Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yaşadığı mucizevi, bireysel tecrübe:
O hayati gün ve karardan birkaç ay sonra zihinsel ve ruhsal bir ikilemle karşılaştım. Reşad, 19 sisteminin Tevbe 128-129'un Kuran'a ait olmadığını, sonradan ekleme olduğunu ilan etmişti... Ondan aldığım bu haber beni yıkmıştı. Kendisine hemen orada, Fatih'teki İnkılab Yayınlarının bürosunda acele ile 15:9 ayetini hatırlatarak bir cevap yazmıştım. "Kuran Allah tarafından korunmuştur. Sen sınırı aştın ve kafir oldun!" Ancak, şok ve kızgınlığım biraz dinince konuyu inceledim... İddialarında bazı sayım hataları vardı ama birkaç noktada güçlü delilleri vardı. Çıkmazdaydım. Üstü açılan sır, yani şifre, günümüz Kuran metninde bazı sorunlar olduğunu gösteriyordu. Lakin Kuran'ın metinsel bütünlüğüyle ilgili böyle bir kuşku beslemek yoldan sapma anlamına geliyordu. Şaşırmış, korkmuş bir vaziyette soruna çare bulamıyordum. Açığa çıkan sırrın ileri sürdüğü gerçekler, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde, iki ayetin Kuran'a sonradan eklendiğini ortaya çıkartıyordu. Dahası, bu ateşin tarihi bir dumanı da vardı. Tarihi kanıtlar bu iki ayet üzerine bazı tartışmalı iddialar, uydurma hadisler olduğunu da gösteriyordu. Lakin İslam âleminin bu konudaki tutumu netti. Sorun, benden hayati bir "Evet" ya da "Hayır" cevabi vermemi istiyordu. Ama vereceğim cevap hem bu dünyadaki hem de ahretteki kaderimi belirleyecekti. Hayatımın en önemli sorunuydu bu. "Evet" cevabı fanatikler tarafından öldürülmeme sebep olabilirdi. Lakin hayatımdan çok, doğruyu bulma konusunda endişeleniyordum. Yaklaşık iki hafta süreyle ortalıktan kaybolmuştum. Beni içine düştüğüm ikilemden kurtarmak üzere bir işaret göndermesi için ısrarla Allah'a dua ediyordum. "Rabbim bana bir işaret ver." sürekli ettiğim duaydı. 23 Ekim 1986 saat 01.30'da odamda yalnız başıma oturmuş "İlginç Sorular" isimli kitabımın ikinci cildini bitirmeye çalışıyordum. Lakin korkunç bir paradoks hâlâ ruhumu kemirmekteydi. Tekrar dua ettim: "Allah'ım, bana bir alamet ver!" Sonra, aniden tuhaf bir şey oldu. Sanki 5 kilometre koşmuşum gibi kalbim hızla atmaya başladı. Hayatımda ilk defa mantıklı bir sebep olmaksızın o kalp atışlarını duyuyordum. Yüreğimden gelen çok net bir ses işitmeye başladım: • Üç Kırkbir! • Üç Kırkbir! • Üç Kırkbir! Tam olarak kaç kez tekrarlandığını hatırlamıyorum. Şok olmuştum. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım ve o günden sonra da bir daha yaşamadım. Aklıma ilk gelen şey, Kuran'ın üçüncü suresinin kırk birinci ayetine bakmak oldu. Kafa karışıklığım müthiş bir zevke dönüşmüştü. Müthiş rahatlamıştım. Ayet, bir de cevapla birlikte, tam olarak benim duamı tekrarlıyordu. 3:41 "Rabbim, bana bir alamet ver." dedi. "Alametin, üç gün işaretle anlaşmanın dışında halk ile konuşmamandır. Rabbini çokça an, akşam sabah onu düşün." Bu olağanüstü olay beni hayatımda yaşadığım en kötü durumdan kurtarmakla kalmamış, aynı zamanda, büyük bir de ders vermişti: Başkalarının senin hakkında ne düşündüğünü fazla önemseme. Kişisel çıkar gütmeden veya önceden bir şeylere niyet etmeden gerçeği ara! Sonra, her nasılsa, bu heyecan verici tecrübeyle dinimin kaynağı olarak yalnızca Kuran'ı kabul etmem arasında bir ilişki olup olmadığını görmek istedim. Hayret verici matematiksel ilişkiyle iyice ikna olmuştum. Hayatımın en önemli günü 1 Temmuz 1986 ile 23 Ekim 1986 arasında tam olarak 114 gün vardı ki bu da Kuran'daki surelerin toplam sayısıydı. Bu kişisel tecrübelerim yanlışlanamayacak öznel durumlardır ve başkaları tarafından tanık olunamazlar. Geçerliliği zamanla azalmasına rağmen, iddialarımın doğruluğu çevredeki bazı olayların tanıklığı ve koşullu kanıtlarla desteklenebilir. Fakat ben o olaydan şüphe duymuyorum. Birçok insanın bu duruma kuşkucu yaklaşarak itiraz edeceğini biliyorum; mantıklı olan da budur zaten. Ben de bir kuşkucu monoteist (ve bunun tezat gibi algılanacağını biliyorum) olduğum için aşağıya olası itirazları yazacağım: 1. Ağır stres altındaki anlatıcının bilinçaltı, duasının geçtiği ayetin numarasını hatırlamış olabilir. 2. Şizofrenik bir olay yaşamış olabilir. Ayet numarasıyla metin tesadüfen denk gelmiştir. 3. Anlatıcı yalan söylemektedir. Kuşkucu olmak iyi bir şeydir ve eğitimli ve içten bir yazar tarafından yazılmış gibi gözüken bir kitaba konulduğu gerekçesiyle bu hikâyeme insanların inanmasını beklemiyorum. Fakat sırrı öğrenip ona tanıklık ettiğinizde bu gibi yaşantıların nadir ama mümkün olduğunu kabul edeceğinize inanıyorum. Belki de birkaçınız benzer olaylar yaşarsınız. Yıllar sonra başkalarının da şahit olduğu birkaç olay, Yaradan'ın beni izlediğini ve çıkmaza düştüğüm her an bana yardımcı olduğunu defalarca göstermişti. İlahi bir kuralı öğrenmiştim: Allah'tan başka her şeyden ve herkesten umudu keserek yalnızca O'ndan yardım dileyince ihtiyacım olan anda yanımda oluyordu hep. Koşulsuz ve beklentisiz yalnızca Allah'ın iradesine teslim olmak, ilahi yardımın anahtarıdır. Fakat öğrendim ki o anahtara ulaşmak, çölde 114 karatlık bir elmas veya Washington'da dürüst bir siyasetçi bulmak kadar zordur. O anahtara sonsuza kadar sahip olacağınızın garantisi de yoktur; gerçek gayenizi unutarak dünya işlerine daldığınız her an o anahtarı kaybedebilirsiniz. (Bkz. Teslim olmak) 1986 yılında verdiğim o hayati karardan sonra pasaport almak için mücadele etmeye başladım. Siyasi geçmişim yüzünden yurt dışına çıkmam yasaklanmıştı. Bu yasak hakkımdaki resmi kayıtlarla çelişik gibi duruyordu. Tehlikeli bir muhalif olarak bilinen birini neden ülkede tutmak istiyorlardı ki? Belki de Avrupa veya Amerika'ya gidince Türk Humeyni'ye dönüşmemden korkuyorlardı. Fakat ülkede kaldığım sürece beni tutsak edebilir, bana işkence edebilir veya ortadan kaldırabilirlerdi. O zamanlar Meclis'te iki tane dayım vardı ama pasaport almam bir yıldan fazla bir zaman aldı. Ne ilginçtir ki pasaportumun üzerinde yazan veriliş tarihi 1 Temmuz 1988'di. Ön yargılı bir zihnin seçtiği katıksız bir tesadüf müydü bu? Fakat okyanus ötesinde eşim ve oğlumu da kapsayan yaşadıklarım tersini ispatlamıştı. Bu konuyu 18. bölümde anlatacağım.
Sayfa 403 - Ozan Yayıncılık / 11 - 1 Temmuz 1986 Kadir GecemKitabı okudu
119 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.