Romeo ve Juliet - W. SHAKESPEARE (Nasıl unutulur düşünmek!)"Bazı aşklar bitmesi için yaşanır.
Bazı doğum günleri kötü geçer.
Bazı Romeo'lar Juliet'leri iplemez.
Boşver. Kim aşktan ölmüş ki!"
İncelememe büyük şair, kıymetli dostum merhum Derman İskender Över'in -namı diğer Küçük İskender- dizeleri ile başlamak istedim. Aşktan kim ölmüş ki! Aşk öldürür mü, senin için ölürümler yalan mı, cevabı eserde saklı! (Sanki eserin reklam filmini çekiyoruz.)
William Shakespeare...
Dünyanın en büyük oyun yazarı.
İngiliz dili ve edebiyatının en büyük temsilcisi...
Öyle ki dünyanın bir ucundan diğer ucuna kadar bilmeyen yoktur kendisini. Ve onun en popüler oyunu: Romeo ve Juliet.
Tüm bu saydıklarım değil aslında eseri okumama vesile olan. Daha önce Macbeth isimli eserini okumuş ve oldukça başarılı bulmuştum. O kitap bu kitaba referans oldu diyebilirim.
Halk hikayelerini sever misiniz?
Hani birbirini seven iki insan, karşılarına çıkan engeller...
Ya da durun başka bir örnek vereyim.
Hepimiz eski Türk filmleri ile büyüdük, Kadir İnanır, Hülya Koçyigit... İkisinin oynadığı: Hayat Bayram Olsa. Birbirine düşman iki aile. O iki ailenin birbirini seven çocukları. Kızın başkasıyla evlendirilmek istenmesi üzerine gelişen olaylar. Birlikteliği sağlamak üzerine düzenlenen bir oyun... Tam da böyle bir kurgu üzerine kurulu eser. Hemen spoiler falan diye kıyameti koparmayın. Onu büyük yapan bilinen bir kurguyu işlemedeki gücü. Yoksa çoğumuz biliyoruz olayın nasıl geliştiği ve nasıl sonuçlandığını. Hatta tiyatro sahnelerinde çoğumuz duymuşuzdur şu repliği:
"Ah, Romeo, Romeo! Neden Romeo'sun sen?
İnkar et babanı, adını yadsı!
Yapamazsan, yemin et sevdiğine, Vazgeçeyim Capulet olmaktan ben." (s. 39)
Şiirsel bir anlatimi var eserin. Okurken akıp gidiyor ve sayfaları nasıl çevirdiğinizin farkına dahi varmıyorsunuz. Ancak yer yer öyle cümleler var ki sizi durup düşündüyor, alıp uzak diyarlara götürüyor.
"Aramak boşuna bulunmak istemeyeni." (s. 37)
Sahi, ne çok aradık değil mi? Kaçan kovalayan hikayesinde ne çok kovalayan olduk. Oysa bulunmak isteyen ne kolay bulunurdu.
"Yarayla alay eder, yaralanmamış olan." (s. 37) Sevdiğim iki alıntının da aynı sayfaya denk gelmiş olması... O sayfayı koparıp yanımda taşıyabilirim kitaba kıyabilsem.
Sakın ön yargılara kapılmayın, tiyatro okumuyorum okuyamıyorum gibi düşünen varsa yanılıyor. Bildiğiniz halk hikayesi tadında bir eser. Aşkı, romantizmi iliklerinize kadar hissettiriyor. Okuyanların %80'i kadın, buna da anlam veremedim. Bazen diyorum gerçekten kadınlar bizi odun olarak tanımlamakla haklı olabilir mi?
Sadece bir aşk hikayesi olarak bakmak da oldukça yanlış olur. Dönemin sosyal, siyasi özellikleri hakkında da bilgi sahibi oluyorsunuz. Kadınlara -her dönemde en çok kadınlar çekmiş her zaman söylerim- bakışın oldukça olumsuz olduğu bir dönem. "Sende erkek kalıbına yakışmayan bir kadın var." (s. 84) Bu yalnızca bir örnek. Birkaç yerde daha kadın güçsüz, aciz, korkak gösterilmiş. Bunu yazarın bakış açısı değil de dönemde kadına bakış olarak görmek daha objektif olacaktır.
Eser üstüne daha çok şey söylenebilir. Böyle eserleri hep kalabalık olarak okumak ve tartışmak isterim ama bunu ne zaman denesem başarısız oluyorum. Okumanız, okunmasına vesile olmanız dileğiyle. Buraya kadar okuduysanız eğer incelememi paylaşmanız da beni mutlu eder. Kitapla kalın kıymetli okurlar.