Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

272 syf.
·
Puan vermedi
Ben Beyin Bey!
Yaşar doğar ölürüz büyürüz.. Belki de kelimelerin sirasal olarak yer değiştirmesi gerekir. Bizi biz yapan, kararlarımiza yon veren, bilincimizi şekillendiren, kimliğimizi ortaya koyan, duygularımızı harmanlayan organa hiç baktık mı? Bu incelemenin diğer bazı organlar üzerine yazılan incelemelere göre okunacağını ya da dikkat çekeceğini sanmıyorum. Kitabi okurken açıkçası şaştım biraz. Daha önceleri de beyinle ilgili belgeseller izlememe rağmen şaşırdığım noktalar oldu. Büyük bir zevkle okudum diyebilirim. İçime bir sıkıntı da girmedi değil. Sokak ağzıyla dile getirmek gerekirse 'elalemin oğlu/kızı nelerle uğraşıyor biz nelerle uğraşıyoruz demekten kendimi alamadım. Herkesin okumasını tavsiye edebileceğim bir kitap. Ayrıca beyinle ilgili farklı materyallerden de faydalanılmasina karar verdiğim ve tavsiye edeceğim bir deneyim oldu. Hade yürüyelim biraz.. Beynimize bakalım. Kafatasimiz içindeki minicik diyebilecegimiz bir kütle olan beyin tüm yaşamımızın endekslendigi ve yaşamımızı şekillendiren organ. İnsan beyni ve hayvan beyni arasında büyük farklar vardir. Bu fark elbette ki mineraller vitaminler proteinler değil. Çok benzerler bu konuda birbirlerine. Temel farklılık kodlama durumudur. Hayvan beyni belirli kodlarla donatılmış iken insan beyni ise esnektir. Sozkonusu bir bi leylek doğduğu anda sıcak yerlere göç edeceğini bilir çünkü beyin kodlarına bu durum işlenmiştir. Dolayısiyla bir leyleği sürekli soğuk bir ortamda bırakacak okursak kendi kendini imha eder. Çünkü beyin yapısi buna uygun değildir. İnsan beyni ise şekillendirilen uyum sağlayan bir özelliktedir. Yeni doğan bir bebeğin beyin nöronlari yetişkinlere göre çok daha vasattir. Yaşamın ilerleyen dönemlerinde ise çocuk beyni yetişkin beyninin iki katı kadar nöron ağları/bağlantıları kurar. Evet bir çocuk beyni yetişkin bir beyinden daha fazla nöron bağlantısına sahiptir. Çünkü;yetişkin beyni kendisine uygun olmayan bağlantıları zaman içinde eledigi için nöron bağlantıları da gittikçe azalmaktadır. Oysa çocuk hergun biseyler öğreniyor çatışma yaşıyor kendisine neyin uygun olduğunu neyin uygun olmadığını henüz tam manasıyla kavramış değil. Bu durum piagetin psikolojisine de benziyor. Ozumleme uyumama adaptasyon dengesizlik yeniden denge vs vs. Wala güzel ve net bir bilgi bence. Beyin gelişimi konusunda farklı fikirler süregelmistir. Genel kanilardan biri de belli bir yaştan sonra beyin gelişiminin artık durduğudur. Bu zaman aralığı ergenlik çağının sonuna denk gelir. Gelişmiş teknolojik araştırmalar artık insan beyninin çok daha uzun süreler boyunca değişip geliştiğini göstermektedir bize. Ama her alanda gelişme göstermez. İlgi ve alakamız doğrultusunda beynimizin bazı bölgeleri yaşam sürecinde diğer bölgelerine nazaran daha gelişmeye devam eder. Einstein beynini inceleyen Dr.lar, sol elin sinirlerini koprdinize eden bölgenin daha gelişmiş olduğunu keşfetmişlerdir. Çünkü Einstein Leman çalmaya yatkınlığı vardı. Benzer örneklerden biri de taksicilerin beyinlerinin incelenmesi ile karşımıza çıkmakta. Taksici kardeşcanlarimizin beyinlerinin uzansal yönü diger insanların beyninin uzamsal yönünden çok daha gelişmiş olduğu keşfedilmiştir. Emektar dediğimiz taksicilerin ise amatör taksicilik yapanlara göre daha da gelişmiş olduğunu anlamaktayiz. Beyin hastalıkları da çok önemli bir konuyu teşkil eder. Beynimizdeki bir hasarın kişiliğimizi değiştireceğini unutmamaliyiz. Aniden davranış değişikliği ya da aşırı düşünce değişikligi hissediyorsaniz bir beyin doktoruna başvurmanızda fayda var. Bu konuda kitaptaki örnekler gerçekten de hayret verici. Yabana atmamak lazım beynimizi sevmek lazım. O bize lazım. Bazen bazı şeyleri farklı ya da yanlış algılarız. Bu durum temelde beyinle ilgili bisey değildir. Nitekim beynimiz dış dünya ile hiçbir zaman ilk elden etkileşimde bulunmaz, bulunamaz. Kafatasının içinde sonuçta. Algı yanilsamalarinin temel prensibi duyu organlarının koordinize olmamasıdır. Netice itibari ile beynimize bilgiler duyu organlarından gelen sinyaller yoluyla olur. Elektriksel bir şey. (O elektriği evlerde kullanabilsek keşke :) ) Beynimiz gelen bu sinyalleri anlamlandirir. Lakin bazen sinyaller o kadar karışık gelir ki beynimiz de pes eder ve yanlış algılamamiza neden olur. Phi fenomen meselesi gibi. Bir şekil vardır hareket etmez ama siz onu hareket ediyormus gibi algılarsiniz. Ya da fiziksel illüzyona örnek verekceksek çay bardağında bulunan kaşığı kırık halde görünmesi gibi gibi. Beynimiz suçsuz yani Görme yetisi üzerine daha bi fazla eğilmiş yazar. Göz duyusu diğer duyulardan daha fazla gelişmiş ve zengin özelliklere sahip olmasına rağmen zenginliğinden ötürü bizi yanıltmasi daha olasıdır. Gördüklerimizin beynimizde işlenmesi diğer duyulardan elde edilen verilere göre daha fazla zaman alıcıdır. Güzel örneklerle donatmistir yazar bu durumu. Aslında renk yoktur. Işık tayflarinin farklı boyutlarda kırılmasiyla beynimiz bunları renk olarak değerlendirir ve işler. Çok tuhaf bisey var ki o da 10 trilyonun 1'inden daha azını algılıyormusuz. Beynimizin şeyleri bu kadar farklı algılaması her insan üzerinde sağlıklı gelişme göstermez. Bazılarımız bu durumlardan ötürü çeşitli sağlık problemleri ile karşılaşır. Sinestesi ve şizofreni örnek olabilecek hastalıklardan sadece birer tanesi. Böylesi kitaplari okuduğumuz zaman insan sorgulamiyor gibime geliyor farkettim. Çünkü yeteri kadar örnek ve gerçeklikle pekistirilmis bulunuyor bize sunulan bilgiler. Normal okuduğumuz felsefi bir kitabın bir sayfasını okuduğumuz zaman (anladığımız zaman) üzerinde çeşitli varyasyonlarla düşünür eleştirir acaba öyle mi deriz. Ama böylesi bilimsel kitaplar okunduğu zaman çok daha inandırıcı ve reel geliyor. İçsel bir huzur mu desem rahatlık mi desem bilemiyorum. Kişi okuduğu zaman wayy be diyor ve inanıyor. Böylesi kolaydan inanma bir sorun teşkil eder mi bilmiyorum ama ben okurken ayrıca araştırma gereksinimi duymuyorum bilgileri. Doğruluğuna dair araştırma gereksinimi duymuyorum desem daha doğru bir ifade olur aslina bakacak olursak. Bilinçli olmak. Biz insanlar herhangi bir konuda birbirimize çıkışırken çoğu kes biraz bilinçli olalım diyoruz. Pek tabii olarak bilinçli olmak duyarlı olmak gayet güzel bir sey. Ama ne yaparsak yapalım bilinçdisi etkinliklerimiz bilinçli eylemlerimize oranla daha çoktur. Sabah uyandır ve kıyafetlerimizi giyer ve dışarı çıkarız. Bunu yaparken bilinçli miyiz? Bilincimiz mi bize yön verir? Hayır. Tamamen bilinçdıșı bir eylemler bütünüdür. Bilinçli olmasi için bu eylemler bütünü söyle olması gerekirdi aşağı yukarı: uyandım. Elimi yüzümü yıkamam kazım. Banyo odadan çıktığımda sol tarafa dönecek olursam koridorun sonunda. Musluklar ise banyonun doğu yönünde. Sağa çevirirse musluğu sıcak sola çevirirsem soğuk akar. Yüzümü elimi gözümü yıkadım. dün çorabımı dolabın sağ tarafının hemen altına koymuştum oradadır şimdi. Alıp onu giyecem. İlk önce sağ ayak sonra sol ayak (sunnettendir), bide gömleğim var. Beyaz bir gömlek. Dolapta askıda olmasi gerek. Sıra olarak ilk önce gömleği sonra pantolonu giymem gerek. Kurallar böyle çünkü. Hangimiz hemen hemen hergun yaptığımız böylesine basit bir eylemler bütününü karmaşık olarak bilinç düzeyinde böyle düşünerek gerçeklestirir ki.? Hiçbirimiz. Ya da konuşmalarımız. Çoğu kes normal sohbet esnasında kelimelerin ağzımızdan çıkış hızı ile düşünme hızını aynı anda yapabilir ki? Bunlar yaşamsal süreç icinde deneyimlere bağlı bilinçdıșı etkinliklerdir. Özetle bilinçdıșımız çok büyük bir hazinedir aslında. Hal böyle olunca peki bilincimiz çok mu değersiz oluyor? Hayır burda anlatılmak istenen bilinçdıșının günlük yaşam rutininde daha fazla işlev görmesidir. Bilinç durumumuzun en önemli ve aktif yanı ise yeniliklerdir,değişikliklerdir. Organizma olarak yeni bir şey ile karşılaştığımızda bilinçdıșı örüntülerimiz daha önce deneyimlemediği için donakalır. Böylesi durumlarda bilinç devreye girer ve yeni duruma adapte eder analiz eder. Bu işlemler daha sık olmaya başlayınca da davranışlar ya da işlemler zamanla otomatik davranış örüntülerine dönüştüğünden bilinçdıșı işlemlere evrilir. Özetle bilincin var olması esas itibari ile bizleri hayvanlardan ayıran en önemli özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazen kendi kendimize çatışmalar yaşarız. An içinde vermemiz gereken kararlar olur. Bazen de iki eş değer durum karşısında karar almamız beklenir ya da istenir. Böylesi durumlarda hangisini seçeceğimiz konusunda tereddüte düşeriz. Kaçınma-kaçınma, yaklaşma-kaçınma ve yaklaşma yaklaşma tepkileri olabilir hayatımızda. Böylesi durumlarda beynimiz bazen matematiksel olarak işler ve mantığa uygun hale büründürur. Lakin böylesi bir durum olumsuz sonuçlar da getirebilir akabinde. Buna karşın duygularımız da o esnada devreye girer ve mantıksal önermeden ziyade duygusal onermeyi tercih etmemize olanak sağlar. Genel olarak duygusal önermeleri tercih ediyoruz kitaptaki bilgiye göre. Vagon açmazı örneği sıradıșı bir örnek olmakla birlikte durumu kavramamızı daha olası kılar. Aşağıdaki linkte vagon acmazi ikilem durumuna bakabilirsiniz. evrimagaci.org/tramvay-problem... Evet etik değerler yine iş başında gördüğümüz üzere. Hayvan ihtiyaçları ödül düzeyinde genel olarak somuttur. Hayvanlar yaşamlarını devam ettirme içgüdüleriyle donatılmıştir. İnsan için ödül niteliği ise somut olduğu kadar soyut da olabiliyor. Yıllanmış bir şarap gibi birinin bize aferin demesi ya da değer vermesi bizim için ödül olabilmekte. Çoğu kez soyut ödüller beklentiler somut olanların önüne bile geçmekte. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşini baz alacak olursak Maslow söyle der. Temel gereksinimler bir nebze giderildikten sonra ikincil ihtiyaçlar birincil ihtiyaçlardan daha önemli olabilir der. Hak vermemek elde değil. Bi kaç gün üst üste aç kalmamış olmasam birinin bana değer verdiğini hissetmemi iyi pişmiş bifteğe tercih ederim [(çok zenginiz ya biftekten söz ediyoruz :) :) )] acaba niye? Beyin algılama ve yönetme merkezi olduğu için en çok etkilenen organlardan biridir. Özellikle hassasiyet konusunda diğer organlara göre çok daha ileri düzey hassasiyet gösterir. Dolayısıyla sağlıklı bir beyin yapısı da kişi yaşamı için oldukça elzemdir. Günümüzde beyni ve sağlığını en çok zora koyan durumlardan biri de alınan kimyasallardir. Uyuşturucu maddeler beyin için ödül demektir aynı zamanda. Bu şekilde beyin sürekli olarak o kimyasali almak ister aksi halde mızıkçılık yapıp sorun çıkarabilmektedir. Yazara göre uyusturucu ile mücadele ilk elden beynin ele alınması ile olmalıdır. Verilen cezalar yapılan kısıtlamalar uyuşturucu kullanımıni azaltmaz der. Hatta ve hatta artışına dahi neden olabilmektedir der. Kısıtlama ve cezadan ziyade beyin üzerine yapılacak bir müdahale ile soruna çözüm bulunabilir görüşünü savunur. İnsan beyni genel olarak izole bir biçimde araştırmalara tabi olur. Lakin gelişimi ise çevreye bağlıdır. Beyin gelişimi bağlı olduğu organizmanın koşullarina bağlı olduğu gibi diğer organizmaların eylem ve düşüncelerinden de etkilenir ve kendini geliştirir. Eğer ki dünyada tek bir insan olsaydı ya da insan nüfusu günümüzdeki gibi olmamış olsaydı organizmanın beyin nöronlar da o ölçüde paralellik gösterip daha kısır işleyişler geliştirecekti. Sanırım beyin doğallıktan hoşlanır bir vaziyette. Doğal olanı daha doğru algılamada daha mahirdir. Söyle ki botoks yapılan yüzleri tanımlamada ve anlamlandirmada güçlük çeker. Yapılan bir başka deneyde ise botokslu birinin farklı insan yüzlerini duygusal yönden tanımlasi istenmiştir. İnsan genel olarak baktığı bir simanin istemese de taklidini yapar. Botokslu arkadaş gördüğü simayı kendi simasinda (kendiliğinden, farkında olmadan) taklit edemediginden, algılamada zorluk çeker ve yanlış yorumlar. Çünkü botoks işlemi aynı zamanda kırışıklıklari gidermek için yüzdeki hücreleri pasifize edip felç durumuna sokmaktadir. Yanisi hücreler felç olduğu için beyne taklit edebileceği sinyalleri gönderemiyor ve beyin de algisal sorunlar yaşayabiliyor. Tecrit durumu kişiyi toplumsal acı ile karşılaştır. Evrimsel süreçte insan daima başkalarıyla iletişim ve etkileşim halinde olmuştur. Hal böyle iken kişiye uygulanacak olan tecrit acı duygusunun oluşmasına neden olur. İşi farklı kılan şey ise toplumsal acı duyduğunuz zaman faaliyete geçen beyin lobu aynı zamanda fiziksel acı çektiğiniz zaman da faaliyete geçer. Eşdeğer gibi gibi bisey. Sağkalim konusunda beynin büyük etkileri vardır. Doğa karşısında kişi sürekli mücadele halindedir. Hem doğaya karşı hem de diğer insanlara karşı. Peki kendimiz dışında her insana karşı olmamız beklenir ya da olası iken niye herkese karşı değiliz. Yapılan araştırmalar çarpıcı sonuçlar elde ettiğimizi gösteriyor. Empati yeteneğimizin şekillendiği gerçeği ortaya çıkıyor. İnsanlar ilk önce kendi ailesini kabul eder kendi dışında ve evrimsel süreçte ailesine karşı empati kurar ve onları rakip olarak görmez. Pek tabi zaman içinde aileden ziyade empati duygumuz daha geniş çevrelere uygulanır olmuştur. En önemli etken ise gruptur. Ayni din, aynı dil, aynı renge olan duyarlılığımiz daha fazla olmakla birlikte onlara karşı takındığımiz empati duygusu da daha kuvvetlidir. Bu durum çok acı durumlara da vesile olmuştur. Ruanda katliamı, Yahudi soykırımı, Bosnadaki Müslümanlar vs vs. Kendimiz dışında gördüğümüz kişilere empati ile yaklaşmakta zorluk cekiyoruz ve malesef bunda beynin etkisi var. Bilimin insanlığı ileriye götürdüğü aşikardır. Lakin bilimin kötü yönde kullanılması da çok büyük bir olasılık taşır. Bombalar, kitle imha silahları vb şeyler bunun sadece birer örnekleridir. Böylesi bir durumda bilimin çok korkutucu bir yönünün de olduğunun farkına varıyoruz. Son yıllarda beyin üzerine  çalışmalar, kapasitesinin simule edilip bilgisayar ortamına aktarılmasıdir. Daha yolun başında olmakla birlikte bu çok güç bir durumdur. Ama gerçekleşmesi imkansız olan bir şey de değildir. Evet bomba yapılıyoruz. Ama bombayı kullanıp kullanmamak bizim elimizde. Peki insan beyninin simule edilip bilgisar ortamına aktarılması sorun teşkil eder mi? Pek sorun oluşturmaz yazara göre. Esas korkutucu olacak şey ise bu simule ortamın bilince de sahip olmasıdır. Hani diyoruz ya yapay zeka yapay zeka. İşte anlatılmak istenen bunun çok üstünde bir şey. Dünyanın hafızasına sahip simule bir beyin ve karar alıp verme mekanizması var. Tıpkı bir insan gibi. Günü geldiği zaman, insan, buna muktedir hale geldiği zaman, acaba böyle bir şeye yeltenir mi? Tövbe estağfurullah tövbe. Siper alın kurduğumuz bilim bizi yok edecek. Bilime karşıyız biz, olmasin olmasın :) ya da olsun ya!
Beyin
BeyinDavid Eagleman · Domingo Yayınevi · 20165,5bin okunma
·
802 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.