Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

353 syf.
5/10 puan verdi
bir kavanoz pehlivanına mektup
BİR KAVANOZ PEHLİVANI’NA MEKTUP Merhaba Mina Hanım; Siz, ‘Ruhun ölümsüzlüğüne, öteki dünyaya falan inanmayan ’ ve ölmüş bir ‘dinozora’ mektup yazmanın lüzumsuz bir iş olduğunu söylerdiniz muhtemelen ama sizden gelen sayfalarca yazıya kayıtsız kalamadım. Ölümsüz olduğunu şu saatlerde çoktan idrak etmiş olduğunuz ruhunuzdan bir cevap almayı da beklemiyorum elbette; ‘Derdin ne o zaman, ne istiyorsun benden?’ diye soracak olursanız, sizin nezdinizde yaşayan dinozorlara ithaf ediyorum mektubumu. Ha siz kendinizden dinozor diye bahsetseniz dahi ben devam eden satırlarda size böyle bir hitapta bulunmayacağım. ‘Küfrün sizde genetik’ olduğu gibi her daim dilin edebini muhafaza etmek de bizde düstur elhamdülillah. ... Oldukça renkli ve zengin fanusunuzun içerisinde kimler yok ki. Falih Rıfkı, Mim Kemal Öke, Yahya Kemal, Halide Edip, Ahmet Haşim, Behice Boran, Atatürk, Aziz Nesin, Sabahattin Eyüboğlu, Sait Faik, diye devam eden uzunca bir liste. Picasso ile aynı kahvede oturmuşluğunuz, Sartre ile aynı otelde kalmışlığınız var. Hatta sonraları ayrı kutuplara savrulacağınız Necip Fazıl bile uzun süre fanusunuzun müdavimleri arasında imiş… Necip Fazıl demişken… Kendisi, otobiyografisinde oldukça sefih bir hayattan sonra insanların(en azından bazı insanların) kendisini ‘Üstad’ olarak andığı bir yaşantıya ulaştığını anlatıyordu; ancak o kötü hayatın içeriğine dair olay ve durum bazında ayrıntılı bir bilgim yoktu. Sizin detaylı anlatımınızla oldukça küçük düşürücü anıları okurken açıkçası huzursuz oldum. Geçmişini çöpe attığını ifade eden ve bizim lisanımızla konuşacak olursak tevbe eden bir insanın mazisini böylesine istihza ile ve ulu orta anlatmanıza çok şaşırmadım esasında; bunda sizin değerlerinizle çelişen bir durum yok. Lakin belki de ben okumamalı, o sayfaları atlayabilme iradesini gösterebilmeliydim. Ah insan evladındaki bu dizginlemesi hiç de kolay olmayan merak duygusu… Öte yandan pek çok insanın belki bir dost meclisinde kalacağına güvenerek sizin yanınızda yaşadığı halleri hiçbir sansür uygulamadan sayfalarca paylaşırken oldukça şeffaf bir şekilde hayatınızı anlatırken evliliğinizden ve (ayrıldığınız) eşinizden hiç bahsetmemenize şaşırdım doğrusu. , bunu mahremiyete olan saygınızdan yaptiysaniz, Picasso’nun yanındaki kadına nasıl davrandığı, annenizin Falih Rıfkı’yı rencide edişleri, Latife Hanım’ın Atatürk’ü kıskançlıklarıyla nasıl boğduğu ve sonra terk edildiği, ardından girdiği yas süreci, Sait Faik’i sevgilisinin nasıl darp ettiği, Halide Edip’in ilk eşinden sonra kimseyi sevemediği, sonraki eşine karşı ilgisiz tavırları gibi en mahrem mevzuları aktarırken de aynı hassasiyeti sergilemeniz gerekmez miydi acaba? .... Evlatlarınızın size karşı tutumunda, inanmadığınız Allah’a karşı tutumunuzun bir yansımasını gördüm adeta biliyor musunuz? Hani anlatıyordunuz ya, Mustafa matematik notu düşük geldiğinde, size ‘Senin saçma paradoksların, önemli olan kültürdür vs sözlerin sebebiyle çok kitap okuyup matematiğe çalışmadım ve senin yüzünden düşük not aldım’ diyerek çıkışmış. Sonraki karne döneminde karnesine bakıp ciddi olmaya çalışarak ‘Matematik notun daha iyi olabilirdi’ dediğinizde ise ‘Bende seni adam sanmıştım, sen de diğerleri gibi nota önem veriyorsun’ demiş. Benzer şekilde kızınız Zeynep okulundan sürekli şikayet ettiği için okulunu değiştirmek istediğinizde ‘Şikayet etsem bile orası iyi bir okul, her istediğimizi yaparak kardeşimi ve beni şımartıyorsun’ diye çıkışmış. Velhasıl diyordunuz evlatlara yaranmak mümkün değil. Siz de bir tanrı varsa iyi olmalıydı ve iyi bir Tanrı çocukların ölümüne, kötülüklere nasıl izin verir deyip 12(!) yaşında tanrıtanımaz olmaya karar vermişsiniz. Elbette şimdi size hüsun ve kubuh meselesi üzerine uzun uzun cümleler kurmayacağım; ancak iddia ediyorum ki Allah kainattaki kötülükleri engellemiş olsaydı ilk itiraz edenlerden biri siz olurdunuz. ‘Kulların iradesine müdahele edecekti neden irade vermiş, herkes istediğini yapamayacaktı neden varız? Böyle despot Tanrı mı olur’ diyerek ateist olurdunuz bu seferde. Sahi en merak ettiğim hususlardan biri; adınız olan Mina’nın Mekke’deki Mina sanılmasından bile korkarken, çocuklarınızın ismini Mekke ahalisinin isimlerinden koymayı nasıl tercih ettiniz acaba? Sizin de biz sırdan, basit ve akrep gibi bulduğunuz halka sorularınız var, bizler için ömrünüzü harcarken(!) sizin partinize neden mahallelerimizden bir oy bile çıkmadığını anlayamıyorsunuz. Bir Dinozorun Anıları ve Bir Dinozorun Gezileri kitaplarınızın çok sattığını duyduğunuzda verdiğiniz tepkinin içinde saklı belki de bunun cevabı. ‘Yanlış bir şey mi yaptım, kötü bir şey mi yazdım ki çok satıldı?’ diye soruşunuz, insanların sizi gözünüzdeki kıymetinin yansıması adeta. Halk sizin için, iyi olanı anlayamayacağını düşündüğünüz bir sürü. Mektubuma son verirken merak ettiğiniz başka bir sorunun cevabını da ailece kitabınızın kapağında bulduğumuzu söylemek isterim. Bodrum’da karşılaştığınız ve kavga ettiğiniz bir grup arkadaşın tiplerinin birbirine benzemelerine şaşarak ‘Bu tür herifler sanki kardeş gibi birbirlerine neden bu kadar çok benzer bilmem’ diyordunuz ya, ben kitabı okurken ayrı zamanlarda eşim ve annem, ‘o kapaktaki Aziz Nesin mi?’ diye sordu sizden için…Galiba ruhları eş olanların simaları da benzeşiyor. Selam, dua ve muhabbetle, değil elbette. Siz de böyle isterdiniz. @yazancelebi (Yazinin tamami okur dergi 23.sayida yayınlanmıştır)
Bir Dinozorun Anıları
Bir Dinozorun AnılarıMina Urgan · Yapı Kredi Yayınları · 202211,2bin okunma
139 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.