın faaliyeti kesintisiz ve değişmez değildir, bu ondaki bir hareketsizlik sebebinden değil, fakat daha çok, onun, üzerinde tesir etmesi gereken maddenin eksikliği yahut ondan sadır olan sureti almaya yeterince istidatlı olmaması gibi bazı sebeplerdendir. Öyleyse bu maksat iki şey lazımdır (1) maddi bir taşıyıcı ve (2) bu taşıyıcı üzerindeki faaliyetlerine mani olan bütün engellerin yokluğu; ikisi de faal aklın gücünü haricindedir. Bu, müellife göre şunu gösterir ki o (fa’al akıl), bir yandan, kendi varlığının ilk İlke’ye (Tanrı) bağı olması, diğer yandan, üzerinde faaliyet gösterdiği maddelerin semavi cisimlere bağlı olması sebebiyle bütün varlıkların İlk İlkesi olmaktan uzaktır.
?
Sayfa 148