"Düşe kalka yaşayıp dururuz, yaşamın başımıza gelmesine izin veririz, azar azar bir anılar deposu oluştururuz."
Hiçbir zaman anlamayacak olan Tony Webster'i hatırlamalıyım.
Aslında adı Antony olan Tony Webster, 60 yaşında emekli bir tarihçidir. Kızı Susie ile iyi anlaşan, babalığın hakkını veren Tony, eşinden ayrılmış, kendi başına bir hayat yaşar. Ta ki günün birinde onu kırk yıl öncesine götürecek olan e-postaya kadar. Geçmişe götüren bu e-postada eski sevgilisi Veronica'nın güncesinin yer aldığı bir vasiyet vardır. Bu günceye ulaşmaya çalışırken yaşadıklarını anlamlandırma çabası sergiliyor.
Hayattan beklediklerimiz ve onun hakkındaki düşüncelerimizin ötesindeki "perde arkasına" geçiş yapıyoruz. Düşüncelerini körlemesine eyleme döken gerçek Tony Webster ile karşılaşıyoruz. Bu durum ise kitaba enerjisi hiç bitmeyen bir hareket katıyor. Benliğini, düşüncelerini, insan ilişkilerini irdeleyip hayata bakış açısını keşfederken enseme indirilmiş bir balyoz etkisi bırakmıştı bu kitap.
Görmek istediklerimizi yakalarken gerçekleri kaçırdığımız ya da göz ardı ettiğimiz fikri üzerine "geçmişi yeniden inşa etmek isteyen" Bir Son Duygusu!