Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

224 syf.
·
Puan vermedi
Bize Göre
Toplumun değişen yaşam biçimini sert bir biçimde eleştiren ama bunu hicivli bir üslubun arkasına gizleyen Ahmet Haşim, “Bize Göre” adlı kitabında Batılılaşma meselesini irdeler. Mesela, nereden geldiği ve nasıl başladığı bilinmeyen kürk modası hakkında, “Bu moda, dedelerimizin ve ninelerimizin mahut kürkünü tersine çevirip sırtına geçirmek ve kurt veya goril gibi iri cüsseli bir hayvana benzemek tuhaflığından ibarettir.” diyen yazar ardından, “vücudunu baştan başa tüylü göstermek isteyen kadınlar” için şu soruyu sorar: “Kadınlarda bu insan şeklinden uzaklaşma meylinin sebepleri ne olsa gerek?” Bir başka örnek ise genç şairleri anlattığı “Mecmua” başlıklı denemesidir. Bu metin günümüz dergilerini de kapsayan bir tespit içerir. Aynı şeylerin yine aynı biçimde söyleniyor olmasına anlam veremeyerek, okurların o şiirlerin yer aldığı mecmuaları eline almasını, tıpkı terkedilmiş mekânların bodrum kapısının aralanmasına benzetir: “Burun, keskin bir taaffün kokusuyla kırışıyor ve kulak, güya yeraltında bir ölüyü gömmek ve ağlamak için toplanmış garip bir cemaatin iniltisi haşyetiyle dikiliyor. Bu keskin koku hangi leşten geliyor? Şiirden! Bu baykuş feryadını duyuranlar kim? Şairler! Her devrin şairleri!” Yine onun ifadesiyle, şiir bu tarzda bir inilti olmaya devam ederse, şairlik bir hastalık ismi gibi, sağlıklı insanları korku ve kötülükle titretmekten öteye geçmeyecektir. “Bize Göre” yalnızca eleştiri metinlerinden müteşekkil değil. Aynı zamanda yazarın günlük yaşantısının izlerini de görüyoruz. Yaptığı ziyaretlerden, sinema rutininden, yol üzerinde karşılaştığı dilenciden ve yakın dostlarından bahsettiği yazılar da yer alıyor. Sırf bu detaylardan dolayı kitabın gereksiz bilgilerle dolu olduğunu ileri sürüp, okunmasının lüzumsuz olduğunu dile getirenlerle karşılaştığımı söylemem lâzım. Epistemolojik sarsıntı sonrası duygu-durum bozukluğu yaşayan bu arkadaşların böyle düşünmesi, edebi zevk açısından gayet doyurucu olan “Bize Göre” ve “Bir Seyahatin Notları”nı asla gölgelemez. Bunu günlük hayatta herkesin defalarca yaşadığı sıradan anları anlatış tarzına bakarak anlayabiliriz. “Dün sabah erken evimden çıktım. Derme çatma bir kır bahçesinde, genç bir dut ağacının gölgesinde oturdum. Bir hafta evvel uzaklardan gelen bir dostun hediye ettiği hakiki bir Havana sigarasını yaktım. Kahvemi içtim. Buğulu bir soğuk su bardağı karşısında, başım her türlü tefekkür ameliyesinden azade, uzakta, tepelerin arasından çizilen denizin koyu lacivert hattına daldım. Birden çenelerim gerildi. Uzun uzun esnedim. Bu rahat esneyiş, bana, şu tatlı yaz sabahında, bir saadet dakikasının nâ-mütenahîliği içinde yüzdüğümün haberini verdi.” “Uzanmış yatan bir adam, bir tahtakurusu için nedir?” sorusu eserin bir diğer çarpıcı örneğidir. Ahmet Haşim bu soruyu uykusunun en tatlı yerinde keskin bir ısırışın etkisiyle uyandırıldığında soruyor. Hissettiği acının etkisiyle ışığı açan Haşim manzarayı şöyle anlatır: “Karnı, patlayacak kadar taze kanla dolu bir tahtakurusu, odayı bir anda dolduran göz kamaştırıcı ziya içinde, ne yapacağını, nereye gideceğini, nasıl saklanacağını bilmeyerek sırtında koca yükle yakalanmış bir hırsız telâşıyla beyaz örtülerin kıvrımları arasında aptal aptal kaçıyordu.” Ardından tahtakurusunun cesaretini aslanla kıyaslayarak, rızkını kendisinin bir milyon katı olan insandan devşirecek olmasına da üzüldüğünü söyleyen Haşim, onu serbest bırakıyor. Bir Seyahatin Notları Ahmet Haşim “Bir Seyahatin Notları” ismini verdiği gezi yazılarında ise İstanbul’dan Avrupa’ya doğru çıkacağı gemi yolculuğunu anlatıyor. Bu yolculuğa çıkarken evvela günlük rutinlerinden ve alıştığı düzenden kopacak olmanın bezgin ve tembel olarak nitelediği kendisi için hata olduğunu dile getiriyor. Bu durum onun meraklı bir gezgin olmadığını ve “yabancı bir havayı teneffüs etmekte ne fayda olabilir?” sorusunu sormasına rağmen, yine de o havayı solumanın kendisine iyi geleceği düşüncesiyle yola çıktığını gösteriyor. Ahmet Haşim seyahatin başında diğer yolcuları önyargılarıyla karşılayıp tenkit eder ama ilerleyen vakitte gördüğü manzaraların büyüsüyle bu düşüncelerinden vazgeçerek övgü dolu izlenimlerini aktarır. Önce etrafındaki yolcuların genel görünümüne bakarak gemiyi seyyah bir hastane olarak tanımlayan Haşim, daha sonrasında bunun karanlık hayallerinden ileri geldiğini fark ederek yolcuların çehresinin değiştiğini söyler. Bu düşünceleri bize, yazarın gerçekten bir seyahate ihtiyacı olduğunu gösterir. Yazar, yolculuğun başlangıcına dair yaptığı değerlendirmelerden sonra ulaştığı ilk şehir olan Napoli’yi anlatır. Kuzey İtalya’nın iklimini Afrika iklimine benzeterek Napoli’nin kendisinde uyandırdığı hisleri vurgular. Beş saatlik bir münasebetin sonunda oradan ayrılırken, daüssılaya benzer tuhaf bir acı duyduğunu itiraf eder. Bu itirafı onun Bağdatlı yani Doğulu olduğunun nişanesidir. Doğu insanı bir şeye anlam yüklemişse ya da bir şekilde bağ kurabilmişse ondan ayrılması zordur, içi sızlar. Geçmişi dolayısıyla tarihi yok sayamaz. Çünkü tarih, bir şarklıyı geleceğe taşıyan yegâne vasıta olarak karşısında durur. Bu konuda İhsan Fazlıoğlu şöyle der: “Bir milletin/kişinin yaşı hatıralarının yaşı kadardır ya da daha yalın bir deyişle hatırladıkları kadardır.” O halde Ahmet Haşim Napoli’den ayrılırken aslında Napoli’den değil, kendi mazisinin yansımalarından ayrılmaktadır. Çünkü geçmiş, düşünce olarak şimdide yaşamaktadır ve bu özelliğiyle o ânın nesnesidir. Gezi yazılarına yolcu, yolculuk ve mekân üzerinden yaptığı teşhislerle devam eden Haşim, bir yolcu için başta gelen en önemli şeylerin can, cüzdan ve pasaport olduğuna dikkat çeker. Bunlardan birisinin diğerine asla tercih edilmeyeceğini vurgulayarak pasaportunun kayboluşunu ve o an yaşadığı korkuyu anlatarak ciddiyetin anlaşılmasını ister. Görevlilerin pasaportu kaybetmesi üzerine, bulunmadığı takdirde ne olacağını yanındaki yolcuya sorar ve şu cevabı alır: “Ne mi olacak? Vahim! Vahim! Sizi alacaklar, kollarınızı bağlayacaklar, hapse tıkayacaklar, siyah ve ıslak bir zindanda aylarca bekletecekler ve nihayet bir direğe bağlayıp sizi kurşuna dizecekler!” Napoli’den sonra Paris’e ulaşan Haşim, Paris hakkında uzun değerlendirmelerde bulunur. Hayretini gizlemez. Avrupa insanının hal ve hareketlerinin doğallığı dikkatini çeker: “Caddelerinde, kimsenin hayretini uyandırmaksızın, kendi memleketlerinde imiş gibi, rahat rahat, salına salına dolaşan, sarı pabuçlu ve bornozlu Afrikalılar, altın dişli ve gözlüklü siyahîler, entarili Çinliler, şalvarlı Siyamlılar, Kürtler, Rumlar ve Ermenilerden…” Haşim, bulunduğu yere yakın olan hayvanat bahçesine gitmeyi de ihmal etmez. Orayı kendine has üslup ve tanımlamalarıyla anlatır. “İşte gayz ve gazaptan kendi etine dişini geçirmeye çalışan hiddetli bir pars… İşte, serbest olsa, bir hamlede kan ve kemik yığınına döndürebileceği gülünç bir seyirci kalabalığına esir çehresini göstermemek için musırrane duvar tarafına bakan mağrur bir Bengal kaplanı…” Haşim, baştan beri sırtında taşıdığı huzursuzluk yükünü sürekli ağırlaştıran sebepleri de anlatmayı ihmal etmez. Sebze yemeklerinden uzak kalmanın canını sıktığını, kıymetli dostlarından ve memleketteki rutinlerinden uzak kalışının rahatsızlığını dile getirir. Ahmet Haşim’in özlemini duydukları arasında, uykusundan acıyla sıçramasına sebep olan tahtakuruları ve pireler vardır. İstanbul’da onlarsız bir gün geçirmemiş ve varlıklarına büyük uyum sağlamış olmasından dolayı Paris’in onlardan yoksun oluşunu iliklerine kadar hisseder. Tahtakurusu ve piresiz geçirmek zorunda kaldığı uykuları ve de sabahları karanlık ve ıstırap verici olarak tasvir eder. Yılların verdiği alışkanlık ve aşinalık neticesinde dostlarına duyduğu özlemi ve yolculuğun nihayete ermesini ise şu cümleleriyle ifade eder: “Paris’ten döndüğümün ilk gecesi gözümü kapadıktan belki yarım saat geçmeden, aşinalarımızın ziyaretini haber veren bir acı ile uyandım. Sevimli bir pire, genç bir ceylan neşesiyle etrafımda sıçrıyor, bir tahtakurusu da gece mesai saatinin hulûl ettiğini haber vermek üzere, dost bir yürüyüşle yaklaşıyordu. Artık hayırhâh küçük dostlarımın ortasındayım.”
Bize Göre
Bize GöreAhmet Haşim · Etkileşim Yayınları · 20133,608 okunma
··
1.654 görüntüleme
rabia okurunun profil resmi
Ben bir okur olarak teşekkür etmek istedim. İncelemeler arasında en makul olan sizin yazınızdı, en iyi analiz eden. Okumak pek tabii önemli ama anlamak da başka bir zanaat.
Penthos okurunun profil resmi
Estağfirullah, şeref verdiniz.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.