Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

310 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
Bir "muhibb-i kütüb" sayesinde denk geldiğim kitap, evvela arkasındaki metin ile dikkatimi celb etti. "Bir rivayete göre ok-umak; karşı tarafa barış için, anlaşmak adına ok göndermek, ok atmak demekmiş. Okuyan insan(…)Sulh ve sükûna erişme hayali peşinde, ok işaretleri istikametinde koşacak yahut sonsuz bir cehde, bir ictihada, bir cihada kendini hazırlayacak, savaş ve barış için ok torbasını dolduracaktır. Ve yine yazmak da günah işlemek demekmiş. Hatasız günahsız kul olmaz çünkü.(Hatta sizi biraz daha şaşırtayım) 'yazık, yazgı, yazıklanmak' da oradan geliyormuş…" Böylesine bir perspektif kazandıktan sonra başladık idrakimize "ok atmaya"… Öncelikle kitabın kapağına yerleştirilen fotoğrafın bilhassa seçildiğini ve kitabı birebir yansıttığını söylemeden geçemeyeceğim. Cildi eskimiş, belki de çoğu müstüamel olan kitapların, tezlerin ve köşe yazılarının incelemelerinden oluşan kitap; bittikten sonra insanı bu fotoğrafın içine yerleştiriyor. Hocamız kitabın ilk bölümünde "Nakd, tenkid ve intikad" başlıkları çerçevesinde İslam'ın yakın dönem sosyolojik konularında yazılmış tezleri ve kitapları bir güzel incelemiş ve yeri geldiğinde intikadını da esirgememiş. Özellikle tasavvuf üzerine yazılmış yazıların yaşadığı terminolojik hezimet içler acısı.. Tarikatlar üzerine yazılan tezlerin bilgisizlik üzerine kurulu sosyolojik yorumlardan ibaret olması, Türkçeye telif edilmiş yabancı eserlerin çevirilerindeki sıkıntılar, Çağdaş İslam düşüncesinin Osmanlı veçhesinin ne kadar ihmal edildiğini gözler önüne seriyor. Cumhuriyetin ilanıyla beraber hayatımıza giren değişimler, tek partili dönemin sekülarizasyonu toplumun din ile arasındaki mesafesini iyice perçinlemiş dolayısıyla bu literatüre yabancılaşmanın (daha bir çok şeye olduğu gibi) önü alınamamıştır. Kavramların insanları anlamlara götürdüğünü düşünecek olursak ne yazık ki kültür tarihimiz bu konuda da bir hayli fukaralık yaşıyor. Tasavvuf literatürüne olan yabancılık; divan edebiyatı, halk-aşık edebiyatı, Türk sanat müziği hasılı Türk kültürünün tamamının tetebbu edilmemesini sağlıyor. Sonuç: evvelimizden bihaber, ahirimizden ise bizâr bir haldeyiz. Neyse ki bu alanda hatırı sayılır insanlar bir takım eserler meydana getirmiş. Ben de en kısa zamanda temin edip başucu kitabı yapma niyetindeyim. Kavramları hallettik sıra yazma işine gelince burada da bizi Mehmed Akif'in tavsiyeleri karşılıyor. Sırat- ı Müstakim'de yayınlamış "dil, tefsir ve edebiyat" konusundaki yazılarından, edebiyatın da bir vatanı olduğunu, bu vatanın en mümeyyiz sütunlarının dil ve din olduğunu bir kez daha anlıyor insan. Peki bu sütunların inşası nasıl gerçekleşecek? "Bir zamanların mektebe başlama adabı" üzerine yazılan yazı, bu atmosferin ilk tuğlası nasıl konulur yahut bir zamanlar nasıl koyulmuştur sorularını çok güzel yanıtlıyor. Ee ne demişler: "Kitaplar insanları kitaplara götürür." Bu konuda da hocamızın güzel bir kitabı varmış, hemen ekledim okunacaklar listeme. İlgimi en çok cezbeden yazılardan bir tanesi de "İstanbul kimin içindir?" yazısı oldu. Malum, 'Sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel' olan bu şehir, sahiden kimin içindir?.. Cenap Şehabettin "İstanbul'a uymak ancak İstanbullulara mevuddur" diyor. Belki de bu güzelim şehrin bu kadar çok hırpalanmasının asıl sebebi budur. Çünkü en nihayetinde "bu şehr-iStanbul'a" hakkını teslim etmemek, ona yapılabilecek en büyük zulümdü ve bu hakkın teslimiyetini ancak gerçek İstanbullular yapabilirdi. Bugünse İstanbul, İstanbul toprağının ruhunu fark edemeyen, imanın binbir çeşit mekana dönüştüğü yerlerle bağı olmayan insanlarla dolu. Şehir adeta bir sendika haline getirilmiş. Daha bunun gibi bir çok izahatın yapılabileceği bu durum, sanırım en iyi şekilde "İstanbul'u okuyarak!" aşılabilir. Tabi hocamız bu hususta da güzel kitaplardan bahsetmiş, onları da ekledik okunacaklar listemize. Hasılı daha bunun gibi yakın dönem Osmanlı kültürüne yeni kapılar aralayabileceğiniz, bazen kendinizi bir tekkenin girişinde, bazen Akif'in dizinin dibinde, bazen Yahya Kemal'in hatıralarında bazense Cumhuriyet devrinin getirdiği tebedüllerin içinde bulabilirsiniz. Kitapların da bir kaderi vardır derler. Ben de derim ki, kaderine isabet ettiğiniz herbir kitabın sizi bambaşka anlam yolcuklarına çıkaracağını; ok-umak, yazmak ve yaşmak üzerine size dair yepyeni iradi 'amel defterleri' oluşturacağını unutmayın.
Amel Defteri
Amel Defteriİsmail Kara · Dergah Yayınları · 201526 okunma
·1 alıntı·
395 görüntüleme
Melih Çağrı okurunun profil resmi
güzel bir inceleme, teşekkürler. gözüme ilişen kelime hataları: tebeddül, müstâmel, şehr-i sitanbul bu kelimeleri yanlış yazmışsınız :) ufak bir katkı: istanbul'u yaşamanın ise istanbul'u okuyarak değil ahlak ile mümkün olabileceğini düşünüyorum. istanbul evvelden bir medeniyet şehri idiyse bu medeniyet, ahlak ile gerçekleşmiştir. bugün ise istanbul tr'nin en büyük köyüdür. tam bir bedevi kentine dönüşmüştür maalesef.
Nisa okurunun profil resmi
Eyvallah, teşekkür ederim
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.