Gönderi

276 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Fransa’daki Türklere en büyük hakaret, Fransızlaştıklarını söylemektir
“Azınlık” tanımı, kelimenin taşıdığı o eksiklik vurgusu ile, beni oldum olası rahatsız eder. “Az” olmak, yani sayıca az olmak anlamı ile aslında gramer açısından çok güzel türemiş bir kelimedir; ancak o “az”lığın sadece “sayı” ile sınırlı olmadığını bilmek, şu dünyada varolduğundan beri insanın insana baskısını, tahakkümünü, zulmünü hatırlamak
Azınlık
AzınlıkSamim Akgönül · BGST Yayınları · 20111 okunma
·
267 görüntüleme
Ferhat Tezcan okurunun profil resmi
Kitabın içeriğinde, üstüne basılması gereken noktalara birbir değinerek harika bir incelemede bulunduğunuzu düşünüyorum. Üzerinde düşünülmesi ve tartışılması hatta yeri geldiğinde belkide itiraz edilmesi gereken çok değerli konular bunlar. Bende bir iki şey söylemek istiyorum. Almanya'ya geldiğim andan itibaren, üzerinde düşündüğüm bir kaç şey oldu hep. Bunlardan biri, ilk gelenler ve onların Almanya'da büyüttükleri çocukları konusu. Çok büyük kısmı kendi kırsalını ilk kez terk edip, yoğrulduğu, içinden çıktıği Anadolu gelenek ve göreneklerini de yanlarında Almanya'ya getiren 1960'larin ilk Türk gurbetçileri, bir anda kendilerine yabancı bir kültürün içinde buldular kendilerini. Yaşadıkları zorlukları anlamak bile çok güç. Eğitimi seviyeleri iç açıcı olmayan ve yeni bir dil öğrenmeye karşı dahi mücadele veren bu insanlar, kendilerini ve bilhassa çocuklarını Alman gençlerinin özgürlükçü yaşayış biçimine karşı koruma ihtiyacı hissettiler. Okul hayatlarında Alman kültürüyle iç içe olan Türk gençleri, ev içinde ise Mİlli ve Dini değerlere sahip çıkılması, Anadolu gelenek göreneklerinin dışına çıkılmaması, endişesiyle ailelerinden şiddete varan sert baskılara maruz kaldılar. İşte bu baskıyı yaşayan ve ciddi bir kısmında ruhsal bozukluluk olan bu ikinci kuşak Almancılar kendi çocuklarına gene Türk kültürünü aşılamayi ihmal etmeselerde, baskıyı uygulamadılar. Artık daha bilinçli ve Alman kültürüne tamamen entegre olmuş, özgür olan üçüncü kuşak Türkleri bu kitabın dışında tutulduğunu düşünüyorum. Sanırım yazar birinci ve ikinci kuşak Türkler özelinde analizlerde bulunmuş, ki bence çok doğru saptamalar bunlar.
AkilliBidik okurunun profil resmi
Evet, kuşaklar geçtikçe içinde bulunulan topluma uyumun arttığını söylüyor yazar da. İncelemede de bahsettiğim ilginç bir saptaması da var: Fransa'da doğmuş, Fransız vatandaşı olan, Türkçeyi neredeyse hiç bilmeyen gençler, yapılan bir ankette "memleketiniz neresi?" sorusuna Türkiye'de ailenin kökenlerinin dayandığı yeri söylüyorlar; Emirdağ, Diyarbakır, vs... gibi. Halbuki bu gençlerin büyük çoğunluğu bahsettikleri bu memleketlerine gitmemişler bile. Bu da "azınlık" psikolojisi; o gençler her ne kadar Fransa'da doğmuş ve yaşamış olsalar da kendilerini Fransız toplumunun bir parçası olarak görmüyorlar, o yüzden -simgesel de olsa- hiç gitmedikleri memleketleri ile bağlarını kaybetmek istemiyorlar. Avrupa'da üç aşağı, beş yukarı her ülkede durumun benzer olduğunu düşünüyorum, bahsettiğiniz eğitimi eksik, gelenekçi göçmenler için bu fark daha belirgin olarak var. Çoğunluğun göçmen olduğu ve Amerikalı olma paydasında buluştuğu yeni dünyadan farklı Avrupa o yüzden. Kendi gözlem ve görüşlerimden de kısaca bahsetmek isterim. Son dönemde göçmenlere yönelik Avrupa'da bir yakınlaşma var. Burada, bunun karşılıklı olarak sürdürülebilmesi için göçmen topluluklarına da bence önemli iş düşüyor. Gözlemim, Türk göçmen topluluklarının politik tarafta zayıf kaldıkları ve topladıkları bağışları lobi faaliyetleri yerine Milli Görüş yıllarındaki gibi daha çok tarikatlara aktardıkları yönünde. Çoğunlukla vergiden kaçan bu paralar bu yüzden Alman kamuoyundan tepki çekerken göçmenlere de pek fayda sağlamıyor. Daha şeffaf, iyi örgütlenmiş, dengeleri iyi okuyan bir yapılanma, Türkiye'nin AB üyeliği başta olmak üzere bir çok sorununa daha fazla yardımcı olurdu bence. Umarım bu 3.-4. kuşaklar bunu başarırlar.
6 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.